6 Şubat deprem felaketinden sonra önümüzdeki dönemde ülkemizin ciddi bir kuraklık tehlikesi ile karşı karşıya kalması bekleniyor. Küresel iklim değişikliği etkisinin son yıllarda daha fazla hissedilmeye başlandığı ülkemizde yağışlar, geçen yıla göre yüzde 41 oranının altında gerçekleşti. Yağışlar tüm bölgelerde normalin altında gerçekleşirken, yağışı en az alan bölge yüzde 52 ile İç Anadolu Bölgesi oldu. İç Anadolu ve Marmara Bölgesi’nde yağışlar son 63 yılın en düşük seviyesine indi. Ülkemizin en fazla yağış alan bölgesi Doğu Karadeniz bile kuraklık tehlikesi altında. (1)
Ocak ayında düzenlenen “Su Verimliliği Seferberliği” toplantısında, kuraklıkla mücadelenin bir yaşam savaşı olduğu, bu nedenle bir seferberlik ruhuyla geleceğimize sahip çıkılması gerektiğinin altı çizildi. Toplantıda, Gediz Havzası’ndaki su kaynaklarının miktar ve kalite bakımından iyi duruma getirilebilmesi için hazırlanan “Mavi Gediz Eylem Planı” görüşüldü. Araştırmalar, ülkemizin su zengini bir ülke olmadığını yılda kişi başına 1519 metreküp kullanılabilir su miktarı ile “su stresi altında” bir ülke olduğunu göstermektedir.
Uzmanlar ivedi olarak kuraklık eylem planlarının hazırlanarak uygulamaya konulması gerektiğine dikkat çekiyorlar. Yağışların hem barajlar hem de tarımsal üretim için yeterli olmadığını, suyla birlikte enerjinin de verimli kullanılması konusunda uyarıda bulunuyorlar. Çevre Bakanlığı eski müsteşarı Mustafa Öztürk; “…tüm arıtma sistemlerinin ileri arıtmaya dönüştürülmesinin zorunlu hale getirilerek bu suların sulama ve kullanma suyu olarak değerlendirilmesinin teşvik edilmesini, ayrıca tarım arazilerine biyo hendekler kurularak yeraltı suyuna karışmasının sağlanmasını” önermektedir. Bunun yanı sıra Türkiye’nin artık suyu az seven bitki ve meyve türlerine geçmesi dile getirilmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, depremden etkilenen 11 ilin yaklaşık 14 milyonluk bir nüfusla ülkemizin GSYH içindeki payının yüzde 9.8 olduğu belirtilmektedir.
Deprem öncesinde Güneydoğu bölgesinde tarımsal üretimde ciddi sıkıntılar yaşanmakta idi. Bir yandan kuraklık, diğer yandan tarımsal üretimdeki yavaşlamanın üzerine bölge deprem felaketi ile karşı karşıya geldi. Bu felaket Türkiye’nin meyve, sebze, tahıl ve tohum üreten tarımsal altyapısının bir kısmını harap etti. Bundan ötürü dönemsel de olsa depremin tarımsal üretimi etkilemesi bekleniyor. Ayrıca tarımda çalışan insanların yaşamını yitirmesi ve kırsal bölgelerden şehirlere doğru göçün başlaması tarım sektörünü olumsuz yönde etkileyecektir. Deprem öncesi, Türkiye’nin toplam narenciye üretiminin üçte birini Adana sağlarken, Hatay Türkiye’nin turunçgil üretiminin yüzde 21’ini karşılıyordu. Şanlıurfa ise tahıl, pamuk ve mercimek üretiminde başı çekiyordu. (2) Bu durum deprem bölgesinin ülke tarımı için ne denli önemli bir yere sahip olduğunu ortaya koymaktadır.
Bütün bunlar dikkate alındığında bir taraftan meydana gelen deprem felaketi ve sonrasında yaşanan sorunlar ve diğer yandan karşı karşıya kaldığımız kuraklık önümüzdeki dönem tarım sektöründe önemli bir yavaşlamayı işaret ediyor. Bu nedenle kuraklık eylem planlarının öncelikle deprem bölgesinde yer alan iller için gündeme alınması ve ivedi olarak uygulamaya sokulması önemli hale gelmiştir. Aksi halde üretimin azalması gıda fiyatlarının artmasına yol açacaktır. Tarımsal üretimde üretim zincirinin aksatılmaması gerekir. Bunun için alınacak kararlarla üreticilerin sahada tutulması önem kazanmaktadır.
Kaynakça :