YEREL SEÇİM SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Türkiye, 5 yıl boyunca görev yapacak yerel yöneticileri seçmek üzere 31 Mart’ta sandık başına gitti. Seçimde, vatandaş yaşanan ekonomik sorunlar, özellikle enflasyonun yıllardır yükselişine engel olunamaması, paramızın değerinin sürekli düşmesi nedeniyle insanlarımızın yoksullaşması ve en önemlisi gelir dağılımının düzeltilmeyecek kadar bozulması ve kesimler arasında uçurum oluşması gibi nedenlerden dolayı iktidara sarı kart gösterdi. Özetle, sonuçların en belirleyici sebebi, özellikle 16 milyon emeklinin göz ardı edilmesi ve bozuk ekonomi oldu. Seçimin lokomotifi İstanbul ve Ankara şehirleri idi. Bu iki şehirde iktidarın yenilgiye uğraması, önümüzdeki dönem için muhalefete büyük güç katmış olacak. İktidarın 11 ay önceki genel seçimlerde büyük farkla kazandığı birçok il ve ilçede farklı sonuçlar ortaya çıktı. Bu seçimle vatandaş boş tencere üzerinden iktidarı uyardı. Bir büyük mesajda İyi Parti’ye geldi. Önceki genel seçimde ittifakla elde ettiği başarı Meral Akşener’i yanılttı. Tek başına mücadele etme stratejisi sınıfta kaldı. Sonuçta öngörüsüzlük nedeniyle İyi Parti çok büyük kan kaybetti. Yüzde 10 dolayında olan oyu yüzde 3.7’ye kadar düştü. Cumhuriyet Halk Partisi 22 yıl sonra Ak Parti’nin önüne geçerek, 14 büyükşehir, 18 il, 302 ilçe ve 16 belde de kazandı. Milliyetçi Hareket Partisi oy kaybetmesine rağmen, Cumhur İttifakının avantajı ile 8 il ve 110 ilçe kazandı. AKP ise 12 büyükşehir, 9 il ve 324 ilçe ile yetindi. Günümüzde halka yakın olmaları nedeniyle belediyelerin başarıları ve ürettikleri hizmetler önem kazanmıştır. Bu yüzden belediye seçimlerine halkın ilgisi her geçen gün artmıştır. Özellikle son yıllarda klasik belediyecilik tanımı değişmiş, bunun yerine hizmet paketine sosyal içerikteki eğitim, sağlık, kültür ve sanat, spor, çevre ve refah gibi alanlar da eklenmiştir. Böylece insanı merkeze alan bir belediyecilik anlayışı gündeme gelmiştir. Bu nedenledir ki, söz konusu hedefleri gerçekleştiren veya halkın yaşamını rahatlatmak adına bu hizmetleri gündeme getiren belediyeler başarılı olmuşlar ve halktan oy almışlardır. Bu bağlamda 31 Mart seçiminde tekrar Elazığ Belediye Başkanlığı kazanan Sayın Şahin Şerifoğulları’nı kutluyoruz. Elazığ Belediyesi geçen dönemde yürüttüğü başarılı yol ve asfalt gibi altyapı ve çevre çalışmaları dışında birçok uygulama ile sosyal içerikli hizmetler sunarak tekrar bu görevi yürütme başarısını göstermiştir. Ancak, Belediyemizden verilen hizmetlerin yeterli olmadığını, özellikle sanat ve kültür içerikli faaliyetlerde daha yoğun projeler geliştirmesini ve turizm sektörünü öne çıkarmada öncülük etmesini bekliyoruz. Ne yazık ki, sahip olduğumuz ancak değerini bir türlü anlayamadığımız tarihi ve kültür zenginliğimizi değerlendirme ve tanıtma becerisini bugüne kadar gösteremedik. Şehrimizin zengin tarihi ve kültür varlığının üzerinde oturmaktadır. Ancak, bu marifet değildir. Önemli olan söz konusu bu hazineyi ülkemize ve dünyaya tanıtıp, bu değerler üzerinden kendimize katma değer yaratmaktır. Bu nedenle Belediyemizden Harput’un UNESCO sürecini bir fırsat olarak değerlendirmesini, sanat ve kültür zenginliğimize şehrin tanıtımında öncelik verilmesini ve buna yönelik faaliyetleri gündeme getirmesini arzu ediyoruz. Yaptıklarımız ve yapamadıklarımızla; şehrin hakiki emini ve sahibinin Belediyeler ve onun başkanı olduğunu hatırlatmak isteriz.

BANKALARIN VERGİ REKORTMENLİĞİ
Ülkemizde 2023 yılı itibariyle Kurumlar Vergisi mükellefi sayısı 1.143 bindir. Bunun dağılımına baktığımızda; 800 bin limited şirket, 190 bin anonim şirket en büyük grubu oluştururken, geriye kalan tüzel kişiler, iş ortaklıkları ve kooperatiflerdir. Hazine ve Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı’nın verilerine göre, 2022 yılında tüzel kişi ve kurumların ödedikleri Kurumlar Vergisi 507 milyar 452 milyon TL’dir. 2022 yılı için en fazla Kurumlar Vergisi tahakkuk ettirilen 100 mükellef içinde 38 kurum bilgilerinin açıklanmasını istemedi. Listede ilk ve 3’üncü sıradaki kurumlar isimlerinin açıklanmasını istemediği mükellefler arasında yer aldı. Listenin 2’inci sırasında ise 21 milyar 419 milyon lira vergi ile Türkiye Garanti Bankası bulunuyor. Açıklanan bu listede bankacılık sektöründe faaliyet gösteren 24 banka yer aldı. Söz konusu bu bankalara tahakkuk ettirilen vergi tutarı 135 milyar 596 milyon 882 bin lira oldu. 2022 yılı listesinde yer alan 24 bankacılık kuruluşunun, 2021 yılına göre tahakkuk eden vergi tutarını yüzde 351.2 artıran Türkiye Garanti Bankası A.Ş. 2021’de olduğu gibi yine 2’nci sıradaki yerini korudu. Listede; Yapı ve Kredi Bankası 4’üncü, Akbank 6’ncı, İş Bankası 7’nci, Türkiye Halk Bankası 8’inci, Denizbank 10’uncu, Türk Ekonomi Bankası 12’inci, Kuveyt Türk Katılım Bankası A.Ş. 13’üncü, Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası 50’nci ve HSBC Bank A.Ş. 59’uncu sırada yer aldı. (*) Özellikle 2021 yılı Kurumlar Vergisi rekortmenler listesinde T.C. Merkez Bankasının 16 milyar 718 milyon lira vergi ile zirvede yer alması, yani vergi rekortmeni olması ilgi çekti. Ayını yıl Merkez Bankasını, 4 milyar 747 milyon lira ile Garanti Bankası ve 4 milyar 593 milyon lira ile İskenderun Demir ve Çelik A.Ş. izledi. Özetle; son yıllarda Kurumlar Vergisi ilgili vergi rekortmenleri listelerinde ünvanı açıklananlar arasında bankacılık sektöründen 2020 yılında 24, 2021’de 15 ve 2022’de de 24 banka şirketinin yer aldığını görüyoruz. Özellikle açıklanan vergi rekortmenleri listelerinde en yüksek vergi ödeyen kurumlar içinde 10 kuruluşun 6’sının banka olması ve ilk 10 rekortmenin bankalar arasında paylaşılması dikkat çekmektedir. Bu durum uygulanan yanlış ekonomik politikaların sonucu olarak, üretimden ve ticaretten yaratamadığımız kazancın yani reel sektörün vergilendirilmesi yerine faiz gelirinin (sanal sektörün) vergilendirilmesi anlamına gelmektedir. Ayrıca hiçbir şey üretmeden böylesine büyük paralar kazanılabilen bir ülkede yabancıların bankalarımıza ilgi göstermelerinin gerekçesini şimdi daha iyi anlıyoruz. Bu nedenle tüketim yerine üretime dayalı bir ekonomik modelin büyümede esas alınması rasyonel bir tercih olacaktır. Kaynakça : (*) Ayşe Böcüoğlu Bodur-Mert Davut  

2024’TE DÜNYAYI NELER BEKLİYOR
Pandemi, deprem, ekonomik sorunlar ve savaşlarla geçen ve hepimizi yoran bir yılın ardından 2024 yılını astrolojik olarak değerlendirenler yeni yılda bilim, teknoloji ve uzayla ilgili gelişmelerin öne çıkacağını ve doğal afetlerin artacağını söylüyorlar. 2024 yılında sınavımız sular, denizler ve okyanuslar olacak gibi gözüküyor. Su konusunda özenli ve tasarruflu davranmamız çok önemli. Çünkü dünyamız ciddi bir kuraklık döneminden geçmektedir. Barajlarımız, suyun saklanması, suyun az ve doğru tüketilmesi, tarımda sulama sistemleri ve yeni su kaynakları çok önemli hale geldi. Suyun artık bir güç aracı olarak da kullanılacağı bir döneme girdiğimiz iddia ediliyor. Bu yeni dönemde su aşırı önemli bir hale gelebilir ve hatta su savaşları bile yaşanabilir. Bunun yanı sıra iklim değişikliğinin kendini daha belirgin bir hale getireceği bekleniyor. İnsanları mutsuz eden bu olumsuz doğa koşullarının yanı sıra geçen yıl başlayan Filistin-İsrail savaşı yeni yılda da İsrail’in hava saldırılarının iyice yoğunlaşacağını gösteriyor. Geçen yılın sonunda 21 bini aşan ölüm sayısı dünyayı tedirgin ediyor. Ancak, astrologların ileriki günlerde çatışmalarda bir yavaşlama olacağı ya da kara harekatının biteceği konusundaki tahminleri, yaşanan bu katliamın sonuna geldiğini işaret ediyor. Yeni yılda nükleer güç rekabetinde ABD, İran, Rusya ve Çin’in öne çıkması bekleniyor. 3’üncü Dünya Savaşı konusunda bizi nükleer savaş mı bekliyor? sorusu akla geliyor. Bunun dışında bir de nükleer kaza riski öne çıkıyor. (*) Astrologlar yeni yılda teknoloji ve bilim alanında, özellikle uzay ve yapay zeka konusunda büyük yenilikler ve keşifler gerçekleşebileceğini tahmin ediyorlar. Uzayda çığır açan keşifler bekleniyor. Denizcilikle ilgili önemli olaylar, deniz yoluyla yapılan keşifler gündeme gelebilir. Bütün bu astrolojik değerlendirmelerin dışında 2024 ve sonraki yıllarda yeni hayaller ve umutlarla daha iyi ve huzurlu, özellikle barış içinde yaşamak istiyorsak daha akıllı ve gerçekçi olmalıyız. En önemlisi yaşanan sorunlara çözüm bulmalıyız. Örneğin, haklı ve haksızlığı bir tarafa bırakıp, “insanı” öne çıkararak yaşanan savaşlara ve katliamlara dur deyip, açlık ve yoksulluğa acilen çare aramalıyız. Uluslararası yardım kuruluşu Oxfam’ın 2022 yılı “Eşitsizlik Öldürür” raporuna göre; “Dünyamız eşi görülmemiş bir açlık krizine doğru ilerliyor. Eşitsizlik ve yoksulluk, açlığın ana nedeni olup, herkes için çalışan bir gıda sistemine ihtiyaç var.” Bu açıklamanın çok dikkatli okunması gerektiği görüşündeyiz. Çünkü Yemen nüfusunun yarıdan fazlası, yani yaklaşık 17 milyon insan aç yaşıyor. Batı Afrika ise son on yılın en büyük açlık krizi ile karşı karşıya. Bölgede halen 27 milyondan fazla insan açlık çekiyor. Doğu Afrika’da her 48 saniyede bir kişinin açlık nedeniyle hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. Kenya’da 3.5 milyon insan aşırı açlık içinde. Somali, Etiyopya ve Kenya’da aşırı açlık çeken insan sayısı 10 milyondan 23 milyona yükseldi. Bu çarpık ve olumsuz tablo gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerle yoksul ülkeler arasında eşitsizliği ve özellikle gıdaya erişimde yaşanan sorunu açıkça ortaya koymaktadır. Dünyamız bu ve buna benzer sorunlara ve masum insanların katledildiği savaşların son bulmasına çözüm bulmadıkça 8 milyarı aşan dünya insanın hep birlikte mutlu, huzurlu ve barış içinde yaşamasının olanaklı olmayacağı görüşündeyiz. Kaynakça : (*) Hande Zeyrek  

TÜRK FUTBOLUNUN SORUNLARI
Spor dalları içinde yüksek beklenti ve ilgi düzeyine sahip olan tek alan kuşkusuz futboldur. Futbol yalnızca geniş kitlelerce izlenen bir spor dalı olmasından öte, günümüzde çok büyük ölçekteki finansal döngünün gerçekleştiği bir endüstri haline gelmiştir. Uluslararası danışmanlık şirketi Deliotte, Dünya futbol kupası düzenleyen ülkelerin bu organizasyonlar için yaptıkları harcamalarla ilgili yayınladığı raporda bu organizasyonların bütçelerinin inanılmaz rakamlara çıktığını göstermiştir. 2018 Dünya kupasında Rusya’nın ayırdığı meblağ 50 milyar dolar olup, 2022’de Dünya kupasına ev sahipliği yapan Katar’ın bu organizasyon için harcadığı bütçe 200 milyar doları bulmuştur. (1) 1990’lardan sonra giderek mali yapısı büyüyen ve ticarileşen futbol doğal olarak Türk futbolunda da yapısal sorunların doğmasına neden oldu. Gelinen bu noktada Türk futbolunun üç temel açığı oluştu. - Kulüplerin dönen varlıkları (nakit ve benzeri likit değerleri), kısa vadeli borçlarını karşılamada yetersiz kaldığı için istisnasız tüm kulüplerin işletme sermayesi açığı verdiğini, -Kulüplerin yeterli öz kaynağa sahip olmamaları nedeniyle özkaynak açıkları bulunduğu, - Kulüplerin mevcut hazır değerleri içinde yer alan nakit benzeri likit değerleri dikkate alındığında, bunların toplam değerinin kısa caddeli borçları karşılamada yetersiz kalması nedeniyle likidite açıklarının oluştuğunu görüyoruz. Bunun dışında kulüplerin transfer gelirleri, transfer giderlerini karşılamada yetersiz kaldı. Transfer gelir ve gider dengesizliği, süreç içinde kulüplerin borçlanmalarını artırdı. Süper ligde yer alan 4 büyük kulübümüzün borcu (Nisan 2023 tarihi itibariyle) 1.1 milyar euroya ulaştı. Bu durum futbolumuzda bir verimlilik ve etkinlik sorunu olduğunu ortaya çıkardı. (2) Bu mali sorunların yanı sıra futbolumuzun gelişimini etkileyen en önemli sorunların başında örgütsel / yönetsel sorunlar gelmektedir. Futbolun dışında ne kadar isim varsa Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) yapısında yıllardır futbolumuzu yönetmektedir. Federasyonun futbola yön vermesi, alt yapıları desteklemesi, futbolun ülkenin bütününde gelişmesinin sağlanması yerine varlığını, bir ölçüde süper ligdeki hakemlerin performansına, esas olarak da A Milli Futbol Takımının başarısına bağlamıştır. Son zamanlarda hemen her konuyu krize dönüştüren federasyon içerde yaşanan Halil Umut Meler rezaletinden sonra şimdi Süper Kupa finalini Suudi Arabistan’ ın başkenti Riyad’da oynatma kararı ve sonrasında yaşanan İstiklal Marşı, pankart, Türk bayrağı ve Atatürk formalarına yapılan saygısızlık yüzünden maçın yapılmaması ile dışarıda da yeni bir fiyaskoya neden oldu. TFF’nin Suudi Arabistan’da yaşanacakları önceden öngörememesi ve bu organizasyona sadece parasal gerekçelerle karar vermesi tam bir beceriksizliktir. Sonuçta yılın son derbisinde, iki güzide kulübümüzün Araplara attığı gole karşılık, sınıfta kalan TFF’nin yediği golle daha önceki derbide olduğu gibi maç berabere bitti. Önerimiz; mevzuat değişikliği yapılarak sporun ve futbolun içinde yer almış kişilerin yönetim kadroları içine dahil edilmeleri ve bu nedenle TFF delege yapısının değiştirilmesi, kulüp başkan ve yönetimlerine ağır sorumluluklar getirilmelidir. Özellikle kulüplerin transfer ve borçlanma kriterlerinde yeni kurallar getirilmeli ve sonuç olarak vakit geçirilmeden futbolumuzda yeni bir yapılanmaya gidilmelidir. Son olarak yaşadığımız Süper Kupa rezaleti ile TFF artık kendini fiilen bitirmiştir. Gelin bu krizi iyi değerlendirelim, mevcut sistemi değiştirelim ve futbolu liyakatli ve işi bilen insanların eline teslim edelim. Son söz; futbolu, futbolu bilen ehliyetli insanlar yönetsin. Kaynakça : (1) Ayşegül Can (2) Futbolekonomi,com/index

İKİ ÖDÜL HİKAYESİ
Bugün siz okuyucularımıza önceki yıllarda verilmiş iki ödülün ilginç hikayesini iletmek istiyoruz. Hikayenin kahramanlarından biri, geçen hafta Ankara’da oynanan Ankaragücü-Rizespor maçından sonra sahaya giren ve maçın hakemi Halil Umut Meler’e yumruk atan, daha önce iki dönem milletvekilliği de yapmış  Ankaragücü’nün başkanı Faruk Koca, diğeri ise 2011-2015 yılları arasında Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yapan M. Mehdi Eker. Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) 2022 yılında yeni bir uygulamaya giderek, futbolun güzelliklerini ön plana çıkarmak için “Fair Play/ Adil Oyun Ödülleri” vereceğini duyurdu. Bunun için jüri oluşturdu. İlk uygulama olarak, aynı yıl TFF tarafından fair-play ödülüne Ankaragücü başkanı Faruk Koca layık görüldü. Ziraat Türkiye kupasında Amed Sportif  Faaliyetler ile oynanan maç öncesinde futbol ailesine örnek gösterilecek sağ duyulu açıklamaları nedeniyle 2022 Ekim ayının ödülünü Faruk Koca’nın kazandığı açıklandı. Ödül töreni 2023 Ocak ayında yapıldı. Törenden sonra 14 Ocak’ta Ankaragücü, Adana Demirspor deplasmanına çıktı. Ankaragücü’nün 3-1 kaybettiği maçtan sonra; “Bir daha hakemler Ankaragücü’nün hakkını yerse, bundan sonra olacakların sorumlusu ben değilim. Bir daha olursa nasıl tepki vereceğiz, herkes görecek. Hakemler böyle yönetmeye devam ederse bundan sonra öyle sıradan tepki vermem” dedi. (1) Faruk Koca dediğini yaptı. Ankaragücü ile Rizespor arasında 1-1 biten karşılaşmanın sonrasında sahaya indi ve hakem Halil Umut Meler’e yumruk attı, yere devirip, tekmeledi ve gözünü şişirdi. Sonrasında ise, daha önce Futbol Federasyonunun bu kişiye verdiği “centilmenlik ödülü” spor dünyasında tartışmalara neden oldu. Gerçekler yeniden konuşulmaya ve tartışılmaya başlandı. Futbol sistemimiz nasıl olmalı? Nasıl bir yapılanmaya gidilmeli? Kimler futbolun içinde yer almalı? gibi. Futbolu yönetenlerin futbolla yakından, uzaktan ilgilerinin olmamaları, kulüp başkanları ve yöneticilerin yani kulüpleri yönetip batıranlar yeniden gündeme geldi. Gerçek bir kez daha görüldü ki, futbolun dışında ne kadar isim varsa futbolu yönetmektedir. Bu tablo ile başarıyı nasıl ve ne zaman yakalayacağımızı doğrusu biz de merak ediyoruz. Şimdi gelelim ikinci ödüle, 2012 yılında Fransa’ya hizmetlerinden dolayı dönemin tarım bakanı M. Mehdi Eker’e Fransa Hükümeti tarafından Şövalye Liyakat Nişanı verildi. Geleneksel olarak 1883 yılından itibaren verilen ödül ilk kez bir Türk bakana veriliyordu. “Tarım Alanında Şövalye Liyakat Nişanı” alan tarım bakanı işin ilginç yanı bu ödülü, Fransa’nın hayvancılıkta zor günler geçirdiği, çiftçilerin eylemlerle Fransa Hükümetini protesto ettiği bir dönemde aldı. Türkiye’nin 2010-2012 döneminde Fransa’dan yaklaşık 250 milyon dolarlık canlı hayvan ve et ithalatı yapması Fransız çiftçisini rahatlatmış ve hükümetin elini çiftçilere karşı güçlendirmişti. (2) Hayvancılık politikasında tercihini yurt dışından yana kullanan ve bu konuda bizi ithal bağımlısı yapan tarım bakanı ödülünü almak için Paris’e gitti ve nişanını aldı. Böylece dönemin tarım bakanı M. Mehdi Eker’de ödüllü bakanlarımızdan biri olmuştu. Kaynakça : 10haber.net Murat Muratoğlu    

YÜKSEK GELİR ALDATMACASI
Türkiye’nin astronomik ücretlerini kazanan ünlü futbol adamları ile zengin bir kısım iş adamları kazandıkları serveti kısa vadede yüksek bir getiri ile daha büyük bir servete dönüştürme çabaları boşa çıktı. Eski Denizbank Şube Müdürü Seçil Erzan 10 yıl önce Çorlu Şube Müdürü iken İstanbul Florya Şubesi’ne atandı. Galatasaray Spor Kulübü’nün tesisleri Florya’da olduğu için futbolcuların banka hesapları bu şubedeydi. Seçil Erzan’ın Galatasaray’lı futbolcular ile tanışıklığı bu sayede başladı. Başlangıçta banka-müşteri ilişkileri ile başlayan dostluk daha sonra Fatih Terim referans gösterilerek finans danışmanlığına dönüştü. Erzan, 2022’deDenizbank bünyesinde özel bir fon kurulduğunu, para yatırılması halinde yüzde 20’den 40’a kadar yüksek oranla faiz verileceğini iddia ederek para toplamaya başladı. Daha sonra bu sahte oyunun içine Arda Turan, Emre Belezoğlu, Fernando Muslera, Selçuk İnan, Semih Kaya ve Emre Çolak gibi bir çok Galatasaray’lı futbolcu dahil edildi. Başlarda faizlerin ödenmesi ile sağlanan güven, daha sonra yalnızca anaparaların karşılanması ile devam etti ve sonunda ise sistem çöktü. Yapılan açıklamalardan, Arda Turan’ın 7.5 milyon dolar, Emre Çolak’ın 3.2 milyon dolar, Selçuk İnan’ın 1.5 milyon dolar ve Fernando Muslera’nın 1 milyon dolar kaptırdığı anlaşılıyor. Banka dolandırılanların en az 29 kişi olduğunu ve toplamda 43.9 milyon dolar ve 15.5 milyon TL tutarında bir paranın kayıp olduğunu açıklıyor. (*) Yaşanan bütün bu oyuna bankanın da şaşmış olması ve Denizbank’ın inceleme raporunda yer alan “…Dolar bazında yüzde 253 getiri vaadine inanılmış olması, dökümanlardan şüphelenilmemiş, elden ve üçüncü kişi hesabı üzerinden para verilmesi ortalama zekaya sahip herhangi bir kişiden beklenmeyecek bir davranıştır.” açıklamasını çok iyi analiz etmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Zira, belli bir süreçte bu kadar yüklü paranın bankanın kurumsal yapısı dışında ve banka sisteminde kullanılan belgelere dayanmadan Seçil Erzan tarafından alınması ve geri ödenmesi ister istemez kuşku yaratmaktadır. Diğer taraftan bankanın da eleştirdiği gibi, bu ünlü futbolcuların ve iş adamlarının paralarını verirken imzalı banka tahsil fişi veya dekontu yerine paranın alındığına ilişkin belge niteliği taşımayan el yazılı ve kaşeli A4 kağıtları kabul etmelerini rasyonel bir davranış olarak görmüyoruz. Sonuç olarak, yaşanan bu dolandırıcılık olayında bir tarafta ilgili bankanın sorumluluğu tartışılırken, diğer yandan ünlü bankacı hanımın doyumsuz futbolculara attığı çalımı daha bir süre konuşacağız. Sözü edilen servet değerindeki paralar hiçbir şey yapılmadan dolar olarak tutulsa dahi eldeki paranın TL karşılığı yaklaşık yüzde 55 oranında artmış olacaktı. Bu getiri bile küçümsenerek yüksek faiz vaadlerine inanan futbol dünyasının bu ünlülerinin ve iş insanlarının, yaratılan bir soygun düzeninin içine girmelerini anlayamıyoruz. Yoksulluğun sürekli arttığı ve nüfusun yüzde 21’inin sosyal yardımlarla geçindiği bu ülkede, çalışarak ve özellikle asgari ücretle yaşamın sürdürüldüğünü dikkate alarak yaşanan bu olayı sorgulamalıyız. Daha önce maçlarını dikkatle izlediğimiz ve çok kişinin imrendiği bu futbolcuların ileride bu tür olası dolandırıcılık olaylarına örnek olmamalarını diliyoruz.   Kaynakça : (*) İsmail Saymaz

CUMHURİYET VE EKONOMİ
Mustafa Kemal Atatürk’ün; “Ordumuzun kazandığı zaferler ne kadar büyük olursa olsun, bunları ekonomik zaferlerle tamamlamadıkça eksik kalırlar.” açıklaması onun ekonomide de önceliğini ve cephedeki zaferlerin ekonomi zaferleriyle taçlandırma vurgusunun ne kadar önemli ve doğru olduğunu ortaya koymaktadır. Atatürk döneminde Türkiye ekonomisi 15 yıl gibi kısa bir sürede üçe katlandı. 1923 yılına kadar ülkenin irili ufaklı sanayi kuruluşlarının sayısı 386 adetken, 1923-1938 yılları arasında bu sayı 1087’ye ulaştı. İkinci Dünya Savaşından sonra da gelişme devam etti. (1) 1930’da dış ticaret fazlası veren ülke, 1923-1938 yılları arasında kümülatif olarak yüzde 196 büyüyerek dünyanın en hızlı büyüyen ülkesi oldu. Atatürk döneminde hem Osmanlı’dan kalan borçlar ödenirken hem de yatırımlar hızlı bir şekilde gerçekleştirildi. O dönem dışarıdan borçlanmadan, dengeli bütçe politikası ve fazla veren bütçe uygulamaları ile sağlam adımlar atıldı. Atatürk önderliğinde dünyanın derin bir ekonomik kriz yaşadığı 1929 yılında bile Türkiye bütçe fazlası vermeyi başardı. Cumhuriyet, ilk 3 yılı ile 1931 ve 1933 yılları hariç hep bütçe fazlası verdi. (2) Buna karşın günümüzde, yıllardır süre gelen bütçe açıkları, 2024 yılı bütçesinde rekor bir düzeye çıktı. Bu arada kamunun iç-dış borç tutarı 6 trilyon lirayı aştı. 2024 yılı bütçe teklifinde öngörülen 2.6 trilyon lira düzeyindeki dev bütçe açığı, 1.2 trilyon lira faiz ödemesi ve bu bütçe açığını karşılayabilmesi için Hazinenin 2024 yılında da bu kadar daha borçlanma zorunda kalacağı dikkate alınırsa, bu tablo Cumhuriyetin ilk 15 yılı ile kıyaslandığında ekonomimizin geldiği nokta ortaya çıkmaktadır. İngiliz iktisat tarihçisi Angus Maddison’un çalışmalarından alınan bilgilere göre, 1923’de Türkiye ekonomisinin büyüklüğü 9,8 milyar dolara, 1938’de ise 21 milyar dolara ulaştı. Böylece Atatürk döneminde Türkiye ekonomisi 15 yılda üç kat büyüdü. Bir ülkenin ekonomisi parasının değeri ve itibarı ile ölçülür gerçeğinden hareketle, bugün yani Cumhuriyet’in 100’üncü yılında paramızın önemli ölçüde değer kaybettiğini görüyoruz. Oysa, Cumhuriyet’in ilk döneminde bir Amerikan Doları 1.28 lira iken, şimdi 100’üncü yılda 28 lirayı aştı. Orta Vadeli Program’daki tahminlere göre doların 2026’da 50 liraya dayanması bekleniyor. Türk Lirasındaki ilk değer kaybı 2.Dünya Savaşından sonra görüldü. 1946’da Türk Lirasının değeri yüzde 40’a yakın oranda düşürüldü. 1 ABD Doları 1.28 TL’den 2.8 TL seviyesine yükseltildi. Dolar’daki en büyük artış 24 Ocak 1980 kararları ile 1 ABD Doları 47.10 TL’den 70 TL’ye yükseltildi. Dolar’daki yükseliş süreci günümüze kadar devam etti ve Cumhuriyet’in 100’üncü yılında 30 liraya dayandı. (3) Cumhuriyet’in ilk döneminde neredeyse Amerikan dolarına denk olan Türk Lirası değer olarak günümüzde 193 ülke arasında 38’inci sırada bulunuyor. (4) “Türkiye Gündemi ve Siyaset Araştırma” sonuçlarına göre; mevcut ekonomik tablo, toplumun umudunu azaltırken, karamsarlığı artırmaktadır. Bundan kurtulmanın yolu; aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar elde etmek mümkün olamayacağından, başarmak için yenilikçi olmayı, daha çok çalışmayı ve en önemlisi değişmeyi denemeliyiz. Kaynakça : Murat Muratoğlu Deniz B. Göçmen Serkan Üstün B2 Press Araştırması

YAŞANAN FİLİSTİN-İSRAİL SAVAŞI
Hamas 7 Ekim’de İsrail’e karşı düzenlediği saldırı ile Gazze’yi yeniden bir savaş bölgesi olarak dünyanın gündemine taşıdı. İsrail topraklarına yüzlerce roket atan Hamaskıyametin kopmasına neden oldu. İsrail’in bu saldırıya cevabı çok sert oldu. 2 milyondan fazla insanın yaşadığı Gazze, cehenneme döndü. Sivil-çocuk ayırımı yapmadan Gazze’ye bomba yağdırmaya devam eden İsrail’in saldırılarında bilanço hergeçen gün ağırlaşıyor. Yaşanan bu acımasız savaş yüzünden bölge susuz, gıdasız ve elektriksiz kaldı. Yüzlerce bina bombardımanla yıkıldı. Bunların arasında hastaneler, okullar, cami ve kiliseler de yıkıldı. Savaşın başladığı 7 Ekim’den bu yana yıkılan cami sayısının 32’ye yükseldiği ve 3 de kilisenin tamamen yıkıldığı açıklanıyor. İsrail’in saldırılarında 200 binden fazla konutun zarar gördüğü, yerlerinden edilenlerin sayısının toplam nüfusun yüzde 70’ini aştığı yani yaklaşık 1 milyon 400 binden fazla olduğu bildiriliyor. Birleşmiş Milletler (BM) yetkilileri sivillerin kaçabileceği güvenli yer kalmadığını açıklıyorlar. Bunun dışında Uluslararası Af Örgütü İsrail ordusunun, Gazze’nin kuzeyinin terk edilmesi yönünde baskı yapmasının savaş suçu sayılabileceğini belirtti. Gazze Sağlık Bakanlığı İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında 24 gün içinde ölen Filistin’li sayısının 8306, bunun 3457’ sinin çocuk olduğunu ve yaralı sayısını ise 20 bini aştığını açıkladı. İsrail’in 3 haftadır tam abluka altında tuttuğu Gazze’de insani durum her geçen gün ağırlaşıyor. Özetle; İsrail’in 7 Ekim’den itibaren “tam ablukaya” aldığı Gazze’de insanlık dramı yaşanırken, insani yardım konvoylarının geçişine yavaş yavaş izin verilmeye başlandı. Bu arada Gazze’ye bugüne kadar havadan 18 binden fazla bomba yağdıran İsrail ordusu şimdi kara harekatı başlattı. BM yetkililerinin, “Yangını damlalıkla söndürmeye çalışıyoruz” açıklaması yaşananların boyutunu ortaya koymaktadır. Gelecekte uygulanabilir rasyonel bir çözüm gözükmüyor. Tam tersine Ortadoğu’daki intikamın daha da yayılarak ateş-kan cehennemine dönüşeceğini gösteriyor. Bir tarafta binlerce silahsız masum insan hayatını kaybederken, bir o kadar sivil evlerini terk ederek zor koşullar altında yaşamak zorunda kalırken ve en önemlisi hastalar ilaçsızlıktan ölürken, ABD ve AB İsrail’i kayıtsız ve şartsız desteklediklerini, bu acımasız savaşta İsrail’in yanında olduklarını ilan ediyorlar. Bu davada haklı ve haksız olmak bir yana “insani” düşünerek akıllı bir çözüm aranmasının doğru olacağına inanıyoruz. Bir başka deyişle, çözümün amacı “siyasi değil”, “insani” olmalıdır. Dünyanın da Hamas’ın 7 Ekim’de sınırı geçerek yaptığı saldırıyı ve İsrail’in buna karşı verdiği sert cevabın haklı ve haksızlığı yerine rasyonel çözümü “insani” açıdan görmesinin doğru olacağını düşünüyoruz. Yaşanan bu faciada Hamas kadar Netanyahu’nun da günahı vardır. Bu nedenle Dünyanın ve Birleşmiş Milletler’in insanlık adına hareket ederek karar vermesini ve savaşı bir an önce durdurmasını diliyoruz.

İYİLİĞİ PAYLAŞMAK
Daha önce merkezi Ankara’da bulunan “Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı” nın 1988 yılından beri yürüttüğü kültür faaliyetlerinin yanı sıra Elazığ’lı yükseköğrenim öğrencilerine karşılıksız burs olanağı sağlandığına değinmiştik. 25.01.1996 tarihinde Bakanlar Kurulu kararı ile kamu yararına hizmet yürüten Vakıf statüsüne kavuşan bu Sivil Toplum Kuruluşu, bugüne kadar kişilerin bireysel hayırlarını kurumsal bir yapıda ve bir sisteme dayalı olarak ihtiyaç sahibi öğrencilere burs şeklinde aktarmayı sürdürmüştür. 35 yıldır devam eden bu hizmetten günümüze kadar yaklaşık 6500 öğrenci yararlanmıştır. Geçen hafta usta ve duayen gazeteci Sayın Uğur Dündar’ ın ihtiyaç sahibi bir kız öğrenci ile ilgili yaşanmış bir olayı anlatan “İyilik Bulaşıcıdır!...” başlıklı yazısı çok etkileyici idi. Olay, kız öğrenci yurdu önünde bir babayla kız arasında geçen ilginç bir hikayeyi anlatıyordu. Baba kızını yurda bırakırken harçlık isteyen kız babasına; “Hiç olmazsa 10 lira versen!...On liracığın da yok mu baba ?” diye yalvarıyor. Baba ezilerek, birkaç kez yutkunduktan sonra “Vallahi de yok, billahi de yok kızım…” diyor. Kız, boynu bükük bir şekilde yurda girerken, konuşmayı duyan bir yakından bir esnaf hemen babaya 100 TL uzatıyor ve “Çabuk” diyor, “Onu geri çağır ve arka cebimde kalmış, al bu parayı de!...” Adam önce almam dese de, esnaf üsteleyince teşekkür ediyor ve kızını geri çağırıp parayı veriyor. Olaya tanık olan başka bir esnaf birazdan yurdun danışmasına girip; “Son giren öğrencimizi çağırır mısınız ?” diyerek kızla görüşmeyi sağlıyor. Kıza “Evladım, ne zaman acıkırsan gel, yemeğin benden. Ne zaman harçlıksız kalırsan gel, harçlığın da benden” diyor. Yurttan ayrılan esnaf daha sonra bir yardım kuruluşuna bu olayı anlatıyor ve bu kuruluşun kız öğrenciye burs desteği vermesini istiyor. Bu kez kız öğrenciyi çağıran yardım kuruluşu;   “Şu şu evrakları çıkart, sana her ay 500 TL burs vereceğiz…” derken yetkilinin gözleri kızın ayakkabılarına takılıyor. “Bunlar çok eskimiş!...” 500 TL çıkarıp kıza uzatıyor; “Şunu ilk taksit olarak al, ihtiyaçlarını karşıla…” diyor. Kız döne döne teşekkür ediyor. Yardım kuruluşunun yetkilisi kıza; “Tek bir şartımız var, mezun olup para kazanmaya başladıktan sonra sen de bir ihtiyaç sahibi çocuğa burs vereceksin. Tamam mı ?” diyerek onu yolcu ediyor. Yaşanan bu olay, iyiliğin ne kadar bulaşıcı olduğunu anlatan iyi ve ilginç bir örnek olması nedeniyle içimizi ısıttı. Bundan dolayı yaratılan bu sıcaklığın gönülleri etkilemesini ve iyiliğin daha da yaygınlaşmasını ve bulaşıcı olmasını diliyoruz. Bu açıdan bakıldığında Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı’nın bugüne kadar organize olarak yürüttüğü ve örnek olduğu burs desteği faaliyetinin ne denli önemli olduğu şimdi daha iyi anlaşılıyor. Bundan dolayı şimdiye kadar Vakfa burs bağışında bulunan kişi ve Elazığ’lı şirketlerin katkılarını her türlü övgüye değer buluyoruz. Bu nedenle iyiliğin bulaşıcı olmasından etkilenerek olanağı olan herkesi burs vermeye davet ediyoruz. Günümüzde yaşanan ekonomik zorluklar ihtiyaç sahibi öğrencilerin sayısında sürekli artış olmaktadır. Bundan ötürü hayırsever hemşehrilerimizin birikimlerini bu yolla burs başvurusu yapan öğrencilerimiz için değerlendirmelerini arzu ediyoruz. Bunun için iyiliği bulaşıcı hale getirmenin yolunu ve gayretini göstermede örnek olamaya var mısınız ?...

PLANI VE PARASI OLMAYAN BİR EKONOMİ
Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllarda, “geri kalmışlıktan çıkmak ve kalkınma hamlesini başlatmak amacıyla, ülkeyi içinde bulunduğu yokluk ve yoksulluk ortamından kurtarmak” için ülkenin her ilinden 750 başarılı öğrenciyi o dönem Avrupa’sının iyi üniversitelerine eğitime gönderdi. “Sizleri bir kıvılcım olarak gönderiyorum. Volkan olarak dönünüz.” dedi. Onlar volkan olarak döndüler ve sonuçta ülke her konuda bir başarı öyküsü yazdı. Ne yazık ki, yüzyıl aradan sonra ikinci defa derin bir ekonomik kriz içinde ve “sıcak para tuzağıyla” krizden çıkmaya çalışıyoruz. Böylece sadece günü kurtarmaya gayret ediyoruz. Bu yüzden günümüzde yeniden vasata saplandık. Yüksek enflasyon, yüksek kur, geçim sıkıntısı, faiz sarmalı, bütçe açıkları, büyük borç yükü içerisinde çok geniş bir nüfus “yoksulluk” çeker noktaya geldi. Şimdi ülkenin kıt kaynaklarıyla okumuş, en eğitimli insanlarımız, en verimli dönemlerinde Avrupa ülkelerine ucuz beyin emeği olmak için adeta kaçıyorlar. Oysa, öne çıkmak ve sorumluluk almak suretiyle ülkeyi beceriksizlik batağından çıkarmak varken, bu değerli insanlar geride kalmayı veya ülkeyi terk etmeyi tercih ediyorlar. Kendimizi “yüksek gelirli ülkeler liginin eşiğindeyiz” diye kandıramayız. Tasarruf etmek ve en önemlisi üretmeyi hedeflemek yerine yüksek faiz garantisi vererek ha bire yeni borç bulma gayreti göstermek suretiyle günü kurtarmaya çalışıyoruz. Yıllardır harcayarak, diğer bir ifade ile tüketim ekonomisini öne çıkararak büyümek istiyoruz. Bu yanlış tercih nedeniyle iç ve dış borçluluğumuz katlanarak büyüyor. Temmuz ayı sonuna göre, merkezi yönetim borç stokumuz 5.8 trilyon liraya ulaştı. Gelinen bu süreçte tüketici de tıkandı. Gelir artmadığı gibi, tasarruf da oluşmadığı için ekonomik sorunlarımız ha bire büyüdü. Kimi toplumların kişi başına 75 bin dolar gayri safi milli gelir ürettiği bir dünyada, bizim gibi rölantideki ülkelerin ancak 7500 dolar üretebilmelerine fazla şaşmamak gerekir. Yanlış ekonomik programlarla yaşadığımız kısır döngüden kurtulmanın yolu yeni bir uygulamanın gündeme getirilmesidir. Bundan yüz yıl önce Atatürk’ün 750 başarılı öğrenci ile başlattığı çözümü, bugün kendi dalında başarılı ve kariyerli 7500 kişinin bir adım öne çıkması ve sorumluluk alması ile başarabilir miyiz? Bilindiği gibi, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal kalkınmasını hızlandırmak amacı ile kurulan ve 1960-2011 yılları arasında faaliyet gösteren Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) 2011 yılında kapatıldı. Devletin ekonomik, sosyal ve kültürel hayatının düzenlenmesinde hükümetlere danışmanlık yapan, yatırımları planlayan ve kaynakların doğru ve rasyonel kullanılmasını sağlayan, kalkınma planları hazırlayan ve bünyesinde çok sayıda “özel ihtisas komisyonu” oluşturan bu önemli kurumu kapatarak yıllar önce uygulanan planlı ekonomi dönemi yerine öngörülmez, plansız modele geçtik. Geçmişte planlayıcı ve uygulayıcı kurumların birbirlerinden ayrılması ve bunların işbirliği içinde çalışması örnek bir uygulama idi. Ancak, bütün bu deneyimlerden, iyi ve doğru uygulamalardan her nedense vazgeçildi. Bunun yerine yüksek hedefler içeren ve gerçekçi olmayan programlar yapılmaya başlandı. Bugün içinde yaşadığımız bu olumsuz ve vasat ortamdan kurtulmak için geçmişin deneyimlerinden yararlanılarak kendi dalında uzman ve başarılı olan en az 7500 kariyerli kişiden oluşturulacak yeni bir Devlet Planlama Teşkilatı ile her şeye yeniden başlayabiliriz. Böylece yeniden “planlı ekonomi” dönemine geçebiliriz. Son söz; denenmiş ve başarılı olmuş bir uygulamayı neden yeniden denemeyelim.

YENİ ÜNİVERSİTE İÇİN MİLLETVEKİLLERİNE ÇAĞRIMIZ
Sayın Cumhurbaşkanımızın son Azerbaycan seyahatinde gündeme getirdiği “Uluslararası Türkiye-Azerbaycan Üniversitesi” nin kurulmasına ilişkin işlemlerin başlatılması ile ilgili konuşmasından bu konunun önümüzdeki yasama döneminin gündeminde yer alacağını anlıyoruz. Bilindiği gibi ülkeler arasında kurulması düşünülen üniversiteler, ancak uluslararası anlaşmalarla gerçekleşmektedir. Daha önce Türk Dünyası’nda Türkiye’nin öncülüğü ile kurulan iki üniversite bulunmaktadır. Kazakistan’ın Türkistan (Yesi) şehrinde kurulan “Türkiye-Kazakistan Uluslararası Ahmet Yesevi Üniversitesi” 1993-1994 öğretim yılında, “Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi” ise Bişkek’te 1997-1998 öğretim yılında hizmete girmiştir. Her iki üniversite de benzer yapılanma içindedir. Türkiye ve karşı ülke tarafından, mütevelli heyet üyeleri ve eş rektörler tarafından yönetilmektedir. (*) Büyük bir olasılıkla önümüzdeki yasama döneminde Türkiye-Azerbaycan Üniversitesi’ninkurulmasına ilişkin uluslararası anlaşmanın Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’nin gündemine gelmesi beklenmektedir. Türkiye-Azerbaycan Uluslararası Üniversitesinin kuruluş yerinin Azerbaycan olması beklenmektedir. Türkiye-Azerbaycan Uluslararası Üniversitesinin Azerbaycan’ da kurulması halinde bu üniversitenin bir kampüsünün de Elazığ’da kurulması konusu zaman zaman dile getirilmektedir. Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı’nın Eylül-2022’de Bakü’de gerçekleştirdiği etkinlikte de konu edilen bu projenin hayata geçirilmesini önemsiyoruz. Bu ortak üniversitenin bir kampüsünün şehrimizde kurulması ile Elazığ’ın Türk Dünyası ve özellikle Azerbaycan ile olan sık ve sıcak ilişkisinin farklı bir boyuta taşınacağını düşünüyoruz. Bu nedenle hayatının 19 yılını Elazığ’da geçiren, Elazığ’la Azerbaycan arasında “Hazar’dan Hazar’a” kültür dünyasının köprüsünü kuran ve bu iki kardeş ülke ilişkilerinde gönül ve dostluk birliği oluşturan Azerbaycan’lı şair Elmas Yıldırım adına “Sağlık Bilimleri” kampüsünün şehrimizde açılmasını önemli buluyoruz. Bu durumda Türkiye-Azerbaycan Uluslararası Üniversitesi’nin Merkez Kampüsü Bakü’de olmakla beraber, Elazığ Kampüsü bir eş rektör tarafından yönetilecektir. Türk dünyasından ve Azerbaycan’dan gelen öğrencilerin sağlık alanında eğitim almalarının yanı sıra bu proje ile yeteri ölçüde sağlık sektöründe alt yapısı bulunan Elazığ Türk Dünyasının bir sağlık merkezi olacaktır. (*) Yeni yasama döneminde TBMM’nin gündemine gelecek olan Türkiye-Azerbaycan Uluslararası Üniversitesi kurulmasına ilişkin anlaşmaya Elazığ kampüsünün de eklenmesini öneriyoruz. Bunun için milletvekillerimize çok önemli bir görev düşmektedir. Elazığ’ın mevcut ve potansiyel olanakları şüphesiz ikinci bir üniversiteyi hak etmektedir. Fırat Üniversitesi’nin de bu projeyi desteklediği dikkate alınırsa söz konusu bu tarihi fırsatın iyi değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Kaynakça : (*) Dr. Öner KABASAKAL

DEVLETİN GELİR VE GİDER DENETİMİ
2023 yılı bütçe gelirleri 3 trilyon 810 milyar lira, giderler ise 4 trilyon 470 milyar lira olarak öngörüldü. Bu gelirlerin 3 trilyon 200 milyar lirası yani yüzde 84’ü vergi gelirlerinden oluşmaktadır. Vergi gelirleri Vergi Denetim Kuruluna bağlı yaklaşık 7 bin görev yapan vergi müfettişleri tarafından denetlenmektedir. Türkiye genelinde 2022 yılı itibariyle yaklaşık 3 milyon 433 bin vergi mükellefinin bulunduğu açıklanmaktadır. Bu toplam nüfusun yüzde 4’üne karşılık gelmektedir. Yani nüfusun sadece yüzde 4’ü vergi mükellefidir. Ülkemizde vergi sisteminin dolaylı vergiler üzerine kurulması, gelir vergisinin ise yüzde 94’ünün kaynakta kesilmesi ve önemli ölçüde kayıt dışılık nedeniyle mükellef sayısı artmamaktadır. (1) Vergi Denetim Kurulu 2022 yılı faaliyet raporunda, mükelleflerin inceleme oranı yüzde 2.26 olarak açıklanmıştır. Vergi mükelleflerinin iş yükünün azaltılmasına çok sık çıkartılan af yasaları ile mükelleflerin vergi denetimi dışında bırakılması ve bazı mükelleflerin beyanname dışı vergilendirmeleri etkili olmuştur. Devlet gelirleri içinde önemli bir yeri olan vergi boyutunda denetim görünümü böyle iken, merkezi yönetim bütçe kapsamındaki harcamalarının (giderlerin) denetiminde farklı bir tablo görmekteyiz. Bu denetimi yapan Sayıştay, kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının, mahalli idarelerin, kamunun sermaye payı yüzde 50’den fazla olan özel kanunlarla kurulmuş anonim ortaklıklarının ve diğer kamu idarelerinin bütün gelir ve giderlerini denetlemekle görevlidir. (2) Denetim görevini üstlenen Sayıştay Denetçileri sadece 1000’e yakın bir kadro ile bu kuruluşları denetlemektedirler. Sayıştay denetçileri genellikle Bakanlıkların, Büyükşehir Belediyelerinin, Üniversitelerin, Sosyal Güvenlik Kurumlarının, Kamu Bankalarının, Devlet Su işleri, Karayolları Genel Müdürlüğü, TRT ve Milli Piyango ve Diyanet İşleri Genel Müdürlüğü gibi bağımsız genel müdürlüklerin tamamının işlemlerini denetlemektedirler. 31 Mayıs 2019 Mahalli İdareler seçimi verilerine göre;                 -30 Büyükşehir Belediyesi                 -51 İl Belediyesi                 -922 İlçe Belediyesi                 -386 Belde Belediyesi   bulunmaktadır. Sayıştay Büyükşehir Belediyeleri ile tüm 51 İl Belediyesinin işlemlerini denetlerken diğer belediyelerden sadece belirli bir bütçe ağırlığına sahip olanların yüzde 80-90’ını denetleyebilmektedir. Bugün birçok belediyeye bağlı yüzlerce şirket çeşitli alanlarda ticari faaliyet göstermesine rağmen gelir ve giderleri denetim dışında kalmaktadır. Keza aynı şekilde kamunun özel kanunlarla kurulmuş anonim ortaklıkları da denetlenememektedir. Ayrıca bunlara bağlı organların ve şirketlerin denetçi yetersizliği nedeniyle denetim dışı kaldığını görüyoruz. Denetim faaliyetleri, belli bir büyüklükte belge, defter ve kayıtlar üzerinden zaman sınırlamasına bağlı olarak yapılacak ayrıntılı bir incelemeyi kapsamaktadır. Bu nedenle önemli bir mesleki bilgi ve tecrübeyi gerektirmektedir. Özel bir statüye sahip olan denetçiler belli bir zaman diliminde yardımcı olarak çalışarak yetişme ve tecrübe kazanma süreci geçirdikten sonra denetim yetkisi almakta ve denetim görevini yürütme organından  bağımsız ve bir mesleki güvence içinde yerine getirmektedirler. Bu mesleği yapanlardan birçoğu kamudan emekli olup veya ayrılarak Yeminli Mali Müşavir olarak çalışmaktadırlar. Günümüzde vergi idaresi yaklaşık 5000 kişiden oluşan bu tecrübeli meslek grubundan bazı vergi uygulamalarında yararlanarak vergi denetim açığını kapatmaya çalışmaktadırlar. Aynı şekilde harcama (gider) denetimindeki açığın da denetim dışı kalan belediyelere, belediye şirketlerine, özel kanunlarla kurulmuş olan anonim ortaklıklara ve benzeri kuruluşlara Yeminli Mali Müşavirler tarafından denetleme zorunluluğu getirilerek kapatılabileceğini öneriyoruz.   Kaynakça : (1) Nedim Türkmen (2) sayder.org.tr

YEMEN ŞEHİTLERİ
22 Aralık 1914-17 Ocak 1915 tarihlerinde Sarıkamış’ta, 1915-1916’da Çanakkale’de yaşanan savaşlar yaşamımızın çok önemli olayları olarak tarihimizde yer almış olup, şehit düşen askerlerimizi her yıl anarken onlara saygı ve minnet borcumuzu göstermeye çalışmaktayız. Aynı şekilde Kore ve Kıbrıs gazilerimizi dile getirip onlarla övünürken Yemen Şehitlerinden yeteri kadar söz edilmemesinin, bir başka ifade ile Yemen olayının fazla gündeme getirilmemesinin çok ciddi bir eksiklik olduğunu düşünüyoruz. Çanakkale ve Sarıkamış’ta verilen mücadele ile yaşananlar ve sonuçları çok önemli ve değerlidir. Bu konuda çok şey yazılmış ve tartışılmış olduğu için Yemen şehitlerinin hikayesini dile getirmeye çalışacağız. Osmanlı’ya kadar uzanan ve üzerinde çok fazla durulmayan, ancak binlerce evladımızı şehit verdiğimiz Yemen, Osmanlı topraklarına katıldıktan sonra Osmanlı buradaki hükümdarlığını sürdürmek için çok büyük bir bedel ödemiştir. Yemen’in yabancılara karşı korunması ve Osmanlının varlığını sürdürmesi amacıyla burada savaşmak zorunda kalmış, Anadolu ve Rumeli’den asker sevkiyatı yapmak zorunda kalmıştır. Osmanlının Mekke ve Medine gibi kutsal yerleri sırf elde tutma isteği ve Süveyş Kanalının stratejik özelliği çok pahalıya mal olmuştur. Zaman içerisinde Arap liderler ve Yemen halkı İngilizler ve Fransızlar ile anlaşıp Osmanlıya baş kaldırmışlar ve isyanlar çıkarmışlar. Bu isyanların bastırılması nedeniyle binlerce insan savaşmak için Yemen’e gönderilmiştir. Çarpışmalar çok şiddetli olduğu için aileler Yemen’e cepheye giden evlatlarının artık geri dönmeyeceğini biliyorlardı. Bu yüzden birçok aile cepheye gönderdikleri çocuklarından bir daha haber alamadılar. Hatta bazı askerler yıllar sonra savaş bitse de bu topraklardan geri dönmemişlerdir. Sağ kalabilenler orada yaşamlarını devam ettirmişlerdir. (1) Harput’un İzzetpaşa “Yemen Redif Orduları” grup komutanlığına atandıktan sonra 14 Mayıs 1905 tarihinde Valilik binasında rütbeli subaylar ve Harput’un ileri gelenlerini toplayarak Yemen’e asker gönderilmesi gerektiğini anlatmış ve daha sonra ahaliye çağrıda bulunmuştur. 7 Temmuz 1905 Cuma günü Elazığ’da bulunan 1’nci Redif Taburu Yemen’e hareket etmiştir. Anadolu’dan bu dönemde Yemen’e giden 100 bin ile 150 bin arasındaki çocuk yaşta askerlerimizin şehit olduğu açıklanmaktadır. Bu sadece son dönemde şehit olan askerlerimizin sayısıdır. Daha önceki isyanlarda verdiğimiz şehitlerle birlikte neredeyse 700 bin dolayında Türk evladının Yemen ellerinde şehit olduğu belirtilmektedir. (2) Yaşanan bütün bu acıları anlatan ve halkın dilinden düşürmediği Elazığ’ın ünlü “Yemen Türküsü” bu hikayenin özelliğini ve izlerini günümüze kadar taşımıştır. Türkü Yemen’de savaşta ölen askerlerimiz için yakılmış bir ağıttır. Bugün sadece bu ağıtlarla hatırlamaya çalıştığımız Yemen şehitlerinin her yıl Elazığ’da törenlerle anılmasını ve hatırlanmasını şehit düşen evlatlarımıza karşı bir vefa borcumuz olarak değerlendirilmesini düşünüyoruz. Bu nedenle Yemen şehitlerinin unutulmaması ve anılması için bir kutlama gününün tespit edilmesini öneriyoruz. Kaynakça : (1) Jurnal.İst Haber Masası (2) Elazığ Hakimiyet Haber

TÜRKİYE’DE YERLEŞİM SORUNU İÇİN ÖNERİMİZ
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre; il ve ilçe merkezlerinde yaşayan nüfus oranı yüzde 93.4, belde ve köylerde yaşayanların oranı ise yüzde 6.6’dır. Türkiye nüfusunun yüzde 18.65’i İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa ve Antalya olmak üzere 5 ilimizde yaşamaktadır. (1) Türkiye’nin son yıllardaki nüfus piramitlerine bakıldığında, yaşlı nüfusun arttığı ve ortanca yaşın yükseldiği görülmektedir. Türkiye nüfusunun ortanca yaşı 33.5’e yükseldi. TÜİK’e göre ülke nüfusunun yüzde 68.1’i çalışma çağındaki nüfusu oluşturmaktadır. Toplam nüfus içinde belde ve köylerde yaşayan nüfus her geçen gün azalarak belde ve köylerde yaşayanların oranı yüzde 6.6’ya kadar düştü. 2015-2019 döneminde köy nüfusunun 214 bin 202 kişi azalması, kırdan ya da köylerden kentlere yaşanan göçün nüfus hareketliliği ve yerleşimdeki sorunu ortaya koymaktadır. (2) Bilindiği gibi, göç genellikle yerleşmek amacıyla bir yerleşim yerinden bir başka yerine gitme eylemi şeklinde tanımlanmaktadır. Ülkemizde özellikle 1950’li yıllardan sonra başlangıçta kırdan kente göç hareketleri hızlanmaya başlamıştı. Kırsal göçün, tarımsal dönüşüm ve ekonomik sorunlardan kaynaklandığı açıklanmaktadır. Buna neden olarak da, istihdamda kolaylılık, kamusal hizmetlere yakınlık ve sosyal yaşam imkanları gösterilmektedir. Kırsal alanda artmaya başlayan işsizlik, kamu hizmetlerinden yararlanma zorluğu,  toprakların verimsizleşme tehlikesi, mevcut toprakların genişletilmesi yerine tam tersine toprağın miras yoluyla parçalanması, kent merkezlerinde bile hizmet sektörü dışında istihdam yaratacak alanlar oluşmaması sonucu kentlere yönelişin artmasına yol açtığı belirtilmektedir. Buna ayrıca, tarım kesiminde görülen gizli işsizlik, yanlış kalkınma ve tarım politikaları eklenince bu olumsuz tablo ortaya çıkmıştır. (3) Son iki yıldır etkisini sürdüren koronavirüs salgını ile beraber, ekonomide daralma ve hayat pahalılığı başta İstanbul olmak üzere birçok metropolden farklı Anadolu şehirlerine ve kırsala göç etmeye başlamıştır. İstanbul’u geçtiğimiz yıl 595 bin kişinin terk ettiği açıklanıyor. En çok göç veren iller arasında İstanbul, Adana, Gaziantep, Şanlıurfa, Van, Kayseri, Diyarbakır ve Hatay gibi iller yer almaktadır. (4) Günümüzde birçok insanın; şehrin gürültüsü, pahalı ve zor yaşam koşulları, trafik sorunu, suç ve hastalıklarla dolu ortamı terk ederek, kırsal kesimde daha ucuz, daha kaliteli ve doğal bir yaşamı tercih ettiği belirtiliyor. Bu sosyal koşullara ek olarak birçok vergiyi daha az ödemek ve daha ucuz elektrik, su, doğalgaz, sağlık, ulaşım ve benzeri kamu hizmetlerinden yararlanmak suretiyle kırsal kesimde yaşamın özendirilmesi tersine göçün daha da artmasına neden olacağı görüşündeyiz. Sonuç olarak; İstanbul’da yaşayan birisine göre kırsal kesimde yaşamayı tercih eden bir kişinin her türlü vergiyi daha az ödemesinin ve kamu hizmetlerinden çok daha ucuz yararlanmasının teşvik edilmesi uygulanabilir bir politika olarak düşünülmelidir. 1970’li yıllarda uygulamasına tanık olduğumuz Almanya’nın Batı Berlin’de yaşamayı tercih edenlere uyguladığı “Berlin Yardımı” teşviği benzer sosyo-ekonomik birçok teşviğin Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerimizle diğer bazı kentlerde ve özellikle kırsal bölgelerde uygulamaya sokulmasını öneriyoruz. Böylece kırsalda yaşamı daha ucuz, daha kolay ve kaliteli bir hale getirerek tersine göçü özendirebiliriz. Ayrıca bu bölgelerde yatırımları teşvik ederek iş ve istihdam olanağı yaratılarak tersine göç cazip hale getirilebilir. Kaynakça : TÜİK 2023/ Şubat verileri aa.com.tr/gündem İdris Kılıçaslan ekoiq.com

SEÇİM SONRASI EKONOMİ
Seçim süreci boyunca sürekli yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı gibi ekonomik konular ve değişim iddiaları tartışılırken nihayet 2023 genel seçimleri ile Cumhurbaşkanlığı seçimini geride bıraktık. Daha önceki 14 Mayıs genel seçimlerini kazanan R.T.Erdoğan, 28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçimini de yüzde 4.36 farkla kazandı. Seçim sonrası görevi sürdürecek olan iktidarın en önemli gündeminin yaşanan ekonomik sorunları çözmek için adımlar atacağı ifade ediliyor. Bundan sonra sorunların çözümü ve gelecek adına “kolay bir çıkış gözükmediği”ni biliyoruz. Deprem ve seçim sürecinde verilen sözlerin yerine getirilmesi için gözler dile getirilen vaatlere çevrildi. Bu nedenle bu yılın tamamında öngörülen 659 milyar liralık bütçe açığının 1.5 trilyon lirayı bulacağı tahmin ediliyor. Önümüzdeki dönemde uzmanların ekonomi yetkililerine kademeli bir faiz artışı önerdikleri söyleniyor. Diğer taraftan Merkez Bankası faizi yüzde 8.5 olarak açıklasa da bankaların kredi faizi yüzde 35 olmasına rağmen bankalar kredi taleplerini geri çevirmekteler. Mevduat faizi ise yüzde 40’ları aşmış durumda. Ülkemize yasal ve kaçak yollarla gelen göçmenler için farklı sayılar ifade edilmektedir. Açıklamalardan 5-6 milyondan 10-13 milyona kadar giden sayıları hayretle izliyoruz. Sınır il ve ilçelerimizin birçoğunda Suriye’lilerin sayısı kendi vatandaşlarımızı geçmiş durumda. Bunların birçoğu hiçbir vergi vermeden haksız bir şekilde ticaret yaparken, büyük bir bölümü sanayi ve ticaret sektöründe maliyet avantajı yaratması açısından kaçak ve ucuz olarak çalıştırılmaktadır. İşin ilginç yanı, ucuz ücretle ve sigortasız çalıştırılan bu Suriyeli ve Afgan işçilerin yerine çalıştırılacak Türk işçi de bulunmamaktadır. Mültecilerle ilgili bu ve buna benzer ekonomik ve sosyal sorunların rasyonel bir şekilde çözümü kolay olmayacak gibi gözüküyor. Bankalar arası piyasalarda son hafta 20 lira üstünü test eden dolar son işlem gününde 20 lira eşiğini aştı. Ancak seçim sonrası doların yükseleceğine ilişkin beklenti insanların kararsızlığına ve paniklemesine yol açmaktadır. Hazine ve Maliye Bakanlığı, merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerini açıkladı. 2023 yılı Ocak-Nisan döneminde vergi gelirleri, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 46 oranında artarak 863 milyar lira olarak gerçekleşti. Bu artışın yukarıda belirttiğimiz tahmini bütçe açığına yetmeyeceğini, borçlanmanın kaçınılmaz olduğunu göstermektedir. Zira vergi artışı önemli ölçüde beyan ve beyanname verme sürelerinin uzatılmasından kaynaklanmıştır. Ayrıca ilk 4 aylık vergi tahsilatının büyük ölçüde Katma Değer Vergisi ve Özel Tüketim Vergisi gelirlerinden olduğunu görüyoruz. 100 TL vergi gelirinin ilk 4 ayda 37.54 lirası Katma Değer Vergisi, 21.87 lirası ise Özel Tüketim Vergisi olmak üzere toplam 59.4 lirası dolaylı vergilerden yani harcamalar üzerinden alınan vergilerden yapılmıştır. Motorlu Taşıtlar Vergisi, Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi, Harçlar ve benzeri dolaylı vergilerle bu oran yüzde 70’lere çıkmaktadır. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, kazanç ve gelir yerine, harcamalar üzerinden vergi alınması verginin adaletsiz yüzünü ortaya koymaktadır. Görünen o ki, vergilerde oran artışları ve ilave ek vergilerle birlikte dış borçlanma şartlarının ağırlaşması nedeniyle iç borçlanma önümüzdeki dönemin gündemini oluşturacaktır.

14 MAYIS SEÇİMİNİN ANALİZİ
2023 Genel Seçimleri ile Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarını analiz ettiğimizde, tek bir cümle ile özetlemek gerekirse, bu seçimin kazananı Ata İttifak’ının Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan ve ittifak listelerinden seçime giren küçük partiler ile 21 yıla rağmen hala ayakta kalan ve 2018 seçimlerine göre oy oranı 7 puan düşmüş olsa bile Ak Parti iktidarı oldu. 2023 Genel Seçimleri kesin olmayan sonuçlarına göre öne çıkan önemli tespitlerimizi şu şekilde sıralayabiliriz. Emekliler için vaat edilen 15 bin liralık bayram ikramiyesi ile depremzedeler için dile getirilen bedava ev sözünü insanlar her nedense önemsemediler. Yıllardır ülkenin gündeminde olan işsizlik, parasızlık ve hayat pahalılığı gibi ekonomik sorunların yerine “Milliyetçilik” olgusu öne çıktı. Anket şirketlerinin Kılıçdaroğlu’nun birinci turda zafer kazanacağı söylem ve tahminlerinin tersine Erdoğan birinci turu yaklaşık 2.5 milyon oy farkı ile önde bitirdi. Ancak iddia edilenin aksine her ikisi de seçimi ilk turda kazanamadılar. Kılıçdaroğlu en çok oyu sırasıyla Tunceli, Şırnak, Hakkari, Diyarbakır ve Batman’da alırken, Erdoğan Bayburt, Gümüşhane, Rize, Yozgat ve Çankırı’ da rekor kırdı. MHP anket şirketlerini yanıltarak yüzde 10.4 oranı ile dördüncü parti oldu. 50 vekil çıkardı. Gelecek, Deva, Saadet ve Demokrat Parti’nin CHP’ne ne ölçüde katkı sağladıkları tartışılırken, bu partilerin CHP listelerinden seçime katılmaları yalnızca kendilerine yaradı. Böylece Deva 15, Gelecek 11, Saadet 10 ve Demokrat Parti 3 milletvekili kazanarak bu ittifaktan kazançlı çıktılar. Mustafa Sarıgül dahil bu 40 vekilin ayrılması ile CHP’nin milletvekili sayısı 129’a düşecek. Oysa 2018 seçimlerinde bu sayı 146 idi. Aynı şekilde Cumhur İttifakından Erbakan’ın YRP’si 5 ve Hüdapar 4 milletvekili ile toplam 327 milletvekili meclise sokarak avantaj sağladılar. Emek ve Özgürlük İttifakı sayesinde Türkiye İşçi Partisi 4 milletvekili çıkardı. 14 Mayıs seçimleri öncesinde araştırma yayınlayan firmaların yanıldığını görüyoruz. 50 bini aşkın kişinin hayatını kaybettiği deprem bölgesinde en çok oyu Cumhur İttifakı ve Erdoğan aldı. Bu bölgeden 58 milletvekili çıkardı. Adana, Hatay ve Diyarbakır dışında AKP önde çıktı. 6’lı masa krizine kadar bir ara oyu yüzde 15-17 bandına ulaştığı iddia edilen İyi Parti MHP’nin yaklaşık 1 puan altında kaldı. Cumhur İttifakının bileşenlerinden BBP’nin oyu yüzde 1’lerde kaldı. Parti lideri Mustafa Destici seçilemedi. TBMM’deki kadın vekil sayısı 103’den bu seçimle 123’e çıktı. Bu seçimde geçersiz oy sayısı 1 milyon 363 bin 143 ile rekor kırdı. Elazığ seçiminde seçmen, ülke genel siyasetinin dışında yerel bir tercih yapmayarak şehire yıllardır iş ve aş yaratmaya çalışan ve bağımsız aday olan Yasemin Açık’a milletvekilliği kazandırmayarak başarısız oldu ve sınıfta kaldı. Seçimde bunlar yaşanırken, bu yılın tamamında 659 milyar lira olması öngörülen bütçe açığı yılın daha ilk 4 aylık döneminde 382 milyar lirayı aşarak rekor kırdı. Seçim öncesi verilen sözler ve yapılan hesapsız harcamalar bütçe açığını adeta patlattı. Yıl sonunda bütçe açığının 1 trilyon liranın çok üzerinde olması bekleniyor. Bir yandan oluşan bütçe açığı ve diğer yandan büyüyen cari açık riski ekonomimizi çok zor ve tehlikeli bir konuma getirecek gibi gözüküyor. 

SEÇİM SONRASI BEKLENTİLER
Seçim öncesi ekonomideki en büyük sorun enflasyon, dış ticaret ve bütçe açıkları olup, bunun dışında yaşadığımız deprem felaketinin ekonomi üzerinde yarattığı olumsuz etki sorunların daha da büyümesine neden olacaktır. Zira depremden ötürü üretim, istihdam ve ihracatta beli bir oranda küçülme beklenmektedir. Ayrıca son aylarda bütçeye sürekli yeni yükler getirilmesi bir yana, tutulması imkansız görülen harcama vaatlerinin verilmesi seçim sonrasını zora sokmuştur. Ülkeye beklenen yatırım gelmediği gibi, tam tersine yatırımcıların kaçtığı görülmektedir. Ürettiğimizden daha fazla harcadığımız için bu harcamaları borçlanarak kapamak zorunda kaldık. Bütçe açıkları para basılarak bir yere kadar sürdürülür hale geldi. Bütün bu olumsuzluklar ve hayat pahalılığı her kesimin ortak derdi haline geldi. Seçim sonrası halkın en büyük beklentisi, çalışanların gelirlerinin iyileştirilmesi yerine yüksek enflasyon ortamında hayat pahalılığından kurtulmak olacaktır. İnsanlar iyiye ve güzele doğru bir gelişim ve dönüşümün ve bu sorunlardan kurtulmanın beklentisi içine girmişlerdir. Bunun dışında bir olgu halkın alışkanlığı haline dönüşür. Bu ise ileriye doğru atılacak adımları engelleyeceği gibi toplumun hayallerini de yok etme anlamına gelecektir. Sorunlarımıza akıl ve bilim çizgisinde gerçekçi çözümler üretemediğimiz takdirde sadece zamanı geriye saymakla kalmış olacağız. Böylece umutlarımızın yok olması nedeniyle mutsuz bir toplum haline geleceğiz. Bu nedenle önümüzdeki dönede öncelikli olarak bir güven ortamının oluşturulması gerektiğine inanıyoruz. Ondan sonra sırası ile; - 6 Şubat depreminden sonra 11 ilimizde etkili olan bu felaketin yol açtığı izlerin silinmesi için bu bölgeye özgü bir ekonomik planlamanın gündeme getirilmesini, - Günümüzde yaşanan iklim krizi nedeniyle ortaya çıkan kuraklık tehlikesi dikkate alınarak ivedi olarak bir “kuraklık eylem planı” nın hazırlanarak uygulamaya konulmasını arzu ediyoruz. 6 Şubat depremi ile 11 ilimizi kapsayan geniş bir bölgede 14 milyon kişiyi etkileyen büyük bir felaket yaşadık. Depremin Türkiye ekonomisine yaklaşık 85-100 milyar dolarlık bir fatura çıkarması beklenmektedir. Öncelikle depremle birlikte bölgede yaşanan istihdam ve üretimdeki sorunların ekonomik etkilerinin çözümü için sırf bu bölgeye yönelik olarak bir planlama yapılmasını öneriyoruz. Depremin yol açtığı üretim kaybı çok önemli olduğundan bu olumsuzluğun ülke ekonomisini ne kadar etkileyeceği göz ardı edilmemelidir. Dünyamızda bir taraftan iklim krizi yaşarken diğer yandan yağışlar azlığı nedeniyle kuraklık tehlikesi ile karşı karşıya gelmiştir. Dünyada bu olumsuzluklar yaşanırken Türkiye’nin Avrupa’da iklim değişikliğinden etkilenen en kırılgan ülke olduğu açıklanıyor. Bunun sonucu olarak, ülkemizin önümüzdeki yıllarda afet tehlikeleri ile yüz yüze kalacağı belirtiliyor. Amaç, ekonomide kendi kendine yeterli olan bir konuma gelmek olmalıdır. Bu nedenle iklim krizini fırsata dönüştürebiliriz. Yeter ki, bunu da iyi planlayalım. Bunun için, tarım arazilerinin amaç dışı kullanılmasının önlenmesi, tarımın sürdürülebilir yöntemlerle yapılması, orman tahribatının engellenmesi, doğanın korunması ve su sorunlarına çözüm önerileri ile karbon nötr hedefinin gerçekleştirilmesi dikkate alınmalıdır. (*) Önerimiz; kısıtlı olan kaynakların iyi kullanılması ve israf edilmemesi yani doğru kullanılmasıdır. Politik yatırımlar ve savurganlık yerine, bir taraftan yoksulluk ile mücadele etmemiz, diğer taraftan “yapısal reform” a hazırlanmamız gerekir. Bu nedenle bütçeden mal ve hizmet harcamalarını azaltarak yatırımlara daha fazla pay ayrılması ve önceliklerin göz önünde bulundurulmasına özen göstermeliyiz. Kaynakça : (*) Yücel Sönmez

NEDEN TURİZM
Önümüzdeki dönemde seçilen yeni milletvekillerimizden özellikle COVID-19 pandemisinden ve yaşanan deprem felaketlerinden sonra ilin sosyo-ekonomik yapısının yeniden ele alınmasını daha önce gündeme getirmiştik. Bunun için yapılması gerekenler için de fazla seçeneğimiz olmadığını biliyoruz. Bu nedenle yeni kaynak arayışları yerine mevcut potansiyelimizin iyi değerlendirilmesini öneriyoruz. Bunun için de kısa vadede öncelikli olarak turizm sektörünün öne çıkarılmasını dile getirmiştik. Çinlilere ait “kriz fırsatları” sözünü, kullanmak ve buna doğruluk kazandırmak adına bu fırsatın yeni dönemde göz önünde bulundurulmasını istiyoruz. Bu fırsatı değişim için iyi kullanabilirsek ilin ekonomik yapısında iyileşme ve gelişim yaratabileceğimize inanıyoruz. Tarihi ve kültür zenginliğimize doğal güzelliğimizi de kattığımız zaman ilimizin turistik açıdan önemi ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle turizm konusunda önemli avantajlara sahip olan Elazığ bu potansiyeli iyi ve doğru bir biçimde değerlendirmelidir. Yeni şeyler icat etmeye ve kaynak arayışlarına girmeye gerek yok. Bunun için işe sadece eksiklikleri tamamlamak ve yanlışlıkları düzeltmekle başlayalım. Öncelikle kenti cazip kılan özelliklerin öne çıkarılması gerekmektedir. Bölgemiz önemli tarih ve kültür zenginliğine sahip, ancak biz bu hazinenin farkında değiliz. 2018 yılında “UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi”ne giren Harput, kadim medeniyetlerin kesişim noktasıdır. Paleotik dönemden Cumhuriyet dönemine kadar 13 medeniyete ev sahipliği yapmıştır. (*) UNESCO sürecinin tarihi bir fırsat olarak değerlendirilmesi durumunda turizm sektörünü olumlu yönde etkileyeceği ve sektöre ciddi bir katkı vereceği görüşündeyiz. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan “Göbeklitepe”nin 3 milyona yakın ziyaretçi ağırladığı açıklanıyor. UNESCO nedeniyle Efes Antik Kenti ziyaretçi sayısını yüzde 30 artırdığı belirtilmektedir. Bu örneklerden hareketle UNESCO bereketinden bizim niye yararlanamadığımızı anlamakta zorluk çekiyoruz. Bu nedenle UNESCO fırsatını bizim de iyi değerlendirmemizi arzu ediyoruz. Sadece Harput değil, bölge ve ilçeler yaşanan eski uygarlıkların ve kültürlerin izlerini taşıyan yüzlerce tarihi ve kültürel eseri barındırmaktadır. Örneğin; Sivrice’de bulunan Hazar gölünde, doğal sit alanı olarak koruma altına alınan bir su altı şehri, bir “tarih ve kültür hazinesi” yatıyor. Yapılan araştırmalarda, gölün altında 2,5 kilometrekare alana yayılan bu eski yerleşim, yaklaşık 4 bin yıla uzanan tarihi ile müthiş bir zenginliğe sahiptir. (*) Selçuklu, Bizans ve Osmanlı döneminden kalma izleri taşıyan ve birçok efsane ve hikayeyi içinde barındıran buradaki gizem, tarih ve kültür turizmi yanı sıra dalış turizmi açısından da büyük bir önem taşımaktadır. Burada dünya dalış tutkunlarını buluşturabilir, “Hazarbaba dağı ve kayak merkezi” ile su ve dağ sporları potansiyelini iyi kullanabiliriz. Bugüne kadar sıkça gündeme getirdiğimiz, ancak bu tarihi ve kültürel zenginliği bir türlü tanıtamadığımız ve sahip olduğumuz hikayeleri anlatamadığımız için ilimize gelen turist sayısı turistik potansiyelimizin çok gerisinde kaldı. İlin ekonomik gelişimi için başka seçenek görmediğimiz “turizm” sektörünün canlandırılması açısından herkese avucumuzun içindeki bu hazinenin değerini hatırlatmak istiyoruz. Tam da bu nedenle altını çizerek, mevcut turizm potansiyelimizin vakit geçirmeden devreye sokulmasını arzu ediyoruz. Aynı şeyleri yaparak, daha olumlu ve değişik sonuçları elde etmek için, hep birlikte farklı ve doğru şeyler yapmalıyız. Kaynakça: (*) Elazığ Gezi Rehberi

BÜTÇE AÇIĞI BÜYÜYOR
2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi’nde bütçe açığı 660 milyar lira olarak hedeflenmişti. Yılın ilk üç ayında bütçe giderleri yüzde 83 artarken bütçe gelirlerindeki artış yüzde 32’de kaldı. Böylece 2023 Ocak-Mart döneminde bütçe açığı 250 milyar lira oldu. Bu yıl seçim nedeniyle siyasi partilere 3 milyar 550 milyon lira ilave Hazine yardımı yapıldı. Daha önce siyasi partilere verilen 1 milyar 475 milyon lira ile birlikte seçim öncesi partilere yapılan yardım toplamı 5 milyar 26 milyon liraya ulaştı. Oluşan bu bütçe açığına ayrıca EYT, taşeron işçilerinin kadroya alınması, emekli maaşlarındaki ve bayram ikramiyelerindeki artışlar ilave edilecektir. En düşük emekli aylığının 7.500 liraya çıkarılmasının maliyeti 120.8 milyar lira olarak öngörülmüştür. Zammın bu yıla yansıyan maliyeti ise 85 milyar lira olarak hesaplanmıştır. Emeklilerin halen 1.100 lira olan bayram ikramiyesinin 2000 liraya çıkarılması da 24.9 milyar lira ek yük getirecek. TBMM’ye sunulan yeni yasa teklifi ile gündeme getirilen bu artışlar ve diğer iyileştirmelerle bütçeye yüklenen toplam maliyetin 149.3 milyar lira olacağı açıklanmıştır. (*) 6 Şubat deprem felaketi maliyetinin yaklaşık 85 milyar dolar olduğunu düşünürsek önümüzdeki aylarda ek bütçe ihtiyacının kaçınılmaz olduğu ortaya çıkmaktadır. 2023 Genel Bütçe Gelirlerinin 3 trilyon 200 milyar lirasını vergi gelirleri oluşturmaktadır. Bu bütçenin yaklaşık yüzde 82’sine karşılık gelmektedir. Geçen yıla göre vergi gelirlerinin yüzde 225 artışla, 1 trilyon 730 milyar daha fazla alınması öngörülmüştü. Bundan sonra yukarıda belirtilen ek maliyetlerle bütçe açığının büyüyeceği ve yaklaşık 1 trilyon liraya çıkacağı belirtiliyor. Bu açığı kapatmak için daha çok vergi toplanması hedeflenmektedir. Bu nedenle önümüzdeki günlerde yeni vergileri, ek vergi artışlarını, tek seferlik vergi uygulamalarını görmemiz sürpriz olmayacaktır. Bunun ilk uygulamasını 9 Mart tarihinde Kurumlar Vergisi mükelleflerine getirilen ek deprem vergisi ile görmüş olduk. Bazı indirim ve istisnalardan yararlanan şirketler bu tutarların toplamının yüzde 10’u kadar bir ek vergi ödemek zorunda kalacaklardır. Bu düzenleme ile yaklaşık 17 bin mükelleften hedeflenen vergi geliri 70 milyar lira olarak hesaplanmaktadır. İleri ki günlerde elektronik eşya grubunda ÖTV artışlarının olacağı açıklanmaktadır. Bir önceki yıla göre önemli bir artış gösteren vergi gelirlerinin artan bütçe açığının kapatılması için vatandaşlar tarafından ödenecek milyar liralarca ek vergi anlamına gelmektedir. Özellikle 11 ilimizde deprem felaketinden dolayı ortaya çıkan sorunların ve olumsuzlukların giderilmesi karşımıza ciddi bir maliyet çıkartmıştır. Farklı hesaplamalar ile bu maliyetin yaklaşık 85-100 milyar dolar olacağı ifade edilmektedir. 2023 yılı için bütçe giderleri içerisinde toplam 565.6 milyar lira faiz ödemesi hedeflenmişti. Bu yılın ilk üç aylık döneminde borçlanmalara ödenen faiz 100 milyar 727 milyon lira olarak gerçekleşti. Ek bütçe ile büyümesi kaçınılmaz olan bütçe açığının vergi gelirlerindeki artışın dışında borçlanma ile karşılanması, her geçen gün borçlanma faizlerindeki yükselen artışlar nedeniyle yeni bir sorun yaratacağı göz ardı edilmemelidir. Önümüzdeki yıllarda bütçe açıklarının ek vergi gelirleri veya borçlanma ile kapatılması yerine giderlerde tasarruf sağlanarak çözüm yaratılması daha rasyonel bir davranış olarak değerlendirilmelidir.  Kaynakça : (*) Erdoğan Süzer

YENİ YASAMA DÖNEMİNDE BEKLENTİLERİMİZ
14 Mayıs 2023 seçimlerinden sonra seçilecek milletvekillerimizden yeni yasama döneminde ülke genelini ilgilendiren sorunların yanı sıra daha çok ilimizle ilgili bugüne dek göz ardı edilen konuların üzerinde durmalarını arzu ediyoruz. Son yıllarda siyaset kurumunu ilin sosyo-ekonomik konularına genel bir çözüm aramak yerine spesifik çözüm arayışları içinde gördük. Oysa, Covid-19 salgını ve 24 Ocak 2020 depreminden sonra daha önce sürekli göç veren Elazığ’ın demografik yapısı daha büyük değişim göstermiştir. Nitelikli iş gücü ve sermaye sahiplerinin göç süreci devam etmiştir. Rekabet gücü zaten yetersiz olan ilin ekonomisine yaşanan olumsuzluklar ikinci bir darbe vurmuş, sorunların daha da derinleşmesine neden olmuştur. Bu durum ilin sosyo-ekonomik yapısının yeniden ele alınması ve değerlendirilmesi gerektiği ve en önemlisi değişim olgusunu gündeme getirmiştir. Bugüne kadar dinlediğimiz alışıla gelmiş eski hikayelerin yerine yeni hikayeler söylememiz gerektiğini düşünüyoruz. Günümüzde sıkça söylendiği gibi, "Aynı şeyleri tekrar ederek, farklı sonuçlar elde edemezsiniz.” Bunun için yeni şeyler yapmamız gerekir. Dünya yeni bir değişim ve gelişime hazırlanırken bizim de buna ayak uydurup, uyduramayacağımıza karar vermemiz gerekiyor. İnsan iyi ve güzele doğru gelişim ve dönüşümü sağlamaz, daha da kötüsü bunun farkına varamazsa…İşte o zaman toplumun beklentilerinin çok dışında bir olgu gelişir ki, bu da zaman içinde aynı kitlenin alışkanlığı haline dönüşür. Bu bağlamda mevcut potansiyelimizin iyi değerlendirilmesini, gerçek dışı düşüncelerden uzak, samimi ve rasyonel öneri ve çalışmalara ihtiyacımız olacağını düşünüyoruz. Son 25 yıllık süreçte çok sayıda girişimle Elazığ’ın ekonomik durumu ve kalkınması ile ilgili çalıştay ve kurultaylar düzenlenmiş, 2001 yılında gerçekleştirilen “Elazığ 1’inci Ekonomik Kurultayı” ndan sonra 2014 yılında “Elazığ Kalkınma Kurultayı” yapılmıştır. Bu kurultaylarda çok çeşitli konuşmalar ve görüşmeler yapıldı. Öneriler ortaya konuldu. Ancak, fazla bir şey yapılamadı. Oysa, yapılması gereken en fazla 3-5 konu vardı. Öncelikleri belirleyip, kolayından veya yapılabilirlik açısından en tercih edilenden başlayabilirdik. Zira, her fikir ve proje sonuçta yeni bir kaynak ve girişim gerektiriyordu. Buna karşın kaynakların sınırlı olması nedeniyle önceliklerin iyi saptanması ve buna göre hareket edilmesinin doğru olacağı belli idi. Ayrıca bazı sektörlerde finansman ve girişimci faktörlerinin sorun yaratması, var olan kaynakların akılcı olarak değerlendirilmesi gerektiğini öne çıkardı. Bu nedenle yeni kaynak arayışları yerine mevcut turizm potansiyelimizin daha fazla zaman kaybetmeden öne çıkarılması, bugüne kadar tam ve doğru olarak sergileyemediğimiz, “Gülüşkür ile Kömürhan arasına hapsettiğimiz tarihi ve kültürel varlığımızın, sanat ve kültür zenginliğimizin” tanıtılması tercih edilmeliydi. Oysa, sıkça gündeme getirilmesine ve bir takım girişimlere rağmen turizm sektöründe de ciddi hiçbir adım atılmadı. Sonuç olarak; kısa vadede öncelikli olarak turizm potansiyelimizin iyi değerlendirilmesini ve tarihi Harput’un UNESCO sürecinin öne çıkarılmasını, doğal ve kültürel zenginliklerimizin tanıtımı ile şehrin ekonomisine ciddi bir katkı yaratılacağını düşünüyoruz. Bunun için de yeni milletvekillerimizin şehrin paydaşlarını harekete geçirmelerini, onlarla birlikte ortak bir hedef ortaya koymalarını ve birliktelik yaratmalarını arzu ediyoruz. Eğer bu anlamda bir değişim gerçekleşmez ise sadece zamanı geriye sarmakla yetinmiş olacağız.

MİLLETVEKİLİ SORUMLULUĞU
Osmanlı padişahı II.Abdülhamit Han’ın 1876’da oluşturduğu “Birinci Meclisi Mebusan” a o yıllarda idari açıdan Diyarbekir Vilayeti’ne bağlı Mamuretülaziz Sancağı’ndan tek mebus katılmıştır. İki dönem faaliyet yürütebilen meclis, 1877-1878 Osmanlı-Rusya Savaşı nedeniyle çalışmalarını durdurmuş ve 23 Temmuz 1908 tarihinde yeniden faaliyete başlamıştır. Daha önce sancak olan Mamuretülaziz 1877 yılında vilayet oldu. Böylece ikinci dönem seçimlerinde Mamuretülaziz Vilayeti seçim bölgesi olarak kayıtlara geçti. Yapılan her iki dönem seçimleri sonucunda Hacı Hafız Mahmut Vecdi Efendi mebus seçilerek her iki mecliste de Mamuretülaziz’i temsil etti. Mamuretülaziz (Elazığ) Birinci ve İkinci Meşrutiyet dönemlerinde Meclis-i Mebusan’a toplam 11 mebus göndermiştir. Vilayeti temsil eden bu mebuslardan bir kısmı Meclis’teki çalışmaları ile aktif rol almışlardır. Yapılan çalışmalar, vilayetle ilgili olmaktan çok ülke genelini ilgilendiren konular olmuştur. (*) Rivayet o dur ki; Mamuretülaziz’den bir dönem “Meclisi Mebusan” a temsilci seçmek için idare meclisleri geniş kapsamlı bir toplantı düzenleyerek aday belirlemiş. Seçilen temsilciler işin ilginç yanı bu görevi kabul etmeyerek red etmişlerdir. Buna neden olarak da böyle bir sorumluluk almanın zorluğunu gerekçe göstermişler. Başka bir ifade ile bu vebali alamayız demişler. Bundan yaklaşık yüz yıllar önce yaşandığı söylenen bu olayı yazı konusunun başlangıcında dile getirmek istedik. 14 Mayıs 2023 seçimlerini bu yönden değerlendirdiğimizde, ilk meclisi oluştururken, Mamuretülaziz vilayetinde gösterilen bu duyarlılığın günümüz siyasetinde gösterilmemesini adayların cesur olmaları ile mi tarif etmek gerekir. Yoksa bu davranış ehliyet, liyakat ve marifet anlayışı ile mi izah edilmelidir? Günümüzde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne 14 Mayıs 2023’de yapılacak seçimde, temsil görevi üstlenecek 600 vekile karşılık ülke genelinde milletvekili adaylığına yaklaşık 20 bin kişinin istemde bulunduğu açıklanmıştır. Milletvekiline bu kadar kişinin sorumluluk alarak soyunmasını anlamlı ve ilginç buluyoruz! Bu görevin özelliği ve önemi dikkate alındığında seçilecek kişilerin ne kadar büyük bir sorumluluk aldığı ortaya çıkmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde aktif olarak görev yapacak milletvekilleri, yeni yasaların yürürlüğe girmesinden sorumlu olmanın dışında mevcut yasaların kaldırılmasında ya da değiştirilmesinde önemli bir rol almaktadırlar. Dolayısı ile yasama meclisinde görev alan vekillerin hazırladığı yasa tasarıları mecliste onaylanırsa yürürlüğe girmektedir. Milletvekillerinin bu yasama görevi çok önemli olup, bunun dışında soru önergesi hazırlamak gibi önemli bir yetki ve sorumlulukları vardır. Ayrıca Bakanlar Kurulunu denetlemek de milletvekillerinin yaptığı işler arasında yer almaktadır. Vekiller özel ve genel af konularında da yetki sahibidir. Meclise getirilen af tekliflerini görüşüp değerlendirirler. Diğer ülkelerle yapılacak olan anlaşmaların içeriğini ve kapsamını belirlemek, gensoru hazırlamak, meclis araştırması yapmak, ülke gündemine dair açıklamalarda bulunmak, bütçe kanun tasarısı hazırlamak, sunulan tasarıları kabul etmek, Başbakan ve Bakanlar ile fikir alışverişinde bulunmak gibi diğer birçok görev ve sorumlulukları bulunmaktadır. Özetlemeye çalıştığımız bu yetki, görev ve sorumluluklar belli bir düzeyde bilgi ve tecrübe birikimini gerektirmektedir. Bu nedenle bu göreve aday olanlara, yasama görevi dışında ülkenin veya temsil ettikleri bölgenin gündemi ve sorunlarına çözüm ve öneriler getirmek gibi önemli bir sorumluluk yüklemektedir. Dolayısıyla bunun bilincinde olmanın ve bu vebali üstlenmenin çok önemli olduğunu ve duyarlılık gerektirdiğini düşünüyoruz.  Kaynakça :  (*) Şahin Yedek (Munzur Üniv. Tarih Bölümü)

DEPREM VE KURAKLIK TEHLİKESİ
6 Şubat deprem felaketinden sonra önümüzdeki dönemde ülkemizin ciddi bir kuraklık tehlikesi ile karşı karşıya kalması bekleniyor. Küresel iklim değişikliği etkisinin son yıllarda daha fazla hissedilmeye başlandığı ülkemizde yağışlar, geçen yıla göre yüzde 41 oranının altında gerçekleşti. Yağışlar tüm bölgelerde normalin altında gerçekleşirken, yağışı en az alan bölge yüzde 52 ile İç Anadolu Bölgesi oldu. İç Anadolu ve Marmara Bölgesi’nde yağışlar son 63 yılın en düşük seviyesine indi. Ülkemizin en fazla yağış alan bölgesi Doğu Karadeniz bile kuraklık tehlikesi altında. (1)   Ocak ayında düzenlenen “Su Verimliliği Seferberliği” toplantısında, kuraklıkla mücadelenin bir yaşam savaşı olduğu, bu nedenle bir seferberlik ruhuyla geleceğimize sahip çıkılması gerektiğinin altı çizildi. Toplantıda, Gediz Havzası’ndaki su kaynaklarının miktar ve kalite bakımından iyi duruma getirilebilmesi için hazırlanan “Mavi Gediz Eylem Planı” görüşüldü. Araştırmalar, ülkemizin su zengini bir ülke olmadığını yılda kişi başına 1519 metreküp kullanılabilir su miktarı ile “su stresi altında” bir ülke olduğunu göstermektedir. Uzmanlar ivedi olarak kuraklık eylem planlarının hazırlanarak uygulamaya konulması gerektiğine dikkat çekiyorlar. Yağışların hem barajlar hem de tarımsal üretim için yeterli olmadığını, suyla birlikte enerjinin de verimli kullanılması konusunda uyarıda bulunuyorlar. Çevre Bakanlığı eski müsteşarı Mustafa Öztürk; “…tüm arıtma sistemlerinin ileri arıtmaya dönüştürülmesinin zorunlu hale getirilerek bu suların sulama ve kullanma suyu olarak değerlendirilmesinin teşvik edilmesini, ayrıca tarım arazilerine biyo hendekler kurularak yeraltı suyuna karışmasının sağlanmasını” önermektedir. Bunun yanı sıra Türkiye’nin artık suyu az seven bitki ve meyve türlerine geçmesi dile getirilmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, depremden etkilenen 11 ilin yaklaşık 14 milyonluk bir nüfusla ülkemizin GSYH içindeki payının yüzde 9.8 olduğu belirtilmektedir. Deprem öncesinde Güneydoğu bölgesinde tarımsal üretimde ciddi sıkıntılar yaşanmakta idi. Bir yandan kuraklık, diğer yandan tarımsal üretimdeki yavaşlamanın üzerine bölge deprem felaketi ile karşı karşıya geldi. Bu felaket Türkiye’nin meyve, sebze, tahıl ve tohum üreten tarımsal altyapısının bir kısmını harap etti. Bundan ötürü dönemsel de olsa depremin tarımsal üretimi etkilemesi bekleniyor. Ayrıca tarımda çalışan insanların yaşamını yitirmesi ve kırsal bölgelerden şehirlere doğru göçün başlaması tarım sektörünü olumsuz yönde etkileyecektir. Deprem öncesi, Türkiye’nin toplam narenciye üretiminin üçte birini Adana sağlarken, Hatay Türkiye’nin turunçgil üretiminin yüzde 21’ini karşılıyordu. Şanlıurfa ise tahıl, pamuk ve mercimek üretiminde başı çekiyordu. (2) Bu durum deprem bölgesinin ülke tarımı için ne denli önemli bir yere sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Bütün bunlar dikkate alındığında bir taraftan meydana gelen deprem felaketi ve sonrasında yaşanan sorunlar ve diğer yandan karşı karşıya kaldığımız kuraklık önümüzdeki dönem tarım sektöründe önemli bir yavaşlamayı işaret ediyor. Bu nedenle kuraklık eylem planlarının öncelikle deprem bölgesinde yer alan iller için gündeme alınması ve ivedi olarak uygulamaya sokulması önemli hale gelmiştir. Aksi halde üretimin azalması gıda fiyatlarının artmasına yol açacaktır. Tarımsal üretimde üretim zincirinin aksatılmaması gerekir. Bunun için alınacak kararlarla üreticilerin sahada tutulması önem kazanmaktadır. Kaynakça : Meteoroloji Genel Müdürlüğü Raporu 24.com.tr/haber  

EMEKLİLİĞİN AĞIR YÜKÜ
Günümüzde çoğu gelişmiş ülkede, insanların ilerleyen yaşlarda çalışma hayatının dışında kalmalarından dolayı zarara uğramamaları için sosyal güvenlik sistemleri geliştirilmiş, çalışanlara emeklilik hakkı tanınmıştır. Türkiye genelinde 8 milyon 615 bin işçi emeklisi, 2 milyon 718 bin esnaf emeklisi ve 2 milyon 389 bin memur emeklisi olmak üzere toplam 13 milyon 722 bin kişi emekli aylığı alıyor. Türkiye Emeklilik Derneği’nin Haziran ayında yaptığı bu araştırmaya göre İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde hemen hemen her beş kişiden biri emekli. Bu üç ildeki emekli sayısı nerdeyse 5 milyonu buluyor. İstanbul 2.6 milyon kişiyle Türkiye’ de en fazla emeklinin yaşadığı şehir olurken, 1 milyon 79 bin emekliyle Ankara ve 1 milyon 16 bin emekliyle İzmir izliyor. (1) 03 Mart 2023 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan emeklilikte yaşa takılanlarla (EYT) ilgili yasal düzenlemenin yürürlüğe girmesi ile ülkemizde emekli sayısı çalışan sayısının yarısını geçmiş olacak. EYT düzenlemesi ile tam 2 milyon 250 bin kişi emeklilik hakkı kazandı. Düzenlemenin bütçeye bu yılki maliyeti toplam 194.4 milyar lira olacak. Bunun SGK’ya maliyeti 144.7 milyar lira, kamu personeli için bütçeye maliyetinin ise 49.7 milyar lira olarak hesap edilmektedir. EYT kapsamındaki SSK’lıların yüzde 87’si halen çalışmaktadır. Bu kişilerin hiçbiri çalışmazsa ve yerlerine de yenileri alınmazsa ilave olarak SGK’ın, 45.5 milyar liralık bir kayıp yaşayacağı öngörülmektedir. (2) Bu emekliler ile 1980 yılında 3.3 çalışan 1 emekliyi finanse ederken, 2021 yılında bu oran 1.72 çalışan 1 emekliyi finanse etmektedir. Şimdi 1.5 çalışan 1 emekliyi finanse etmekteydi. Şimdi 1.5 çalışan 1 emekliye kadar düşmüştür.(3) EYT düzenlemesi ile sisteme ağır bir yük getirilmiştir. Yaklaşık 6 milyon EYT’linin tamamının birkaç yıl içerisinde emekli olması bekleniyor. Ocak ayında EYT düzenlemesinin yasalaşmasıyla 2 milyon 250 bin kişinin hemen emekli olabileceği, kalan 4 milyon kişinin ise 3-4 yıl içerisinde prim günlerini doldurdukça emekli hakkı kazanacağı belirtiliyor. Böylece Türkiye’de şu an bulunan 13 milyon 722 bin emekli bu tasarıyla birlikte ilk aşamada 16 milyon gibi önemli bir sayıya ulaşacaktır. Sonuç olarak, 25.3 milyon aktif sigortalıya karşılık emekli sayısı 16 milyona ulaşacaktır. Bugüne kadar bütçeden yapılan transferlerle ayakta kalan sistemin bu yükle daha sorunlu olacağı kaçınılmaz olacaktır. Ülkemizde çalışanların bir an önce emekli olmak istemeleri ek gelir kaynağı yaratma, geçinme kaygısından kaynaklanmaktadır. Yıllardır çeşitli nedenlerle gündeme getirilen erken emeklilikle ilgili düzenlemeler sisteme çok ağır bir yük getirmiştir. Bu nedenledir ki, SGK yıllardır büyük açıklar vermektedir. Normalde 4 çalışana 1 emekli ideal dengesinin yakalanabilmesi için en az 14-15 milyon kişinin istihdama katılması gerektiği hesaplanıyor. Ülkemizin bu hedefi gerçekleştirebilmesi için yenilikçi ve farklı politikaları hayata geçirmesini diliyoruz. Kaynakça : (1)   tr.euronews.com (2)   SGK Raporu (3)   Murat Muratoğlu  

DEPREMİN EKONOMİSİ
6 Şubat depreminden sonra, bölgede ağır yıkım yaşandı. Toplam 11 ilde etkili olan deprem bir çok alanda ağır hasar bıraktı. Yıkılan ve yıkılacak olan konutların, çöken hastanelerin, kamu binalarının, zarar gören yolların, iletim hatları ile fabrika, tesisler ve iş yerlerinin yeniden inşası gerekiyor. Yetkililer 600 bin bağımsız bölümden meydana gelen 200 binin üzerinde binanın yıkık olduğunu açıklıyor. Depremin ekonomide yarattığı kayıpların yanı sıra  sanayi ve tarımda üretimi olumsuz yönde etkilemesi ve ekonomik büyümeyi düşürmesi beklenmektedir. Bunun yanında ihracatta azalma, işsizlikte artış ve vergi gelirlerinde azalma gibi diğer olumsuzluklara neden olacaktır. Depremin ülke ekonomisine etkisi ile ilgili olarak çeşitli kurumlar tarafından farklı incelemeler ve tahminler yapılmaktadır.Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu’nun (TÜRKONFED) raporuna göre, bu yıkımın maliyeti 84.06 milyar dolar olarak öngörülmüştür. Bu Türkiye’nin GSYİ hasılatının yaklaşık yüzde 10’una denk gelmektedir. Bu zararın 70.75 milyar doları konutlardaki zararlar, 10.4 milyar doları milli gelir kaybı ve 2.91 milyar doları da iş gücü kaybı olarak açıklanmaktadır.(1) Reuters tarafından hazırlanan analize göre ise, depremle birlikte istihdam ve üretimde yaşanan soruların ekonomik etkilerinin zamana yayılması beklenirken, depremin ekonomiye 50 milyar doları aşan bir maliyet oluşturması bekleniyor. Bu hesaplamada depremin direkt toplam maliyeti 46.2 milyar dolar olarak dikkate alınmıştır. Bu maliyeti, 600 bin yeni konut yapımı, alt yapı, enkaz kaldırma ve harfiyat ile yaklaşık 200 bin konutun onarım bedeli oluşturmaktadır. Buna iş gücü ve üretim kayıpları ile depremin makro ekonomik etkilerini ve depremzedelere verilecek nakdi yardımlar gibi endirekt maliyetler eklendiğinde toplam maliyetin 70 milyar doları aşması beklenmektedir. Ayrıca depremin büyümeyi 1-2 puan düşüreceği ve bütçe açığını artıracağı düşünülüyor. 2023 yılı bütçesinde 660 milyar lira olarak öngörülen bütçe açığının 1 trilyon liraya çıkacağı belirtiliyor. Bunun yanı sıra toplam ihracat kaybının yaklaşık 7 milyar dolar olacağı ifade ediliyor. Ayrıca depremin etkili olduğu illerin tümünde karşı karşıya olduğumuz vergi kaybının yaklaşık 3 milyar dolar olacağı tahmin edilmektedir. Morgan Stanley Yatırım Bankası raporunda depremin ekonomik maliyeti üç kalemde toplanmış, birincisi doğrudan maliyetler(bina ve makine gibi maddi sermayenin zarar görmesi), ikincisi dolaylı maliyetler (yaşanan üretim kaybı, arama ve kurtarma faaliyetlerinin maliyeti) ve üçüncüsü ikincil etkiler (bütçe açıkları, cari işlem açıkları gibi makro ekonomik etkiler) olarak açıklanmıştır. Tüm bu maliyetleri alt alta getirince kötümser senaryo ile toplam faturanın 70 milyar doların üzerine çıkması beklenmektedir.(2) Depremin tahmin edilen ekonomik maliyetinde en büyük payı, başka bir ifade ile ilk sırayı öncelikle yapılması planlanan 600 bin konutun inşası ile ilgili yapım bedeli oluşturacaktır. Daha öncede belirttiğimiz gibi, depremin yaratacağı önemli bir olumsuzluk kendini Türkiye’nin büyüme performansında gösterecektir. Büyümenin yaklaşık 1-2 puanlık düşmesi yaklaşık 20 milyar dolarlık bir kayba yol açacaktır. Sonuç olarak, Türkiye’nin yaşadığı bu deprem felaketi nedeniyle oluşan kayıplarını karşılaması için 70 milyar doların üzerinde bir finansman ihtiyacı olduğu ortaya çıkmaktadır.   Yaşanan deprem felaketinden ötürü ülke ekonomisinde oluşan olumsuzluğun krize dönüşmemesi tek dileğimizdir.  Kaynakça :  (1)    dw.com/tr (2)    birgun.net/h.kozanoğlu

DEPREM SONRASI ELAZIĞ’DA NELER YAPILMALI
24 Ocak Elazığ depreminden sonra 6 Şubat depremi ile 10 kenti ve 13,5 milyon kişiyi etkileyerek çok büyük bir hasar oluşturdu. Bu depremin özelliği etki alanının 110 bin kilometre karelik geniş bir alana yayılı olması nedeniyle müdahalenin, arama ve kurtarma çalışmaları ile yardımların ulaştırılmasında yarattığı zorluk olmuştur. Yaşanan acıların ve sorunların en kısa zamanda giderileceğini ve yaraların sarılacağını umut ediyoruz. Burada deprem sonrasında yapılması gereken ve gelecekte yaşanabilecek riskleri ortadan kaldırmak için alınacak önlemleri dile getirmek istiyoruz. Elazığ depreminde merkez ve ilçelerde yıkılan binaların yanı sıra; - Ağır hasarlı bina sayısı : 13.886 adet - Acil yıkılacak bina sayısı : 672 adet - Orta hasarlı bina sayısı : 1.085 adet - Az hasarlı bina sayısı : 21.456 adet  olarak tespit edilmişti. Depremde yıkılan evleri nedeniyle evsiz kalan vatandaşlarımız için 20 bin dolayında konut inşa edildi. Ancak deprem sonrasında yukarıdaki tabloda yer alan hasarlı ve yıkılacak riskli binalarla ilgili ne tür bir çalışma yapıldığını bilmiyoruz. Kaldı ki, 6 Şubat Kahramanmaraş depremi Elazığ’da da hissedilmiş, çok katlı bir binanın yıkılmasına ve küçük çaplı hasarlara neden olmuştur. Bundan sonra olası bir deprem felaketinde yıkıma ve can kaybına neden olmaması için hasarlı binalarla ilgili bir çalışmanın yapılmasını öneriyoruz. Bu çalışmanın sadece hasarlı binaların değil, tüm yapı stokunu kapsaması açısından önemli olduğunu düşünüyoruz. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından 23.06.2021 tarihinde gündeme getirilen “Bina Kimlik Sistemi” (BKS) sayesinde; Olası bir depremde enkaz altındakilere hemen ulaşılması ve kolaylıkla kurtulabilmelerinin sağlamanın mümkün olabileceği, Öncelikle BKS ile binanın yapısı, özellikleri ve depreme karşı dayanıklılığının tespit edilebileceği, Binada kaç kişinin yaşadığının bilineceği, Bu sistemle, aynı nüfus cüzdanı gibi binaların kimlik bilgisi üretilebileceği, Bu sayede deprem öncesi binalarda depremle ilgili alınması gereken önlemler dikkate alınarak, binaları depreme dayanıklı hale getirilmesi sağlanmakta ve deprem sonrasında ise enkaz altındakilere hemen ulaşım kolaylıkları yaratılabileceği belirtilmektedir. Güncel yapı stoku verilerine dayalı olarak riskli yapıların tespiti deprem risk ve zararların azaltılması yönünden çok önemlidir. Ayrıca mevcut bina stokunun deprem risklerinin belirlenerek bir plan ve program dahilinde azaltılması mümkün olacaktır. Burada güvensiz ve riskli binaların belirlenmesi önem kazanmaktadır. Bütün bu ayrıntılı tespitlerin ve alınacak önlemlerin BKS ile sağlanacağı açıklanmaktadır. (*) Deprem öncesi inşaat güçlendirilmesi ve diğer önlemler ile risklerin azaltılması, sonrasında ise birçok kolaylık sağlanması açısından şehrin bütününde BKS ile bütün binalara kimlik belgesi çıkarılmasını öneriyoruz. Elazığ’ın “Afet Bölgesi” ilan edilmesi nedeniyle birçok destekten yararlanacağı da dikkate alınarak bu çalışmanın Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü ile Üniversite ve Belediye organizasyonunda yapılması ve şehrin bina kimliğinin elde edilmesi açısından çok önemli olduğunu düşünüyoruz.  Kaynakça :  (*) Yapı Denetim Uygulama Yönetmeliği’nin 31. Maddesine eklenen 2. Fırka

ELAZIĞ’IN AFET BÖLGESİ OLMASI NE ANLAMA GELİYOR
6 Şubat depreminden sonra 10 ilimiz afet bölgesi ilan edilmişti. Depremin yarattığı etkileri en aza indirmek için afet bölgesi içerisinde yaşayanlar çeşitli desteklerden faydalanabiliyorlar. Afet bölgesi ilan edilen 10 şehre Elazığ’da dahil edilerek sayı 11’e çıkarıldı.  Afet bölgesi ilan edilmesi nedeniyle bu bölgede yaşayanlara sağlanan destekleri şu şekilde açıklayabiliriz; Bölgedeki sağlık hizmetleri, hem devlet hastanelerinde ve hem de özel hastanelerde hastalara tamamen ücretsiz olarak verilmektedir. Bölgedeki Ordu birlikleri, kendilerinden istenecek her türlü yardımı yapmakla sorumlu tutulmaktadır. Yapılardaki hasarı tespit etmek için, gerekirse bütün illerden teknik heyetler görevlendirilmektedir. Bölgedeki vatandaşlar, devletin ilgili birimleri tarafından bilgilendirilmekte ve bilinçlendirilmektedir. Kamu personeline düzenli bir şekilde yolluk ve harcırah ödenmektedir.  Bölgedeki vatandaşların psikolojik ve sosyolojik tedavileri için sosyal hizmet uzmanları ve psikologlar görevlendirilmektedir. Birçok maddi kayıplar devlet tarafından karşılanmaktadır. Bütün binalar ve yapılar için ayrı ayrı hasar tespit raporu düzenlenmekte, evleri yıkılmış veya zarar görmüş vatandaşlara yeni ev tahsisi yapılmaktadır. Afet bölgesinde yaşayanlar ve esnaf için bankalar tarafından faizsiz kredi olanağı sağlanmaktadır. Şirketlerin, esnafın veya kişilerin devlete ve bankalara olan borçları silinmekte veya borç süresi uzatılmaktadır. Eğitimi aksayan öğrencilere ek sınav olanağı sağlanmakta ve merkezi sınavlarda (YKS, ALES gibi) öğrencilere ek puan verilmektedir. (1) Bunun dışında 6 Şubat depreminden etkilenen Elazığ için Hazine ve Maliye Bakanlığı 16 Şubat 2023 tarihli Resmi Gazetede Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 13’üncü maddesine göre “Mücbir Sebep Hali” ilan etmiştir. Bu kapsamda Elazığ’da deprem tarihi itibariyle mükellefiyet kaydı bulunan mükelleflerin bu mükellefiyetleri nedeniyle vergi kanunlarının uygulanması bakımından 06.02.2023 ile 31.07.2023 (bu tarih dahil) tarihleri arasında mücbir sebep halinde olduğu kabul edilmiştir. Buna göre Elazığ’da mücbir sebep hali süresince bu kapsamda; Verilmesi gereken vergi beyannameleri ve bildirimleri süresi 15.08.2023 tarihine kadar uzatılmıştır. (Örneğin; ticari, mesleki ve kira gelirleri için verilecek Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi beyannameleri) Bu beyanname ve bildirimlere ilişkin vergiler ile deprem öncesine ait olup, ödeme süresi mücbir sebep hali ilan edilen süreye rastlayan her türlü vergi, ceza ve gecikme faizleri, 2023 yılı Motorlu Taşıtlar Vergisinin ikinci taksiti 31.08.2023 tarihine kadar ödenebilecektir. Bununla birlikte mükellefler tarafından, mücbir sebep hali süresi içerisinde verilmesi gereken 2023 yılı 1. Geçici Vergi dönemine ait Geçici Vergi beyannameleri verilmeyecektir. Ayrıca vergi mükelleflerinin vergi borçları gerekli şartları taşımaları kaydıyla 02.10.2023 günü sonuna kadar başvuru yapmaları halinde faiz alınmaksızın 24 aya kadar taksitlendirilecektir. (2) Elazığ’ın afet bölgesi olmasından ötürü yararlanacağı desteklerin ve Vergi Usul Kanunu’nun 13’üncü maddesine göre sağlanan vergi avantajlarının çok önemli ve değerli olduğunu düşünüyoruz.  Kaynakça : (1)7269 Sayılı Afetlerde Alınacak Tedbirlerle İlgili Kanun (2) V.U.K. Madde 13

DEPREMİN OLUMSUZ İKİ ÖRNEĞİ
10 ilimizi kapsayan 6 Şubat 2023 depreminden sonra ortaya çıkan tablo, depremin kapsadığı alanın büyüklüğü ve depremin şiddeti ile birleşince yıkılan bina ve binaların altında kalıp kurtarılmayı bekleyen binlerce insanla ürkütücü bir görüntü yarattı. Yığınların altında kalanlar kendilerine bir yardım elinin uzatılmasını beklerken yakınları enkazların başında sadece sessiz ve endişe ile çaresizlik yaşadılar. Felaketin ilk günlerinde televizyonlarda minyonlarca insanımız bölgede yaşanan bu acı görüntüleri izlerken gözlerimiz sahada “Kızılay” ı aradı. Bundan önceki felaketlerde ve depremlerde ilk saatlerde sahada görmeye alıştığımız “Kızılay” ortalıkta yoktu. Gözlerimiz depremlere çok hızlı gıda, yemek ve özellikle barınma hizmeti sağlayan Kızılay çadırlarını aradı. Bir başka ifade ile yardım deyince ilk aklımıza gelen Kızılay şimdi neredeydi? 155 yıllık bu kuruma ne oldu! Yaşanan felaketlerin ilk acısını paylaşan, kaynayan çorbaları ile ilk yardım elini uzatan Kızılay şimdi niye yoktu. Türkiye’deki en büyük insani yardım kuruluşu olarak bilinen bu gönüllüler ordusu güçsüz bir kurum haline mi gelmişti. Bu soruların cevabını ararken, kurumun eski Genel Başkanı Tekin Küçükali; “…bugün yaşananları yorumlamaktan utandığını” söyledi. Küçükali’ye göre kurum hızlı müdahale edemedi. Gerektiği gibi de reaksiyon gösteremedi. Eski Genel Başkan, “Bu yapılacak iş değil. Başka bir şey oldu. Sözün bittiği yerdeyiz” dedi. Biz de bu sözlerin üzerine fazla bir yorum yapmak istemiyoruz. (*) Depremin etkili olduğu bölgede ilk günlerde mobil operatörlerin hizmetlerinde büyük aksaklıklar yaşandı. Depremin üzerinden 3-4 gün geçmesine rağmen telekomünikasyon sorunları düzeltilmedi. Turkcell, Telekom ve Vodafone’un 11 milyonu aşkın mobil abonesinin olduğu deprem bölgesinde özellikle arama-kurtarma açısından en kritik saatlerde iletişim ve haberleşme imkanları yetersiz kaldı. Mobil operatörler adeta çöktü. İlk günden beri telefonla iletişim neredeyse olanaksız hale geldi. Operatörlerin afet zamanında öngörülebilir şekilde iletişim ve haberleşmede yaşanan aksaklıklara karşı bölgesel acil durum planları olmadığı görüldü. Türkiye’nin en ücra köşesindeki çekim gücü ile övünen GSM’ciler resmen sınıfta kaldı. Oysa, dünyanın birçok ülkesine göre daha pahalı olan cep telefonu faturası ödediğimiz bu telefon operatörleri ne yazık ki, bu zor günlerde ellerini taşın altına sokmadılar. Enkaz yığınlarının altında mahsur kalan birçok insanımıza yardım çağrısı yapmak veya imdat deme şansı yaratmadılar. Yıkılan binaların üzerinde bulunan verici istasyonlar da yıkılmış olduğundan bunun yerine yeni mobil istasyonların kurularak iletişimin sağlanması gerekiyordu. Kaldı ki, Afet ve Acil Durum Müdahale Hizmetleri Yönetmeliği’nde; operatöreler “afet bölgesinde, yeterli kapasitede mobil ve yedek haberleşme sistemlerinin ivedilikle kurulmasını sağlamaktan sorumlu” tutulmuştur. Sonuç olarak, vatandaştan büyük paralar kazanan GSM’cilerin ülkenin bu acıları yaşadığı şu günlerde gösterdiği yaklaşım unutulmayacaktır.  Kaynakça :  (*) Adem Demir indyturk.com

YÜZYILIN FELAKETİ
Türkiye 6 Şubat 2023’de tam bir felaket yaşadı. Kahramanmaraş’ta 9 saat arayla yaşanan 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki iki büyük deprem, 10 kenti yıkıp geçti. 1939 Erzincan depreminden sonraki en büyük felaketi yaşadığımız açıklandı. Deprem Kahramanmaraş merkezli olarak, Gaziantep, Hatay, Şanlıurfa, Adıyaman, Adana, Osmaniye, Kilis, Malatya ve Diyarbakır’da yıkıma ve can kayıplarına yol açtı. Doğu Anadolu fay hattında gerçekleşen deprem 10 şehrimizi ve 13,5 milyon kişiyi etkiledi. 16.4 kilometre derinlikte gerçekleşen deprem 10 ilimizin dışında Türkiye’nin birçok kentinde hissedildi. Deprem 110 bin kilometrekarelik bir alana yayılmış olup, ilk tespitlere göre bölgede 7 binin üzerinde yıkılan binanın enkazında çalışma yürütülüyor. Depremin yarattığı korkunç bilanço her geçen gün ağırlaşıyor. Ölü ve yaralı sayısı artarken, soğuk hava ve olumsuz hava koşulları arama ve kurtarma çalışmalarını etkilemektedir. Bu depremin özelliği etki alanının 110 bin kilometre karelik geniş bir alana yayılı olması nedeniyle müdahalenin, arama ve kurtarma çalışmaları ile yardımların ulaştırılmasında yarattığı zorluk olmuştur. 7 binin üzerinde yıkılmış binanın dışında yıkılma tehlikesi taşıyan çok hasarlı bina sayısının 10 binin üzerinde olması arama, kurtarma ve yapılacak yardım çalışmalarını zorlaştırmıştır. Yıkılan binaların yanında ayakta duranlar da çok hasarlı olup, büyük risk taşımaktadır. Bu durum afet bölgesini geniş çaplı, korkunç bir yıkımla karşı karşıya bırakmıştır. Dolayısı ile bu olumsuzluklar yapılan çalışmaları etkilemekte ve bunun yanı sıra depremin genel koordinasyonunda yaşanan yanlış ve eksiklikler ile gelen yardımların dağıtımında yetersiz kalınması, Twitter’e getirilen erişim kısıtlaması ve özellikle telefon operatörü firmaların iletişimin güçlendirilmesi için hiçbir çaba göstermemeleri 6 Şubat depreminde ortaya çıkan başarısızlığın en önemli nedenleri olmuştur. 1999 Gölcük ve Düzce depremlerinden sonra neredeyse çeyrek yüzyıl geçti. Bu süre içinde yaşananlar unutuldu. Depreme karşı ve geleceği kurtarma adına fazla bir önlem alınmadı. Sonuç ortada. 10 ilimiz yok pahasına harap oldu, binlerce insanımız hayatını kaybetti, on binlerce yaralımız var. Geçmişten gelen hata ve ihmaller yüzünden yaşanan deprem felaketleri bize çok pahalıya mal oldu. Felaket milli gelire yüzde 10 katkı veren bir bölgeyi kapsamaktadır. Üretim kaybının ne kadar büyüklükte olacağı ve kaybın ne kadar süreceğini tahmin etmek mümkün değil. Ancak öngörülen büyümeden en az yüzde 1-2 puanlık düşüş olmasını beklemek mümkün. Bu depreminin Türkiye ekonomisine yaklaşık 40-50 milyar dolarlık bir fatura çıkaracağı, ekonomide milyarlarca TL yeniden inşa maliyeti yaratması tahmin ediliyor. Çöken hastanelerin, kamu binalarının, zarar gören yolların, iletim hatlarının yeniden inşaası, çeşitli fabrika ve tesislerin ve en önemlisi konutların yapımı için milyarlarca dolarlık bir harcama gündeme gelecektir. Sonuç olarak; aradan geçen yıllarda fay hatlarıyla dolu coğrafyamızın birçok bölgesinde ağır deprem felaketleri yaşadık. Hayatlarını kaybeden yurttaşlarımızın acılarını yürekten paylaştık. Her seferinde gereken derslerin alınacağı söylemlerini sıkça dinledik. Ne yazık ki, depremden gereken dersleri halen alamadık. Acaba çocuklarımız depreme dirençli alt yapıların ve binaların olduğu bir Türkiye’de yaşayabilecekler mi ? Yabancı basının “kıyamet” olarak tanımladığı bu felaketi bir daha yaşamamak adına ülkemize geçmiş olsun dileğinde bulunuyoruz.

FİKRET MEMİŞOĞLU KÜLTÜR MERKEZİ
Eski Halkevi, Kız Öğretmen Okulu ve daha sonra da Öğretmenevi olarak kullanılan ve şehrimizin ayakta kalan tarihi yapılarından biri olan bu binanın Elazığ Belediyesi’ne devredildiği ve Belediye tarafından değerlendirileceği haberi daha önce Sayın Bedrettin Keleştimur tarafından Turan Gazetesinde dile getirilmişti. Öncelikle eski Öğretmenevi ve Elazığ Valiliği arasında yer alan ve “Cumhuriyet Meydanı” olarak projelendirilen bu alanın bir çekim merkezi olmasından ötürü şehir için çok önemli bir kazanım olduğunu belirtmek istiyoruz. Bu nedenle adı geçen meydana açılan sözünü ettiğimiz eski Öğretmenevi binasının bir kültür merkezi olarak düzenlenmesini ve bu tarihi mekana “Fikret Memişoğlu Kültür Merkezi” isminin verilmesinin uygun olacağını düşünüyoruz. Daha önce şehrimize kazandırılan meydan ve mekanlara bu şehrin sanat ve kültür hayatına dokunmuş olan kişilerin isimlerinin verilmiş olmasını bir kadir bilirlik olarak takdir ve tebrik ediyoruz. Bunun devamında da eski Öğretmenevinin kültür merkezi olması ve isminin de “Fikret Memişoğlu” olması çok yakışacak ve uygun olacaktır. Rahmetli Fikret Memişoğlu; kendi mesleki kariyerinin dışında önemli bir şair, yazar, müzik adamı, halkbilimci ve folklor araştırmacısı olarak Elazığ’ın sanat ve kültür hayatına çok büyük katkıları olmuş, uzun süre Elazığ folklorunun uluslararası tanıtımında etkin bir rol üstlenmiş gönül adamıdır. Daha önce doğumunun 100’üncü yıldönümünü nedeniyle düzenlenen programda da dile getirdiğim gibi, Fikret Memişoğlu’nun 1966 yılında basılmış olan “Harput Ahengi” kitabında yer alan bir temennisini Ankara-Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı “Harput Senfonisi” ile hayata geçirmiştir. Bu temennide; “Bir gün, gerçek anlamda kendi alemimize dönersek, musikimizin de özel ve orijinal değeri bilinmiş olacaktır. O zaman usta bestecilerimiz, Batı’dan yalnız teknik ve metot almakla yetinecek, ruhu, heyecanı ve düzeni bizim olan bir sistem kuracak, bizim kaynaklarımızdan, bize, bizim olan eserler sunacaktır. Hatta gözümüzün önünde akıp giden bu hazineyi; keşfetmekte geç kaldıklarına da yerinmiş olacaklardır belki. O zaman bizim de, orijinal operatlarımız, operalarımız olacak; yerli musikimiz, bütün tazeliği ve canlılığı ile hemen her eserde yer bulacaktır.”  Yaklaşık 60 yıl önce yapılmış olan bu tespit ve öneriden yola çıkılarak bir hayal gerçekleştirilmiş olup, senfonideki müzikal zenginlik, türkülerimizin ruhu, heyecanı ve düzenine çok renkli ve farklı bir heyecan katmış ve ortaya “Harput Senfonisi” çıkmıştır. Bir şehrin geleneksel müziği bu eserle ilk kez senfonik olarak icra edilmiştir. Bu çalışma nasıl bir tarihi görevi yerine getirmek ise eski Öğretmenevinin “Fikret Memişoğlu Kültür Merkezi” haline getirilmesi ve onun ismi ile anılması da, bu şehrin vefa borcunu ödemesi anlamına gelecektir.      

DÜNYA KUPASI VE TÜRKİYE
Katar’da 32 ülkenin katılımı ile yapılan 2022 dünya kupası maçları Arjantin’ in şampiyonluğu ile son buldu. Dünyanın dört bir yanından gelen ülkelerin temsil edildiği şampiyonada ne yazık ki Türkiye yoktu! En son 20 yıl önce Dünya Kupası’na katılma hakkı elde etmiş ve 3’üncü olarak önemli bir başarı elde etmiştik. O günden bu yana 4 Dünya Kupası oynandı ve hiçbirinde yer almadık. Fas, İran, Tunus, Senegal, Suudi Arabistan dahil birçok ülke şampiyonaya katılırken bizim katılamamamızın nedenini sorgulamamız gerekir. Bırakın futbol takımını, Dünya Kupası’nda bir hakemimiz bile yoktu!  85 milyonluk Türkiye ne acıdır ki, Dünya Kupası’na katılacak kalitede bir takım çıkaramadı. Bunun nedenlerini birçok yerde aramak mümkün. Ancak öncelikle Türkiye Futbol Federasyonu ve spordan sorumlu Bakanlığın bugüne kadar bu konuda bir özeleştiri yapmaması veya bu olayı sorgulamaması tuhaf değil mi? Uluslararası futbol şampiyonalarında gösterdiğimiz başarısızlığımızın, en kötüsü yok olmamızın nedeni Türkiye’nin futbolcu çöplüğüne dönmesi olarak gösterilmektedir. Ülkemizde bulunan yabancı futbolcuların çoğu yaşlı olup, futbol hayatlarının sonuna gelmiş ve yaşları 35’in üzerinde futbolculardır. İyi bir futbolcunun bir maçta ortalama 12 kilometre koştuğu söylenmektedir. Oysa, yaşlı yabancı futbolcuların çoğu bu performansı göstermemektedir. Buna karşın ülkemize gelen 2’nci sınıf yaşı geçmiş bu futbolculara ciddi paralar ödenmektedir. Bu yüzden kulüpleri borç batağına düştüğünü görmekteyiz. Halen bir takımda 8 yabancı 3 Türk futbolcu oynamaktadır. Bugün 19 takımın yer aldığı süper ligde toplam 553 profesyonel futbolcu bulunmaktadır. Bu futbolcuların 274'ü yabancı uyrukludur. 66 farklı ülkeden gelen bu oyuncuları süper ligde yer alan tüm futbolcuların yüzde 49.5’ini oluşturmaktadır. Bu oyuncuların bağlı olduğu ülkeler içinde en fazla sayıyı sırasıyla; 20 futbolcu ile Brezilya, 14 futbolcu ile Portekiz, 12 futbolcu ile Bosna Hersek ve Senegal, 11 futbolcu ile Fransa, 10 futbolcu ile Almanya uyruklu oyunculardır. (*) Bu yabancı oyuncuların transferinde ödenen yüksek bonservis bedelleri bir yana almış oldukları yıllık ücretlerin ortalama 1,5-2 milyon Euro dolayında olduğu dikkate alınırsa, kulüplerin yabancı oyunculara ödedikleri maliyeti asgari tutarla 280 milyon Euro dolaylarında olmaktadır. Kulüpler için yaklaşık 5 milyar Türk Lirasına karşılık gelen bu mali yük onların düştüğü borç batağının en önemli nedenidir. Sonuç olarak; Dünya Kupalarına katılacak bir milli takım hayal etmemizin yanı sıra spor kulüplerimizin uluslararası şampiyonalarda başarılı olması en önemli beklentimizdir. Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar elde etmenin mümkün olmayacağı unutulmamalıdır. Başarının anahtarı; “yenilikçi olmak” ve değişimdir.  Kaynakça :  (*) transfermarkt.com.tr

TANITIM GÜNLERİ
Tanıtım mümkün olan en uygun yöntemle çok kişiye veya hedef kitleye özel bilgilerin ulaştırılması, farkında olmalarının sağlanması olarak tanımlanabilir. Tanıtım günleri ile de şehirlerin tarihi, sanat ve kültür değerleri, yöresel ürünleri, mutfakları ve diğer özellikleri geniş kitlelere tanıtılmaktadır. Tanıtımın amacı kitleler üzerinde olumlu etki yaratmaktır. Bu amaca ulaşmak için her yöre Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlerde yöresel ürünlerini, mutfağını, müziği ve sanat özelliklerini sergilemek suretiyle kendilerini tanıtmaya çalışmaktadır. Yıllardır geleneksel hale gelen tanıtım günlerinin geniş halk kitlelerine ulaşılarak gerçekleştirilmesi ve kitle iletişiminin bu yolla sağlanması günümüzde özel bir tercih nedeni olmuş ve toplumda olumlu bir etki yaratmıştır. Tanıtım günleri için ilk adımın atıldığı ve ilk Elazığ tanıtım günlerinin Ankara’da gerçekleştirildiği 2011 yılından bugüne kadar geçen 11 yıllık süreçte çok yol alındı. Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı ile Ankara’da bulunan Elazığ’lı Derneklerin başlattığı tanıtım günleri organizasyonu giderek profesyonel bir içeriğe ulaştı. Başlangıçta Ankara, İstanbul ve İzmir’deki sivil toplum kuruluşları yerel kurum ve kuruluşları ile şehir esnafını bir araya getirip bu etkinliklere dahil etmeye çalışırken, şimdi şehir esnafının örgütlenerek bir dernek çatısı altında bu etkinlikleri kendilerinin organize etmeleri önemli bir aşamadır. Bir başka ifade ile şehir esnafının oluşturduğu derneğin bu girişimi üstlenmesi değerli bir gelişmedir. Bu şekli ile tanıtım günlerinin daha etkili olacağına ve amacına ulaşacağına inanıyorum. Son olarak 8-11 Aralık 2022 tarihlerinde Elazığ esnafı tarafından Ankara’da düzenlenen tanıtım günlerinin amacına ulaşmış olması bunu doğrulamaktadır. Şehirlerin tanıtımında sivil toplum kuruluşlarına farklı görevler düştüğü görüşündeyiz. Bunun en somut örneği, Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfının ortaya koyduğu Harput’un UNESCO sürecindeki yaptıklarıdır. Bunun dışında sanat ve kültür zenginliğimiz içinde önemli bir yeri olan musikimizin ulusal ve uluslararası tanıtımında Vakfın “Harput Senfonisi” ile başlattığı girişimler ve yaptığı etkinlikler çok önemli adımlardır. Elazığ tarihi, sanat ve kültür zenginliği, yöresel ürünleri ve mutfağı ile tanıtım açısından hikayesi olan bir şehirdir. Bu nedenle daha çok tanıtımı hak etmektedir. Fırat’ın ötesine bir türlü taşıyamadığımız tarihi, sanat ve kültür zenginliğimizi ve özelliklerimizi el birliği ile ulusal ve uluslararası düzeyde tanıtmak hepimizin en önemli görevidir. Bu nedenle bütün kurum ve kuruluşların daha iyi ve doğru bir tanıtım için daha çok çaba göstermelerini arzu ediyoruz.

VAKIF VE ÖĞRENCİLERE BURS
VAKIF VE ÖĞRENCİLERE BURS Vakıf, kökleri eski çağlara kadar uzanan bir fikirdir. Önce dini amaçlar için kurulan vakıflar sonraları toplumsal amaçlara hizmet etmeye başlamıştır. Bu nedenle vakıfların kurulmasının en temel amacı topluma katkı sağlamak ve insanlara hizmet vermektir. “Vakfetmek” dilimizdeki en güzel kelimelerden biridir. İnsanların sahip olduklarını paylaşmasını, ihtiyaç sahiplerine ulaştırmasını anlatır. Ünlü bir politikacının ifadesi ile; “Bizi binlerce yıllık tarihimiz boyunca orijinal kılan üç değerli şey olmuştur. Edep, merhamet ve cesaret. İşte bu vasıfların bir tezahürü olarak ecdadımız, kendi kişisel imkanlarıyla, hiçbir menfaat beklemeden küçük, büyük binlerce hayır kurumunun temelini atmış ve bu kurumların varlığı ve devamlılığı için bütün birikimlerini bağışlamışlardır.” Osmanlının sosyo-ekonomik ve kültürel hayatı içinde önemli bir yapıya sahip olan vakıf sistemi, günümüz dünyasının da vazgeçilmez sosyal kurumları arasında yer almaktadır. Birçok hayırsever hemşehrimiz yıllardır birikimlerinin bir bölümünü eğitime ayırmakta ve ihtiyaç sahibi olan öğrencilere burs desteği vermektedirler. “Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı” da bu amaçla topluma katkı yaratmak ve kültürel hizmetlerin yan ısıra öğrencilere burs olanağı sağlamak üzere 1988 yılında Ankara’da kurulmuştur. Vakıf 25.01.1996 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile kamu yararına hizmet yürüten vakıf statüsüne kavuşmuştur. Kurulduğu tarihten bugüne kadar kesintisiz her yıl yüksek öğrenim gören öğrencilere burs olanağı sağlayan Vakıf kişilerin bu bireysel hayırlarını kurumsal bir yapıda ve bir sisteme dayalı olarak öğrencilere burs vermeyi bugüne kadar sürdürmüştür. Günümüze kadar yaklaşık 6500 öğrenciye karşılıksız burs verilmiştir. Bir sivil toplum kuruluşu olarak Vakfımız adına verilen bu hizmetten ötürü gurur duyduğumuzu özellikle belirtmek istiyoruz. Kişilerin “kendi kişisel imkanlarını” bu yolla ihtiyaç sahibi öğrencilere destek vermek üzere bu Vakıf aracılığıyla bağışta bulunan hemşehrilerimize teşekkür ediyoruz. Bugün az sayıda da olsa iş dünyasında Elazığlı şirketlerin Vakfa burs konusundaki katkıları her türlü övgüye değerdir. 34 yıllık bir süreçte verilen bu hizmet sonucu birçok gencimiz kamuda ve özel sektörde çok önemli görevler üstlenmişlerdir. Birçoğu bugün yeni ihtiyaç sahibi öğrencilere destek vermek için Vakfa burs vermektedirler. Vakıftan yıllar önce burs alan öğrencilerin bugün kendilerinin burs vermelerinin ne denli önemli olduğunun altını çizmek istiyoruz. Günümüzde yaşanan ekonomik zorluklar ihtiyaç sahibi öğrencilerin sayısında artışa neden olmuştur. Bu açıdan baktığımızda daha çok sayıda desteklenmesi gereken öğrenci sayısı ile karşı karşıya kalmaktayız. Sonuçta hayırsever hemşehrilerimizin birikimlerini bu yolda kullanmalarını, Vakfımıza burs başvurusu yapan öğrencilerimiz için değerlendirmelerini arzu ediyoruz.

KADIN GİRİŞİMCİLİĞİNİN ÖNEMİ
Kadınların iş dünyasında yeterince aktif olmadığı, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ da çalışma hayatında yok denecek kadar az oldukları bilinen bir gerçektir. Oysa, gelişmişlik seviyemizi artırmak istiyorsak her alanda bu eşitliği kapsayıcı bir politika ve anlayışta olmalıyız. Uygun çalışma ortamı sağlandığında iş hayatında kadınların daha başarılı oldukları görülmektedir. İş dünyasında kadınların örgütlenmesi bu başarının sağlanmasında önemli bir rol oynayacaktır. Ağın’ da faaliyet gösteren “Ağın Kadınları Tarımsal Kalkınma Kooperatifi” bunun en iyi örneklerindendir. Sayın Samiye Genç başkanlığında önemli işler gerçekleştiren bu girişimin gelecekte büyük başarılara imza atacağına inanıyoruz. Kooperatifin hikayesini dinlerken başta Samiye Genç olmak üzere Ağın’ lı kadın hemşehrilerimizin bu başarısını takdirle izliyoruz. Bu girişimin örnek alınarak sayısının çoğaltılmasını diliyoruz. Bunun için Fırat Kalkınma Ajansı veya Elazığ Ticaret ve Sanayi Odası’ nın öncülüğünde “Meslek Edindirme Projeleri” ile iş hayatına katılmamış kadınlara teknik eğitim verilmesi sağlanmalıdır. Kadın girişimcilerin yönetim becerilerini artırmak, iş hayatındaki varlığını güçlendirerek kalıcı ve sürdürülebilir kılmak amacı ile düzenlenecek eğitim programları onların iş hayatında işlerini yönetmede ihtiyaç duyacakları bilgi birikimlerini yaratmayı sağlayacaktır. Bunun için Türkiye’ nin önde gelen üniversiteleri ve sivil toplum kuruluşları ile özellikle global kurumlarla işbirliği oluşturulmalıdır. Finans sisteminin bir çok sektörde kadın ve genç girişimcilere destek verdiği dikkate alınırsa, kadın girişimciler ve gençlere fırsat vermenin kendi yollarını bulmaları konusunda özgür bırakmanın başarıya giden en önemli anahtar olduğunu hatırlatmakta yarar görüyoruz. Kadın girişimcilere destek veren kurum ve kuruluşların başında KOSGEB gelmektedir. KOSGEB üzerinden verilen hibe destekleri kadınlara ayrıcalıklı olarak verilmektedir. Bunun dışında Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK) kadın girişimcileri destekleyen kurumlar arasında yer almaktadır. TOBB Kadın Girişimciler Kurulu ülkemizdeki kadın girişimcilerin geliştirilmesi amacıyla kadınlara kariyer geliştirme fırsatı sunuyor. Kredi Garanti Fonu (KGF) ve bankalar kadın girişimcilere kredi desteği sağlıyor. Ayrıca, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kadın girişimcilere faizsiz kredi desteği sunmaktadır. Elazığ açısından önemli olup, bir türlü öne çıkarıp tanıtamadığımız yöresel lezzetlerimizi, Gülüşkür ile Kömürhan arasına sıkıştırıp hapsettiğimiz tarihi ve kültürel zenginliğimizin tanıtım başarısızlığımızı kadınlarımızla çözümleyebileceğimize inanıyoruz. Bu nedenle Elazığ’ ın turizm ve gastronomi alanında kadın girişimcilerin öne çıkarılması açısından teşvik edilmesini, bunun için bir çok şehirde olduğu gibi kadınlara özgü projeler geliştirilmesini arzu ediyoruz. Ayrıca kadınlarımızın istihdama dahil edilmesini özendirmeliyiz. Cumhuriyetin 100’ üncü yılına girerken Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ ün işaret ettiği gibi kadınların daha fazla haklara sahip olmaları ve her alanda daha güçlü olmalarını sağlamalıyız.

BAKÜ’ DE KURTULUŞUN 104’ÜNCÜ YIL DÖNÜMÜNDE GERÇEKLEŞTİRİLEN TARİHİ BULUŞMA
15 Eylül 1918 tarihinde Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordusunun Bakü’ yü düşman işgalinden kurtardığının 104’ üncü yıl dönümünde “Harput Senfonisi” ile bu özel ve anlamlı günde Bakü’ de kardeş Azerbaycan’ la birlikte olmayı amaçlamıştık. Ancak, Karabağ’ da yaşanan çatışma nedeniyle bu konser ertelendi. Çatışmada şehit düşen Azerbaycan’ lı kardeşlerimizin acı haberi bizleri de üzdü. Ancak, bütün bu yaşananlara ve her şeye rağmen Karabağ’ da kardeş Azerbaycan’ nın zaferi ile bu sorunun çözüleceğine yürekten inanıyoruz. 15 Eylül 2022 Perşembe günü Şehitler Anıtı ziyaretimizden sonra Azerbaycan “Milli İlimler Akademisi Fuzuli El Yazmaları Enstitüsü”ndeManas Koordinatörü Şener Bulut’ un öncülüğünde hazırlanan “Elazığ – Bakü Kültür Faaliyetleri” adını taşıyan bir çalışmanın tanıtımı ile ilgili bir toplantıya katıldık. Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı ile Manas Yayıncılık tarafından düzenlenen “Elazığ - Bakü Kültür Faaliyetleri” adlı eser 30 yıllık süreçte Elazığ-Azerbaycan arasında gelişen ve gerçekleştirilen kültür ve sanat faaliyetlerini içermektedir. Ayrıntılı olarak değerlendirilen bu faaliyetler kurulan kültürel dostluk bağının ne kadar özel ve önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Bu eserin tanıtımı ile ilgili toplantı Prof. Dr. AsifRüstemli yönetiminde gerçekleştirilmiş olup, toplantıya Türkiye’ den gelen heyetin yanısıra, Milli İlimler Akademisi Başkanı Prof. Dr. Teymur Kerimli, Prof. Dr. İsa Habibeyli, Akademinin öğretim üyeleri ve Azerbaycan’ lı yazarlar katıldılar. Toplantıda Elazığ’ ın 1992 yılından beri Türk Dünyası ile geliştirdiği ortak sanat ve kültür projelerinden söz edilmiş ve 30 yıllık bu süreçte özellikle Azerbaycan’ la olan kültürel ilişkilerimiz ve gerçekleştirdiğimiz etkinlikler dile getirilmiştir. Toplantıya katılanlar tanıtımı yapılan esere yoğun ilgi göstermekle kalmadılar,beğenilerini de dile getirdiler. Özellikle Hazar’ dan Hazar’ a kültür dünyasının köprüsünü kuran Azerbaycan’ lı ünlü şair Elmas Yıldırım’ ın Elazığ’la ortak hikayesi ilginin ötesinde yoğun bir duygu ortamı yarattı. Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı tarafından organize edilen ve Bakü’ nün düşman işgalinden kurtuluşunun 104’ üncü yıl dönümü olan 15 Eylül’ de gerçekleştirilmesi düşünülen “Harput Senfonisi” konseri programının amacı Azerbaycan’ la kurulmuş olan gönül ve dostluk bağını bu konserle taçlandırmaktı.Ancak,ertelen konserin önümüzdeki aylarda yapılması konusunda özellikle Bakü Büyükelçimiz Sayın Doç. Dr. Cahit Bağcı tarafından da dile getirilen isteklerini dikkate alarak bu hayali gerçekleştirmek istiyoruz. Bundan sonraki süreçte “Türkiye – Azerbaycan Ortak Üniversitesi” projesinin gerçekleştirilmesi için yeni bir hedefin ortaya konulması ve bu yönde şehrin bütün paydaşları ile bu projeye sahip çıkmalarını ve ortak çaba göstermelerini bekliyoruz.

HARPUT SENFONİSİ YURT DIŞINDA
Daha önce Adana Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası ile Elazığ, Ankara, İstanbul ve Adana’ da 6 ve 2021 yılında İzmir’ de İzmir Devlet Senfoni Orkestrası ile Ahmet Adnan Saygun sanat merkezinde 7’ nci konseri gerçekleştirilen “Harput Senfonisi” nde sıra nihayet yıllardır hayal edilen ve hedeflenen noktaya geldi. Harput Senfonisinde bugüne kadar verilen emek ve gayretlerin başarılı sonuçlarla geri dönüşlerinin alınmış olması hem çok önemli ve hem de özeldir. On yıllık bir deneyim, alınan beğeni ve elde edilen başarılardan sonra hedef onu dünya müzik sahnelerine taşımak olmuştur. Sonuçta yıllardır hayal edilen yurt dışı konserlerinin ilki 15 Eylül 2022’ de kardeş Azerbaycan’ da gerçekleşecek. Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı’ nın yaptığı girişimler sonucunda 15 Eylül’ de Bakü’ de “Azerbaycan Devlet Senfoni Orkestrası” Harput Senfonisi’ ni icra edecek. Bakü’ nün düşman işgalinden kurtuluşunun 104’ ncü yıl dönümü olması nedeniyle 15 Eylül gibi özel bir günde Harput Senfonisinin dünyaca ünlü Azerbaycan Devlet Senfoni Orkestrası tarafından sahnelenmesi bizim için de çok önemli ve özellikli olacaktır. Harput musikisinin çok sesli senfonik orkestraya uyarlanması ve opera sanatçıları tarafından seslendirilerek müzik dünyasına takdim edilmesi bir ilktir. Bir şehrin, bir yörenin geleneksel müziği bu eserle ilk kez senfonik olarak icra edilmektedir. Çok sesli kültür ile buluşmak Elazığ’ ın kültür tarihinde bir kırılma noktasıdır. Harput Senfonisi “Doğunun ruhu ile batı tekniğinin uyumlu bir buluşmasından doğmuştur.” Senfonideki müzikal zenginlik, türkülerimizin ruhu, heyecanı ve düzenine çok renkli ve farklı bir heyecan katmış ve ortaya Harput Senfonisi çıkmıştır. Böylece türkülerimizin ruhu, heyecanı ve düzeni batının tekniği ile bu eserde buluşmuştur. Bu eserle 4 bin yıllık bir tarihi geçmişi olan Harput kültürünün çeşitliliği ve renkliliği dünyaya anlatılmaya ve tanıtılmaya çalışılmıştır. Bu nedenle yaklaşık 55 yıl önce merhum Fikret Memişoğlu’ nun “türkülerimizin çok sesli ve senfonik olarak opera sahnelerine taşınması” temennisinden yola çıkılarak bir hayali gerçekleştiren Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı’ na ait bu eserin Harput musikisi için bir dönem noktası, bir başka ifade ile milat olduğunu düşünüyoruz. Özellikle Harput musikisinin dünya müzik sahnelerinde sergilenmesi ve ona evrensel bir boyut kazandırılmasının bu eserle mümkün olacağına inanıyoruz. Zira, Gülüşkür ile Kömürhan arasında sıkıştırdığımız kültür zenginliğimizi bugüne kadar dünyaya açmak varken, her nedense onu yerel tutmaya çalışmışız. Bu nedenle tanıtım açısından Harput Senfonisi şimdi bir fırsat olarak gündeme alınmalı ve değerlendirilmelidir. Sonuçta bugün “Harput Senfonisi” Elazığ’ ın bir markası haline gelmiş olup, Elazığ ve Harput’ un dünyaya tanıtımında önemli bir rol oynayacağı unutulmamalıdır. Bugüne kadar elde edilen başarılı sonuçlar ve alınan beğeniler gündeme yeni hedefler konulmasına neden olmuştur. Şimdi yeni hedef Almanya ve Köln’ de Harput Senfonisini yeni izleyicileri ile buluşturmak ve yeni dünyalara açılarak Dünya müzik sahnelerinde yer almaktır. Mehmet Çağlar Yönetim Kurulu Başkanı

AĞINLI KADINLARIN BAŞARI ÖYKÜSÜ
Dostum Günerkan Aydoğmuş’ un “Ağın’ da Bir Kadın Kooperatifi” başlıklı yazısını okuyunca hem duygulandım hem de zaman zaman açıklamaya çalıştığım kadın girişimcilerimizin desteklenmesi ile ilgili düşüncelerimi bu örnekten yola çıkarak yeniden dile getirmek istedim.  Ülkemizde kadın girişimcilerle ilgili olarak geçmişte sosyal medyadan veya yazılı basından yakaladığımız ilginç örnekler herkes gibi bizi de etkilemiş, çoğu zaman da biz niye yapamıyoruz diye kıskanmamıza ve hayıflanmamıza neden olmuştur. Örneğin; İzmir, Germian’ da köy kadınları evlerinin duvarlarına resimler yaparak köylerini turizme açmış ve yurt dışından çok sayıda turistin köylerini ziyaret etmelerini sağlamışlar. “Sen-ben yok, biz varız” sloganı ile yola çıkmışlar, herkes yapabileceğini yapmış, duvarlara resim ve figürler yaparak, bunu bir sanat gibi öne çıkarmışlar. İnsanları cezbederek yörenin tarihini, kültürünü ve doğal güzelliklerini tanıtıp köylerini turizme açmışlar. Evlerden masa ve sandalye toplayarak köyde cafeler açmışlar. Evlerini ve gönüllerini açarak, hem konaklama sorununu çözmüşler ve hem de alışverişi teşvik etmişler. Sonuçta turizmi canlandırmış ve köyün kaderini değiştirmişler. Germian’ daki bu örnek, yaşanmış bir sürü örnekten sadece biridir.  Ağın’ da faaliyet gösteren “Ağın Kadınları Tarımsal Kalkınma Kooperatifi”Samiye Genç’ in başkanlığında 28 bayan üyeden kurulu ilginç bir kooperatif. Kendilerine eski kaymakamlık lojmanı tahsis edilmiş, burayı hem idare binası ve hem de imalathane olarak kullanmışlar. Ayrıca kendilerine bir de satış için dükkan kiralamışlar. Dükkanda doğal gıda ürünlerini paketleyerek il dışına da satış yapıyorlar. Kurutulmuş reyhan ve nane dışında diğer yeşil ürünler paketlenip satışa sunuluyor. Ayrıca dut pekmezi, Ağın leblebisi, sirke çeşitleri, Ağın bademi, badem şekeri dahil birçok ürün pazarlanıyor. Kooperatif şimdiden küçük ölçekli bir işletme haline gelmiş. Bu yıl vatandaşlardan birinin ekim için hibe olarak verdiği tarlaya nohut ekimi yapmışlar ve bununla leblebi imalatını gerçekleştirmişler. (*) Kooperatifin hikayesini okurken etkilendiğimi söylemek istiyorum. Başta Sayın Samiye Genç olmak üzere Ağın’ lıkadın hemşehrilerimizi yürekten kutluyoruz. Özellikle şehrimize örnek olmalarını diliyoruz. Ayrıca, Ağın Kaymakamlığı ve Belediyesinin bu kooperatife destek vermesini, kalite ve kapasitesini artırarak önce Türkiye ve sonra Dünya pazarında yörenin doğal gıda ürünlerini satarak yer almalarını arzu ediyoruz.  Aynı şekilde, Türkiye’ de çeşitlilikte ikinci sırada olmasına rağmen öne çıkarıp tanıtamadığımız yöresel lezzetlerimizi, tarihi ve kültürel zenginliğimizle birleştirme konusundaki başarısızlıklarımızın da kadın eli değmeden düzelmeyeceği görüşündeyiz. Bu nedenle Elazığ’ ın turizm ve özellikle gastronomi alanında kadın girişimcilere destek verilmesi önerimizi tekrarlamak istiyoruz.  İçinde kadının olmadığı bir ekonominin başarıya ulaşmayacağını bugün bütün dünya anlamış durumda. Zenginleşme ve refahın tabana yayılmasının yolu, hayatın yarısı olan kadınların, ekonominin ve yönetimin de yarısında yer almasından geçeceği ifade ediliyor. Bu nedenle kadınların gözardı edilmemesini “Eski güneşlerle yeni çamaşırların kurumayacağını” hatırlatmak istiyoruz.  Kaynakça : (*) Günerkan Aydoğmuş / 2022  

(HARPUT) KUREYN TEPE NEDEN ÖNEMLİ
Harput’ un doğusunda bulunan Nevruz Ormanları(Kureyn Tepe), doğal seyir alanı oluşu kadar, sanat tarihi araştırmalarına yeni boyutlar kazandırabilecek değerde önemli bir bölgedir. Daha önce de dile getirdiğimiz gibi, 2016 yılı Mayıs ayında Harput’ da bulunan bu mevkide iş makinaları kullanılarak yapılan ağaçlandırma çalışmaları sırasında tesadüfen eşsiz değerdeki “Harput Kabartması” bulunmuştur. Bu rölyef, M.Ö. 2300-2150 tarihlerinde Mezopotamya’ da güçlü bir krallık kurmuş olan“Akkadlar”ın Harput’ taki yerleşimini tescillemiştir. Ayrıca, bu yerleşimin Urartu’ ların inşa ettiği Harput kalesinden önce var olduğunu bize göstermiştir. Bu alanda Urartu dönemine ait kaya çanaklarının bulunması Urartu’ ların kale dışında da bir hayat sürdürdüklerini ortaya koymaktadır.  1465 yılında Harput’ u Dulkadiroğulları’ ndan Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan aldıktan sonra Harput’ un merkezinde annesi adına “Sarahatun Camisi”ni yaptırdığı ve kalenin doğu cephesindeki (Nevruz Ormanları)“Kureyn Tepe” de eşi “Despina Hatun” adına bir saray inşa ettirdiği bilinmektedir. (*)  Harput Kalesinin birkaç yüz metre doğusunda yer alan bu alanda yürütülen kazılar ve çevre araştırmalarında, 1372 m rakımlı kayalık bir tepenin güney yamaçları üzerinde kurulmuş bir yerleşim yerinin varlığı tespit edilmiş ve iki evre içeren bu yerleşim yerinin ağır bir yangın geçirerek son bulduğu belirlenmiştir. Bu tarihsel süreç içerisinde tahminen briçok uygarlığın izlerini taşıyan Kureyn Tepede bulunan kabartma, kazı ve çevre araştırmaları sonucu rastlanan bulgular bu kadar önemli olmasına rağmen yürütülen çalışmalar sadece 4-5 ay sürmüş ve sonra bırakılmıştır. Yeni Fırat Dergisinin 30.10.1963 tarihli 16 ncı sayısında; Cenap Osmanoğlu’ nun 59 yıl önce, “Kureyn başında yapılan kazılarda birçok temel kalıntıya rastlanmıştır.”tespitinin her nedense bugüne kadar göz ardı edildiğini görmekteyiz. Bu konuda daha sonra herhangi bir çalışma yapılmadığı için, kuryen tepenin tam neresinden söz edildiği bilinmemektedir. Oysa,Kureyn Tepe’ de yapılacak olan kapsamlı araştırma ve kazı çalışmaları ile tarihin ve bir çok uygarlığın izlerini toprak altından gün yüzüne çıkarmak mümkün olacaktır.  Daha öncede ifade ettiğimiz ve sıkça gündeme getirdiğimiz gibi, bu zengin tarih ve kültürel varlığın üzerinde oturmak marifet değildir. Önemli olan söz konusu bu hazinenin değerini bilmek, dünyaya tanıtıp, bu değerler üzerinden kendimize bir marka yaratmaktır. Bu nedenle 2016 yılında Kureyn Tepe’ de bulunan ve eşsiz bir değere sahip olan “Harput Kabartması”nı saklamak yerine dünyanın gözüne sokmalıyız. Ayrıca, Kureyn Tepe’ yi bu görüş ve düşüncelerle yeniden değerlendirmeliyiz.  Kaynakça : (*) Kadir Atıcı - 2022

TARİHİ MEZOPOTAMYA TUR ROTASINDAKİ YERİMİZ
Elazığ’ da turizmi canlandırmak ve turizm piyasasında Elazığ’ ı marka yapmak amacı ile Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı öncülüğünde TURSAB’ la 11-14 Nisan/2019 tarihlerinde Malatya ve Elazığ için bir tanıtım programı gerçekleştirilmişti. “Elazığ Malatya Fırat Turu” programı çerçevesinde ilimize ilk defa kapsamlı ve amaçlı olarak 35 seyahat acentası yetkilisi gelmiş; tarihi ve kültürel varlıklarımızı tanıtma ve turizm çekim merkezlerimizi gösterme fırsatı bulmuştuk. Bu tanıtım programından sonra Elazığ merkezli ”Yukarı Fırat Turları” düzenlendiğini, bu nedenle Elazığ’ a ve Harput’ a artan bir şekilde turist geldiğini öğreniyoruz. Turizm altyapısı ile ilgili eleştiri ve uyarılarımızın dikkate alınmaması bir yana tespit edilen eksiklik ve yanlışlıkların düzeltilmemesi, turizm için önerdiğimiz “öncelikli sektör” tercihinin dikkate alınmaması, turizm adına iyi niyetle başlattığımız girişimlerin sahaya sürülmesine engel oldu ve başlayan iyi gelişmeler aynı ölçüde devam etmedi. Şimdi Kültür ve Turizm Bakanlığı’ nınMezopotamya’ nın tarihi, kültürü ve gastronomisiyle keşfedilmesini sağlamak amacı ile yedi Mezopotamya rotası oluşturmaya çalıştığını öğreniyoruz. Büyük Mezopotamya turu, “Buğdayın İzinde”, “Büyük Taşların Gizemi”, “Mozaik Yolu”, “Merhamet Turu”, “Hititlerden Komagene’ ye ve Sanat ve Bilimin Peşinde Artuklular”konseptlerinden oluşuyor. Büyük Mezopotamya turu en az dokuz günlük olup, Gaziantep’ ten başlıyor, Birecik ile devam ediyor ve Halfeti’ de son buluyor. Bu güzergah, Şanlıurfa, Adıyaman, Diyarbakır, Mardin, Siirt, Batman, Malatya ve Elazığ illerini kapsıyor. (*) Turun içeriği anlatılırken; Gaziantep’ in tarihi hanları, hamamları, çarşıları ve dar taş sokakları ile Dünyanın en büyük mozaik müzesi olan “Zeugma Arkeoloji Müzesi”, Şanlıurfa’ daki“Haleplibahçe Mozaik Müzesi”ile Dünyanın en eski anıtsal tapınak yapısı olan “Göbeklitepe”,  Adıyaman’ daki tanrıların tahtı olan Nemrut Dağı, Malatya’ da bir kase buğday karşılığında ilk asgari ücretin ödendiği “Aslantepe Höyüğü”, Diyarbakır’ da Suriçi’ ndeki“Artuklu Sarayı” ve kale surları tanıtılırken Elazığ’ da sadece Harput’ ta eğri minareli Ulu Camii’ den çok kısa bir kesit sunulmuştur. Oysa, 4 bin yıllık tarihi geçmişi ile bir çok uygarlığa ev sahipliği yapmış Harput’ tan söz edilirken UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesinde yer aldığından ve insanlığın ortak mirası olmaya hazırlanırken, sahip olduğu tarihi ve kültür zenginliğinin dile getirilmemesini kendi tanıtım eksikliğimiz ve bu konudaki yanlışlığımız olarak görüyoruz. Sonuç olarak; özellikle son dört yıldır daha fazla üzerinde durduğumuz, ancak bir türlü anlatamadığımız turizm potansiyelimizin, üzerinde oturduğumuz tarihi ve kültürel hazinenin dünyaya tanıtılması için bir fırsat olarak Bakanlığın organize ettiği bu tarihi ve kültür turu programının iyi değerlendirilmesini arzu ediyoruz. Doğası, tarihi ve kültürel değerleri ile tanıtım için ilginç olabilecek değerlere sahibiz. Bu nedenle şehrimiz sadece görmek için gidilecek bir yer olmaktan öte, hikayelerini dinleyeceğimiz, ruhunu yaşayacağımız farklı ve ilginç bir yer olduğu görüşündeyiz. Kaynakça : (*) “Go Türkiye” web.

HARPUT’ UN “KORUMA AMAÇLI İMAR PLANI” NİHAYET ONAYLANDI
Harput 1982 tarihinde “Kentsel Sit Alanı” ve “1’ inci Derecede Arkeolojik Sit Alanı” olarak tescillenmiş olup, “Koruma Amaçlı İmar Planı” ise 2008-2009 yıllarında yapılmıştır. İmar planındaki eksiklikler 2018 yılında giderilmiş ve tarihi Harput’ un sokak gelişiminin daha sağlıklı olarak düzenlenmesi için plan yeniden gözden geçirilmiştir. Bu arada ciddi bir zaman kaybına neden olunmuş, ancak planda yapılan bazı iyileştirmelerin yanı sıra, konakların konumu bitişik olarak tasarlanmış ve sonuçta imar planı Şubat/2019 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığı’ na gönderilmişti. Bakanlık nihayet dört yıl sonra planı onaylayarak süreci noktalamış oldu. Görüldüğü  gibi, Harput’un koruma amaçlı imar planı 2008-2009 yıllarında yapılmaya başlamış, yaklaşık 13-14 yıl sonra onaylanmıştır. Elazığ Belediye Başkanı Sayın Şahin Şerifoğulları, Belediye Meclisinin Haziran/2022 ayı oturumunda, Harput’ un koruma amaçlı imar planının onaylandığını duyurarak imar planının birkaç gün içerisinde askıya çıkarılacağını açıkladı. Başkan Şerifoğulları; “…Bundan sonra Harput’ a bir çivi çakılacaksa Harput mimarisine uygun olacağını, bunun dışında yapılacak çalışmalara izin verilmeyeceğini…” belirtti. Bugüne kadar söylenmediği için eleştirdiğimiz ve yapılmasını hayal ettiğimiz bu açıklamaların ve uygulamaların sonuçlarını doğrusu merak etmekteyiz. Bilindiği gibi, Harput için bugüne kadar ciddi ve doğru bir koruma ve yaşatma programı uygulanmamıştır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, koruma amaçlı imar planına uzun süre sahip çıkılmamış, tarihi ve kültürel dokuya uygun olmayan yapıların inşa edilmesine izin verilmiş ve en önemlisi kendi ellerimizle tarihi mirası yok etmek için ne gerekiyorsa yapmış, bilinçsizce birçok şeyin yok olmasına veya bir başka ifade ile kaybedilmesine gayret sarfetmişiz. Bugün geçmişte yaşanan bütün bu olumsuzlukları düşünmek veya hatırlamak istemiyoruz. Öncelikle yapılan yanlışlıklara, tarihi ve kültürel dokunun bozulmasına ve Harput’ un mezarlıklar şehri olmasına izin veren Belediye yönetimlerine ne kadar eleştiri getirirsek getirelim kızgınlığımız ve kırıklığımız azalmayacaktır. Bu aşamadan sonra, gerek UNESCO sürecinin ve gerekse onaylanan koruma amaçlı imar planının, Harput’ un kötü kaderini değiştirecek iki önemli gelişme olarak bilinmesini istiyoruz. Bundan sonra kentsel sit alanına yapılacak çalışmalar UNESCO kriterlerine göre bu plan dahilinde gerçekleştirilmeli ve tarihi görünürlük sağlanmalıdır. Bu nedenle binlerce yıllık mistik kent görüntüsü yerine betonlaşma tercih edilmemelidir. Yörenin tarihi ve doğal dokusu ile uyumsuz yapılar ya yıkılmalı, ya da uyumlu hale getirilmelidir. Bunun dışında, hızlı bir şekilde şuyulandırma çalışmaları yapılmalı, özel mülklerin kamulaştırılması ve yapılacak yatırımlar için Avrupa Birliği fonları, Fırat Kalkınma Ajansı, İl Özel İdaresi Kültür Varlıkları Katkı Payı ve özel sponsorluklardan kaynak sağlanmalıdır. Özellikle yapı ve imar çalışmalarında uzman ulusal ve uluslararası kuruluşların görüş ve bilimsel birikimlerinden yararlanılmalıdır. En önemlisi Elazığ Belediyesinin bir türlü anlayamadığımız bir şekilde bugüne kadar dışlandığı UNESCO sürecine sahip çıkmasını, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ nden UNESCO çalışmalarında sınır belirlemesi için eleman talep etmesini ve daha sonra “Alan Yönetimi” oluşturmasını bekliyoruz.  

GELECEĞİN SORUNU ÇEVRE VE GIDA
Dünya iklim değişiklikleri, toprakların ve ormanların korunması, su ve hava sorunları gıda üretiminin yetersiz ve tüketimin dengesizliğini tartışırken bunu etkileyen çevre sorunları ayrı bir gündem oluşturmaktadır. İnsanlığın doğaya verdiği zarar sonucu oluşan bu küresel tehlike kısaca “Doğal Kaynak Krizi” olarak tanımlanmaktadır. “Dünya Doğayı Koruma Birliği”nin“Kırmızı Liste”nde nesli tükenme tehlikesi ile karşı karşıya 28 bin türün 24 bininin tarım ve su ürünü olduğu yer almaktadır. Öte yandan dünyanın yüzde 70’ ini kapsayan denizlerde de ciddi bir tükenişle karşı karşıyayız. BM Gıda ve Tarım Örgütü’ ne göre balık sürülerinin yüzde 90’ ını tüketilmiş durumdadır. (1) Dünya Doğal Kaynaklar Enstitüsü’ nün hazırladığı rapora göre 17 ülkede aşırı düzeyde su sıkıntısının yaşandığı belirtilmektedir. Aynı kuruluş, su sorunu yaşayan dünya ülkeleri arasında Türkiye’ nin 32’ inci sırada yer aldığını ve topraklarımızın yarısında yüksek derecede su sıkıntısı olduğunu açıklamaktadır. (2) Sonuçta; gıda sorununun çözümünde çevrenin önemli bir rol oynadığı ortaya çıkmaktadır. Çizilen bu olumsuz tablonun akasında yatan çevre sorunlarından bir an önce kurtulmak için, özellikle doğanın ve suyun değerini anlamamız ve su tasarrufu yapmamız, çevre kirliliğini önlememiz, toprak ve orman kaybını azaltmamız ve en önemlisi ekilebilir tarım alanları oluşturmamız gerekir. Özetinde doğaya ve çevreye olabildiği ölçüde özen ve saygı göstermeliyiz. Dünyada olduğu gibi Türkiye’ nin de bundan sonra kuraklıkla ve aşırı sıcaklıklarla karşılaşacağı açıktır. Fırat nehrinden saniyede 1.500 metreküp su akarken Temmuz/2021’ de saniyede ancak 213 metreküp su aktığı tespit edilmiştir. Türkiye’ nin ana su kaynaklarından biri olan “Büyük Menderes”nehri “su riski taşıyan havza” olarak bugün can çekişmektedir. Bütün bunların sonucu olarak, dünyanın derin krizlerle karşı karşıya kalması kaçınılmaz gözüküyor. Bu krizlerde “Acıya dayanabilme yeteneği” fazla olan ülkeler başarıya ulaşabilecek, diğer ülkeler ise zarar görecektir. Diğer taraftan çevre sorunlarını ve rasyonel olmayan tarım politikalarından ötürü üretimdeki yetersizlik küresel gıda fiyatlarında artışa neden olmaktadır. Yine BM Gıda ve Tarım Örgütü’ nün raporuna göre Nisan/2022 ayında dünya gıda fiyatlarındaki yıllık artış yüzde 29.8 olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’ de ise TÜİK resmi verilerine göre gıda enflasyonu yüzde 89.1olmuştur. Yani Türkiye küresel gıda fiyat artışını 3’ e katlamıştır. Türkiye nüfusunun 85 milyon ve bunun üzerine 6-7 milyon göçmen ve ülkemize gelen turistlerle 120 milyon kişiye ulaşan bir nüfusun beslenmesi veya bir başka ifade ile doyurulması nedeniyle tüketim artarken üretimin yetersiz kalması, arz talep dengesizliği yaratmaktadır. Sonuçta fiyat artışları olmaktadır. Türkiye’nin üretimi kendine yetmediği için yıllardır gıda ithalatçısı konumuna düşmüştür. Bütün bu gelişmeler gıda fiyatlarının ucuzlamayacağını, çiftçinin tarımdan çekilmesi ile üretimin azalmasına yol açtığı ve ileride daha zor günlerin yaşanacağını ortaya koymaktadır. Bu gerçeklerden hareketle çevre ve gıda sorununun geleceğin en önemli gündemini oluşturacağı unutulmamalıdır. Kaynakça: Yücel Sönmez / Mayıs – 2022 Verda Özer / 2021

KENT MÜZESİ İÇİN NEYİ BEKLİYORUZ
Yıllardır kullanılmayan eski hükümet konağının “Kent Müzesi” olması için şehirde ortak bir görüş oluşmasını da dikkate alarak, söz konusu yapının kent müzesi haline getirilmesi için geçen yıl Mart ayında öneride bulunmuştuk. Kent müzesi olarak seçilen yapıların genellikle kent kimliğiyle özdeşleşen yapılar olmasından ötürü çoğunlukla eski belediye veya hükümet konutlarının bu amaçla seçildiklerini biliyoruz. Böylece kentsel mirasın ayağa kaldırılması ve geçmişte yaşanmış uygarlıklardan günümüze miras olarak kalan tarihi ve kültürel zenginlikleri bu sayede sergileme fırsatı mümkün olacaktır. Ancak aradan geçen bir buçuk yıl içerisinde bu konuda hiçbir adım atılmamış olması son derece üzücüdür. Oysa, şehrimiz onlarca uygarlığa ev sahipliği yapmış olmanın getirdiği zengin bir kültür ve bu kültürü yansıtan sayısız tarih ve kültürel mirası barındırmaktadır. Başka bir ifade ile yöremiz adeta tarih ve kültür fışkırmaktadır. Sıklıkla ifade ettiğimgibi, çok zengin bir tarihi ve kültürel varlığın üzerinde oturmak marifet değildir. Biz bugüne kadar bu hazinelerin değerini bilemediğimiz gibi, tanıtımında da başarılı olamadık. Marifet bu zenginlik üzerinden kendimize bir marka yaratabilmektir. Şimdi yeni bir fırsat yaratarak “Kent Müzesi” aracılığı ile bunu başarabiliriz. Zira, kent müzeleri, kentin tarihsel ve kültür birikimini sergilemek suretiyle yörenin tanıtımında önemli rol oynamaktadırlar. Bu sayede yörenin tarihi, sahip olduğumuz kültürel miras, lokal yaşamı, müziği ve folklörü, sanatsal değerleri, mutfağı, doğal güzellikleri ortaya konulacaktır. Bizim gibi hikayesi çok, tarihi ve kültürel zenginliği olan yöreler için kent müzelerini bir fırsat olarak görüyoruz. Özellikle birçok hikayemiz bu sayede tozlu raflardan çıkacak ve dünyanın gözü önünde sergilenme şansı bulacaktır. Bu konuda adım atmak için daha neyi bekliyoruz. Türkiye’ de eşi ve benzeri müzeleri ile Eskişehir’ i ve Gaziantep’ i neden örnek almıyoruz. Yanıbaşımızdaki Malatya’ ya niye bakmıyor ve ders çıkartmıyoruz. Kent müzeleri, sadece kentlerin hafızası, geçmişi değil, aynı zamanda geleceğidir. Bu nedenle başvurulacak önemli bir kaynaktır. Hafızasını kaybeden biri gibi, geçmişiyle bağını koruyamayan bir kent de, kim olduğunu, nereden geldiğini ve neler yaşadığını hatırlayamaz.Sonuçta bilinçsiz ve kimliksiz bir hale dönüşür.(*) Bu nedenlerden ötürü daha önce Sayın Valilerimize yaptığımız çağrıyı bir kez daha tekrarlamak istiyor ve bu şehrin de bir “Kent Müzesi”ni hak ettiğini ve bir an önce bu projenin hayata geçirilmesini arzu ediyoruz. Bu sayede bugüne kadar, anlatamadığımız ve tanıtamadığımız tarihi ve kültürel envanterimizi sergileme fırsatı yakalamış olacağız. Her kesimin ortak görüşü de alınmış iken, daha fazla zaman kaybetmeden bu fırsatın değerlendirilmesi iyi olacaktır. Kaynakça : (*) Çekül Vakfı – Kent Tarihi Müzeleri ve Arşivleri

MARKA ŞEHİR OLMAK
Şehirler kendilerini ancak markalaşma özellikleri ile tanıtabilecekleri için öncelikle “Marka Şehir”intanımı ve özelliklerini anlatmak istiyoruz. “Sahip olduğu konum, mimari, tarih, alt yapı, ulaşım, güvenlik, ticaret, kültür ve benzeri özellikleri ile kendisine benzer ya da rakip şehirlerden olumlu yönde ayrışarak çekim merkezine dönüşebilen şehirler” marka şehir olabilecektir tanımı bir çok özelliği taşımasından ötürü doğru bir anlatım olarak kaynak çalışmalarda yer almaktadır. Günümüz dünyasında birçok ülkenin başkentinin o ülkenin en fazla marka değerini taşıdığını, bu nedenle Londra, Paris ve Roma gibi şehirlerin marka şehir olduklarını görüyoruz. Bunun yanısıra birçok şehir de sırf konumları, tarih, sanat ve kültür özellikleri nedeniyle marka haline gelmektedirler. Örneğin; İstanbul gibi Avrupa ve Asya kıtalarının birleştiği, içinden eşsiz bir güzellikte boğaz geçen ve üç imparatorluğun başkenti olmuş bir şehir insanlar için her zaman çekim merkezi olmuş ve marka şehir haline gelmiştir. Çekim merkezi olma özellikleri nedeniyle marka değeri yaratan şehirler bu farklılıklarından ötürü yerli ve yabancı turist ve yatırımcıları çekerek şehrin gelir ve yaşam kalitesinin artmasına katkı yaratmaktadırlar. Zira bu şehirlerin sunduğu, diğer şehirlerde olmayan ve rekabet avantajı sağlayan özellikler insanlar üzerinde pozitif bir şehir algısı yaratmakta ve o yerin çekim merkezi olmasını sağlamaktadır. (*) Bu genel tanımdan sonra Elazığ’ ın ne ölçüde marka şehir özelliği taşıdığını ve bu kapsam içinde değerlendirilebilme şansını incelemek istiyoruz. Şehrimiz çok sayıda uygarlığın yaşadığı bir yörede bulunması nedeniyle çok önemli tarihi ve kültürel varlığa sahiptir. Harput 4 bin yıllık tarihi geçmişi ve sahip olduğu kültür zenginliği ile adeta bir açık hava müzesi konumundadır. Bu özellikleri nedeniyle Harput “UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi”ne kabul edilerek insanlığın ortak mirası haline gelmiştir. Elazığ ve ilçeleri bölgede yaşayan eski kültür ve uygarlıkların izlerini taşıyan yüzlerce tarihi ve kültürel eseri barındırmaktadır. Bu farklı konumu ve barındırdığı zengin değerler nedeniyle şehrimiz cazibe merkezi özelliklerini taşımakta ve marka şehir olma kriterlerine sahip bulunmaktadır. Bunun yanısıra sanat ve kültür zenginliğimiz içinde önemli bir yeri olan Harput musikisinin çok sesli senfonik orkestraya uyarlanması ile ortaya çıkan “Harput Senfonisi” eseri de şehrimizin marka değeri özelliğine önemli bir katkı sağlayacaktır. Elazığ’ın sahip olduğu bu özellikler gözönünde bulundurulduğunda diğer şehirlerimize göre bir farklılık yarattığı ve olumlu yönde onlardan ayrıştığı görülmektedir. Bu nedenle “Turizm ve Kültür” kenti olmayı haketmektedir. Farklı kültürlere ve tarihi değerlere sahip olmanın yanında önemli doğal güzelliklere ve kültürel birikime sahip olan şehrimizin “marka kent” olması için bugüne kadar neden beklediğimizi anlayamıyoruz. Daha fazla zaman kaybetmeden bu konuda ortak bir proje geliştirilmesini öneriyoruz. Bu projede Valilik, Belediye, Üniversite, Ticaret ve Sanayi Odası ile STK’ların yer almalarını, kent konseyinin de bu olayı gündeme almasını ve şehrimizin tanıtımında markalaşmaya önem verilmesini arzu ediyoruz. Daha öncede yazdığım ve sıkça gündeme getirdiğim gibi, bu zengin tarih ve kültürel varlığın üzerinde oturmak marifet değildir. Önemli olan sözkonusu bu hazineyi ülkemize ve dünyaya tanıtıp, bu değerler üzerinden kendimize bir marka yaratmaktır. Şehirler kendilerini ancak markalaşma özellikleri ile tanıtabilecekleri için öncelikle “Marka Şehir”intanımı ve özelliklerini anlatmak istiyoruz. “Sahip olduğu konum, mimari, tarih, alt yapı, ulaşım, güvenlik, ticaret, kültür ve benzeri özellikleri ile kendisine benzer ya da rakip şehirlerden olumlu yönde ayrışarak çekim merkezine dönüşebilen şehirler” marka şehir olabilecektir tanımı bir çok özelliği taşımasından ötürü doğru bir anlatım olarak kaynak çalışmalarda yer almaktadır. Günümüz dünyasında birçok ülkenin başkentinin o ülkenin en fazla marka değerini taşıdığını, bu nedenle Londra, Paris ve Roma gibi şehirlerin marka şehir olduklarını görüyoruz. Bunun yanısıra birçok şehir de sırf konumları, tarih, sanat ve kültür özellikleri nedeniyle marka haline gelmektedirler. Örneğin; İstanbul gibi Avrupa ve Asya kıtalarının birleştiği, içinden eşsiz bir güzellikte boğaz geçen ve üç imparatorluğun başkenti olmuş bir şehir insanlar için her zaman çekim merkezi olmuş ve marka şehir haline gelmiştir. Çekim merkezi olma özellikleri nedeniyle marka değeri yaratan şehirler bu farklılıklarından ötürü yerli ve yabancı turist ve yatırımcıları çekerek şehrin gelir ve yaşam kalitesinin artmasına katkı yaratmaktadırlar. Zira bu şehirlerin sunduğu, diğer şehirlerde olmayan ve rekabet avantajı sağlayan özellikler insanlar üzerinde pozitif bir şehir algısı yaratmakta ve o yerin çekim merkezi olmasını sağlamaktadır. (*) Bu genel tanımdan sonra Elazığ’ ın ne ölçüde marka şehir özelliği taşıdığını ve bu kapsam içinde değerlendirilebilme şansını incelemek istiyoruz. Şehrimiz çok sayıda uygarlığın yaşadığı bir yörede bulunması nedeniyle çok önemli tarihi ve kültürel varlığa sahiptir. Harput 4 bin yıllık tarihi geçmişi ve sahip olduğu kültür zenginliği ile adeta bir açık hava müzesi konumundadır. Bu özellikleri nedeniyle Harput “UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi”ne kabul edilerek insanlığın ortak mirası haline gelmiştir. Elazığ ve ilçeleri bölgede yaşayan eski kültür ve uygarlıkların izlerini taşıyan yüzlerce tarihi ve kültürel eseri barındırmaktadır. Bu farklı konumu ve barındırdığı zengin değerler nedeniyle şehrimiz cazibe merkezi özelliklerini taşımakta ve marka şehir olma kriterlerine sahip bulunmaktadır. Bunun yanısıra sanat ve kültür zenginliğimiz içinde önemli bir yeri olan Harput musikisinin çok sesli senfonik orkestraya uyarlanması ile ortaya çıkan “Harput Senfonisi” eseri de şehrimizin marka değeri özelliğine önemli bir katkı sağlayacaktır. Elazığ’ın sahip olduğu bu özellikler gözönünde bulundurulduğunda diğer şehirlerimize göre bir farklılık yarattığı ve olumlu yönde onlardan ayrıştığı görülmektedir. Bu nedenle “Turizm ve Kültür” kenti olmayı haketmektedir. Farklı kültürlere ve tarihi değerlere sahip olmanın yanında önemli doğal güzelliklere ve kültürel birikime sahip olan şehrimizin “marka kent” olması için bugüne kadar neden beklediğimizi anlayamıyoruz. Daha fazla zaman kaybetmeden bu konuda ortak bir proje geliştirilmesini öneriyoruz. Bu projede Valilik, Belediye, Üniversite, Ticaret ve Sanayi Odası ile STK’ların yer almalarını, kent konseyinin de bu olayı gündeme almasını ve şehrimizin tanıtımında markalaşmaya önem verilmesini arzu ediyoruz. Daha öncede yazdığım ve sıkça gündeme getirdiğim gibi, bu zengin tarih ve kültürel varlığın üzerinde oturmak marifet değildir. Önemli olan sözkonusu bu hazineyi ülkemize ve dünyaya tanıtıp, bu değerler üzerinden kendimize bir marka yaratmaktır. Kaynakça (*)Müyesseroğlu E./Nisan-2019  

YENİ SPOR YASASI
7405 Sayılı yeni spor yasası TBMM’ de kabul edilerek 26 Nisan 2022 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Yeni yasa ile spor kulüpleri dernek statüsünden çıkıp “spor anonim şirketi”ne dönüşecektir. Kurulacak olan anonim şirketin ödenmiş sermayesi 1 milyon liradan az olmayacaktır. Yeni yasa spor kulüpleri, spor anonim şirketleri ve spor federasyonlarının kuruluşu, organları, gelir ve giderleri, bütçe ve harcama esasları, görev, yetki ve sorumlulukları, denetimleri, bunlara yapılacak her türlü yardımın şekil ve şartlarını düzenlemektedir. Yapılan değişiklikle spor kulüpleri ve spor anonim şirketleri için “denk bütçe” sistemi getirilmekte, spor kulüplerinin önceki yıl brüt gelirlerinin en fazla yüzde 10’ una kadar borçlanmaları, uzun vadeli ve sağlıksız borçlanmanın önüne geçilmesi sağlanacaktır. Ayrıca spor kulüpleri genel kurul kararı gerekmeksizin bir önceki hesap döneminde gerçekleşen brüt gelirlerinin en fazla yüzde 25’ini temlik edebileceklerdir. Bundan sonra spor kulüplerinin 7 bin liranın üzerindeki ödeme ve tahsilatlarını, bankalar, finansal kuruluşlar veya PTT aracılığıyla yapmaları zorunlu hale getirilmiştir. En önemlisi spor kulüpleri yöneticileri spor anonim şirketinin oluşacak zararlarından müteselsil sorumlu olacaklardır. 7405 Sayılı spor yasasının spor kulüpleri için getirdiği yeni düzenlemelerden önemli bir kısmını şu şekilde özetlemek mümkündür. Daha önce de belirttiğimiz gibi, yasa ile getirilen en önemli değişiklik spor kulüplerinin dernek statüsünden çıkartılıpspor anonim şirketi haline getirilmeleridir. Türk Ticaret Kanunu’ na göre kurulacak ve tüzel kişilik kazanacak anonim şirketler, Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından tescil edilmeleriyle spor anonim şirketi vasfını kazanacaktır. Şirketin tescil başvurusu bakanlık tarafından 30 gün içinde karara bağlanacaktır. Spor kulüpleri mevcut aktif ve pasif varlıklarını bir bütün olarak kurulacak şirkete sermaye olarak koyabilecek veya devredebileceklerdir. Kurulacak spor anonim şirketinin hisselerinin nama yazılı olması zorunludur. Spor anonim şirketi karından kuruculara, yönetim kurulu üyelerine ve diğer kimselere herhangi bir menfaat sağlamayacaktır. Spor kulübüne üyelik için özel koşullar aranmayacak, kişilerin fiil ehliyetine sahip olmaları yeterli olacaktır. Spor kulüpleri, ilk genel kurul toplantısının kanunda öngörülen sürede yapılmaması, zorunlu organların ve yönetim kurulunun oluşturulmaması, olağan genel kurul toplantısının iki kez üst üste yapılamaması durumunda kendiliğinden sona erecektir. Bu hallerden en az biri gerçekleşirse, bakanlık ve spor kulübünün herhangi bir üyesi spor kulübünün sona erdiğinin tespitini mahkemeden isteyebilecektir. Genel Kurul her zaman spor kulübünün feshine karar verebilecektir. Spor kulüplerinin idari ve mali her türlü işlem ve faaliyetleri Gençlik ve Spor Bakanlığınca denetlenecektir. Bu denetim bağımsız bir denetim kuruluşuna da yaptırılabilecektir. Geçiş hükümleriyle ilgili kanunun Geçici 1’ nci maddesine göre; spor kulüplerinin bu tarihten itibaren en geç bir yıl ve ek olarak verilen altı aylık süre içinde tüzükleri ile idari ve mali yapılarını bu kanun hükümlerine uygun hale getirmeleri, daha önce kurulan ve spor alanında faaliyet gösteren anonim şirketlerin de en geç bir yıl ve ek olarak verilen altı aylık süre içinde spor anonim şirketi haline gelmeleri gerekmektedir.   Yeni yasa ile yürürlüğe konulan değişikliklerin, özellikle gelir gider dengesi ve kulüplerin borçlanmasına getirilen sınırlama ile yöneticilerin sorumluluğuna ilişkin hükümlerin çok önemli olduğu görüşündeyiz.

TARIMDAKİ İTHALAT YANLIŞIMIZ
Gıda sektörünün iki önemli üreticisi olan Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş, başta buğday olmak üzere ayçiçeğinden hububata pek çok tarım ürününde dışa bağımlılığımızı ve dünyanın 126 ülkesinden yaptığımız 133 çeşit gıda maddesi ile ilgili ithal tablomuzu yeniden tartışmaya açtı. Daha önce başta tahıl olarak kendi kendine yeten ve dünya üzerinde tarım ürünleri ithal etmeyen sadece yedi ülkeden biri olan ülkemiz şimdi, portakaldan mercimeğe, pirinçten peynire ve patatese kadar, soğan, buğday, arpa, mısır, kuru baklagiller (mercimek, nohut, fasulye), ceviz, badem, ayçiçeği tohumu ithal eder hale geldi. 2021 yılında tarım ve gıda alanında 17,2 milyar dolarlık ithalat gerçekleştirilmiştir. Oysa, iki yıl öncesine kadar tarım ve gıda ürünleri ithalatımız 11-12 milyar dolar idi. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, Türkiye olarak dünyanın 126 ülkesinden çok sayıda tarım ürünü ithal ediyoruz. Kosta Rika’ dan kavun, İran’ dan karpuz, İspanya’ dan marul ve kereviz, İtalya’ dan ıspanak, Çin’ den sarımsak, Sri Lanka’ dan çay, Kanada’ dan mercimek, Brezilya’ dan soya fasulyesi, Ekvator ve Kosta Rika’ dan muz, beğenmediğimiz Irak’ tan yumurta alıyoruz. Ayrıca birçok ülkeden canı hayvan ve et ithal ediyoruz. 2021 yılında en fazla ithalat yaptığımız ülkeler, 3.912 milyon dolar ile Rusya, 1.491 milyon dolar ile Brezilya ve 1.438 milyon dolar ile Ukrayna olmuştur. Türkiye’ nin en çok ithalat yaptığı ülkeler arasında ABD 959 milyon dolar ile bu üç ülkeyi izlerken, Malezya 873 milyon dolar ile en çok ithalat yapılan 5’ inci ülke olmuştur. Bu beş ülkeden yapılan ithalat, toplam ithalatın yüzde 50.5’ ini oluşturmaktadır. İthalatta öne çıkan ürünler ise buğday, ham ayçiçeği yağı ve arpa, soya fasulyesi, kahve, tütün, arpa ve dane mısır olmuştur. (1) Verilere göre, 2021 yılında 4.8 milyar dolar hayvan yemi, 3.1 milyar dolar bitkisel yağ, 2.6 milyar dolar un, 706 milyon dolar kakao ve çikolata, 513 milyon dolar tütün ve mamülleri ithal ederek en çok ithalat yapılan sektörler olarak öne çıkmıştır. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, 2002 yılında 41 milyon 196 bin hektardan tarım arazisi büyüklüğümüz 2021 yılında 38 milyon hektara düşmüştür. Özetle yaklaşık 4 milyon hektarlık tarım alanını yok pahasına kaybetmişiz. (2) Aynı anda dört mevsimi yaşayabilen az bulunur bir coğrafyaya sahip olan ülkemizin tarım sektöründe yaşadığı ve içine düştüğü bu durum ne acıdır ki, bu konudaki beceriksizliğimizin ve uyguladığımız yanlış tarım politikalarının bir sonucudur. Tarım Bakanlığı’ nda yaşanan değişimin ardından; garanti alım modeli, bölgesel üretim planlaması, girdi fiyatlarına karşı yeni desteklerin verilmesi gibi projelerin yanısıra “kendine yeter ülke konumu”nun sağlanması için yeni seçeneklerin gündeme gelmesi son derece önemlidir. Böylece üreticinin korunması ve kar ettirici modellerin devreye sokulması ve çiftçiye alım garantisi verilerek üretimin arttırılması mümkün olacaktır. Önümüzdeki 10 yılda kendi yediğini üretebilen ülkeler ayakta kalabilecektir. Parası olanın bile gıdaya ulaşamayacağı, bir başka ifade ile tarım ürünü satın alamayacağıyeni bir dünya düzeninin geleceğinden söz ediliyor. Bu nedenle önümüzdeki süreçte en önemli sektörün “Tarım Sektörü” olacağı belirtilirken, tarım arazileri önümüzdeki yıllarda en kıymetli varlık olacak gibi görünüyor. Kaynakça : TGDF, TÜİK (ÖTS), Tarım ve Orman Bak. B. Sayime

VERGİNİN ADALETSİZ YÜZÜ
Son yirmi yıllık süreçte tahsil edilen vergi gelirlerine baktığımızda; bunların yaklaşık yüzde 29,2 – 32,7 bölümünün gelir ve kurumlar gibi “dolaysız vergiler” den, yaklaşık yüzde 70,8 – 67,3 bölümünün ise özel tüketim (ÖTV) ve katma değer (KDV) gibi harcamalar üzerinden alınan “dolaylı vergiler” den oluştuğunu görmekteyiz. Dolaylı vergiler, yansıtılması kolay vergilerdir. Katma değer vergisi (KDV) özel tüketim vergisi (ÖTV), gümrük vergileri, banka ve sigorta muameleleri vergisi (BSMV), dolaylı vergiler içinde yer almaktadır. Kazanç veya gelir yerine, harcamalar üzerinden alınırlar. Dolayısıyla dolaylı vergilerde vergiyi yüklenenin gelir düzeyi ve kişisel özellikleri dikkate alınmaz. Dolaysız vergiler ise kişilerin gelir veya kazançları üzerinden alınan vergilerdir. Gelir ve kurumlar vergileri dolaysız vergilere örnektir. Genel olarak dolaysız vergilerin, dolaylı vergilere oranla daha adil oldukları kabul edilmektedir. Bunun nedeni ise dolaysız vergilerin kişilerin ekonomik gücüne göre alınmasıdır. 1998 yılında vergi yapımız yüzde 56,2 dolaylı, yüzde 43,8 dolaysız vergilerden oluşmakta iken 2020 yılında dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı yüzde 66,8 olmuştur. 1998 – 2020 döneminde dolaylı vergilerin oranının yüzde 70’ in üzerine çıktığı yıllar da olmuştur. Bu durum ülkemizin KDV ve ÖTV başta olmak üzere dolaylı vergilere dayalı bir vergi sistemine dönüştüğünü göstermektedir. Bu haliyle vergi sistemimizde genel olarak kolaycılık tercih edilmiş ve adaletsiz bir yapıya dönüşmüştür. (*) Gelir üzerinden alınan ortalama yüzde 30’ luk bölümün içinde gelir vergisinin payı yüzde 20 dolaylarında, kurumlar vergisinin ise yüzde 10’ dur. Her 100 TL verginin 20 Tl’ si gelir vergisi ve bu 20 TL gelir vergisinin 14 TL’ si de ücretlilerin ödediği gelir vergisinden ibarettir. En son 2021 yılında tahsil edilen vergi gelirleri içinde ücretlilerden kesinti yoluyla alınan gelir vergisi yüzde 17,3, bunun dışında beyana dayanan gelir vergisinin oranı ise sadece yüzde 1,2 gibi çok düşük bir düzeyde gerçekleşmiştir. Bu durum yıllardır gelir vergisinin yaklaşık yüzde 90’ nın ücretliler tarafından ödendiğini göstermektedir. OECD ülkelerinde toplam gelir içinde kurumlar ve gelirlerden alınan dolaysız vergilerin oranı yüzde 52, KDV ve ÖTV gibi tüketimden alınan dolaylı vergilerin oranı yüzde 48’ dir. Oysa, Türkiye’ de durum tam tersine dolaylı vergi oranı yüzde 67, dolaysız vergi oranı ise yüzde 30’ dur. Bu da yetmezmiş gibi gelir ve kurumlar mükellefleri için son 20 yılda 12 kez vergi affı getirilmiştir. Gelir ve kurumlar vergilerindeki bu düşük beyanların yanı sıra, son yıllarda vergi listelerinde ilk sıralarda yer alan rekortmenlerin adını gizlemeleri, 2020 yılı takvim yılı sonuçlarının halen açıklanmamış olması bir başka çelişki olarak gündeme gelmektedir. Kaynakça : (*) Bingöl O. - 2021

NASIL BİR BELEDİYECİLİK
Yaşadığımız kışın son aylarında Türkiye’ yi esir alan kar yağışı ve ağır kış koşulları belediye hizmetlerinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gündeme getirdi. Daha önce “Sosyal Belediyecilik” ve “Akıllı Belediyecilik ve Akıllı Şehir” başlıkları ile yazdığım yazılarda; Halka yakın olmalarından ötürü belediyelerin sosyal politika uygulamalarının önemli olduğuna, İnsanların mutlu, huzurlu ve güvenli bir şekilde ve refah ortamında yaşamalarının sağlanmasına, Böylece verilecek hizmetlerle daha iyi bir yaşam standardı oluşturulmasının hedeflenmesine, Teknolojiyi daha etkin kullanarak dinamik ve etkin bir şehir vizyonu yaratılmasına, Sonuç olarak, “insanı merkeze alan” bir belediyecilik anlayışına, değinmiştim. Bütün bunların hayata geçirilmesi, halkın memnun ve mutlu edilmesi ancak ve ancak halkla bütünleşmek ve halkın sorunlarına dokunmakla mümkün olabilecektir. Bunun yolunun da “toplumcu belediyecilik” anlayışı ve uygulamasından geçeceği görüşündeyiz. Sosyal belediyeciliğin yoğun bir biçimde uygulandığı 19’ uncu yüzyıl belediyeciliğini incelediğimizde; 1890-1940 yılları arasında İngiltere’ de belediye iktisadi girişimleri oluşturulduğunu, gaz, su, ulaşım, aydınlatma, sağlık vb. kuruluşlarla halka hizmet verildiğini görmekteyiz. Buna benzer olarak İtalya’ da belediye konutları, ekmek fabrikası, balık pazarı gibi örnekler uygulanmıştır. Diğer ülkelerde ise, halka sosyal yardım birimleri, çocuk ve yaşlılara sübvansiyonlar, kreşler, burslar, halk sağlığı kuruluşlarından oluşan örnekler yer almaktadır. Ülkemizde ise1970’li yıllarda yoğun bir şekilde halka dokunan belediyeciliğe tanık olmaktayız.(*) Onlarca yıl önce dünyamızda yapılan bu uygulamaların günümüzde daha iyi ve farklı boyutlarda niye bizim yapamadığımızı sorgulamamız gerekir. Bu nedenle özellikle sosyal içerikli projelerin hayata geçirilmesine öncelik verilmesini arzu ediyoruz. Bunun ilk adımı olarak, kadınların meslek sahibi olmalarını ve ekonomik hayata katılımlarının sağlanması için kurs ve etkinlikler düzenlenmesi, kırsal arazilerin tarıma açılması ve tarımsal üretimin halka ulaştırılmasıgibi örnekleri gösterebiliriz. Bütün bunların dışında önemli bir eksikliğimiz bugüne kadar şehrimizi yeteri kadar tanıtamamış olmamızdır. Ne yazıktır ki, sahip olduğumuz ancak değerini bir türlü anlayamadığımız tarihi ve kültürel zenginliğimizi değerlendirme becerisini gösteremedik.İlgililerin bu fırsatı ne zaman kullanacaklarını doğrusu merak ediyoruz. Oysa, marifet bu hazineye sahip olmak değildir. Önemli olan bu varlıklarımızı ülkeye ve dünyaya tanıtmak ve bu değerler üzerinden kendimize katma değer yaratmaktır. Bu nedenle Harput’ un UNESCO sürecinin bir fırsat olarak değerlendirilmesini, sanat ve kültür içerikli etkinliklerle şehrimizin tanıtımına öncelik verilmesini arzu ediyoruz.  Kaynakça :  (*)  S.Sezgin – Canbulut T. / Toplumcu Belediyecilik (Sayfa 27)

ELAZIĞ VAKFI'NIN YURT DIŞI ATAĞI
Ankara'da faaliyetlerini sürdüren Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı'nın Elazığ’ın her alandaki gelişimine katkı sunma çabaları devam ediyor. Harput'un UNESCO dünya mirası listesine alınması, Harput Senfonisi, turizm acentalarına Elazığ'ı tanıtım, kariyer günleri kapsamında Gönül Talu ve Prof. Dr. Canan Karatay'ın Elazığ'a davet edilmesi, Ankara'daki Elazığlı üniversiteli geçlerimize karşılıksız burs, Ankara'da iş insanlarıyla ve meslek gruplarıyla toplantılar, Elazığ'ın tarihi ve turistik yerlerinin bir THY dergisi olan Skylife'da yayınlatılması ile Ankara'da Çayda Çıra parkı gibi birçok projelere imza atan Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı, Elazığ'ın ekonomik ve kültürel gelişimine yeni projelerle destek vermeye devam ediyor. Geleneksel musikimizi çok sesli senfonik olarak icra edilmesini sağlayan Harput Senfonisi eseri 15 Eylül 2022 tarihinde Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de sahnelenmesi projesi ile Ekim ayında da Ankara’da yabancı misyon şeflerine musikimizi tanıtacak konser projesi, Dışişleri Bakanlığımızdan onay aldı. Bu kapsamda Dışişleri Bakanlığı Yurt Dışı Tanıtım ve Kültürel İşler Genel Müdürlüğü tarafından Sayın Bakan Mevlüt ÇAVUŞOĞLU’na sunulan projeler Bakan tarafından büyük bir beğeniyle karşılanmış ve bu konuda Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı ile ortak çalışma ve planlaması kararı verilmiştir. Genel Müdür-Helsinki Büyükelçisi Deniz ÇAKAR ve Genel Müdür Yardımcısı Umut ACAR ile bir araya gelen Vakıf Yönetim Kurulu şehrimizin tanıtımına büyük katkı sağlayacak olan projelerin planlaması çalışmalarına başladı.  ÇAKAR: “ELAZIĞ-HARPUT MUSİKİSİNE AŞİNAYIM” Büyükelçi Deniz Çakar, Elazığ-Harput musikisine aşina olduğunu hatta üniversite yıllarında Çayda Çıra ekibinde yer aldığını belirterek tarihi derinliği olan ve kültürel açıdan önemli bir şehrimize destek olmaktan onur duyduklarını ve Sayın Bakan Çavuşoğlu'nun da programı müsait olması takdirde gerek Azerbaycan'a gerekse de Ankara'daki konsere katılacağını hatta bazı önerileri olduğunu da belirtti. ÇAĞLAR: “VAKIF OLARAK HEDEFİMİZ, HARPUT SENFONİSİ'NİN AVRUPA'DA ÖZELLİKLE DE ALMANYA'DA İCRA EDİLMESİ” Vakıf Başkanı Mehmet Çağlar ise toplantıda Elazığ'ın her alandaki gelişiminin kendilerini çok mutlu ettiğini ve söz konu projelerinin Dışişleri Bakanlığı tarafından onaylanması ve Bakanlığın himaye ve öncülüğünde olmasının resmi bir hüviyet kazandırdığını ifade ederek şöyle devam etti. Gerek Azerbaycan'daki konser ve gerekse de Ankara'da yabancı misyon şeflerine düzenlenecek konserin duyurulmasının ve davetlerinin Dışişleri Bakanlığımız ve Büyükelçiliğimiz aracılığıyla yapılması çok önemli. Başta Sayın Bakan Mevlüt Çavuşoğlu'na ve Yurt Dışı Tanıtım ve Kültürel İşler Genel Müdürlüğüne desteklerinden dolayı teşekkür ediyoruz. Vakıf olarak hedefimiz, Elazığ'ın tanıtımına büyük katkı sağlayacak yurt dışı projelerine Harput Senfonisi'nin Avrupa'da özellikle de Almanya'da icra edilmesinin de planlamalarını yapmaktayız dedi.    

AVRUPA BİRLİĞİ'NİN KARNESİ
İkinci Dünya savaşından sonra bir araya gelen Avrupa, barışın sağlanması, ekonomik ve siyasi alanda bir işbirliği kurulması amacıyla bir güç birliği oluşturmayı hedeflemiştir. Bu doğrultuda, Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, İtalya ve Lüksemburg tarafından 1951 ve 1957 yıllarında imzalanan antlaşmalarla Avrupa Ekonomik Topluluğu kurulmuştur. Altı üye ile kurulan topluluk günümüze kadar geçen süre içinde ve değişik tarihlerde yeni üyelerin katılımı sonucu 27 üyeden oluşan bir birlik haline dönüştü. Avrupa Birliği bugün 450 milyon kişiyi temsil etmektedir. Avrupa Birliği (AB), 7 Şubat 1992 tarihinde imzalanan “Maastrich Antlaşması”ile yürüyüşe başlamış ve aradan geçen 30 yıllık süreçte ekonomik bütünleşmenin yanı sıra, dış politika, güvenlik, adalet ve iç işleri alanlarında birliktelik oluşturmuştur. En önemlisi ortak para birimi EURO uygulamasına geçilmiş, bunun dışında AB vatandaşlarına bir başka AB ülkesine yerleşme, çalışma, eğitim alma, sosyal haklardan yararlanma, oy kullanma ve aday olma haklarını sağlaması olmuştur. Sonuçta AB bu ortaklıkla, serbest ticaret alanı, gümrük birliği, ortak pazar, parasal birlik ve ekonomik birlik olmak üzere beş kategoride işbirliği gerçekleştirilmiştir. (1)  Birliğin bugün karşı karşıya olduğu sorunların yanı sıra antlaşmanın artı ve eksileri tartışılmaktadır. Uzmanlara göre; Maastrich Antlaşmasının en büyük başarısı “Ekonomik ve Parasal Birlik”tir. 2002 yılında dolaşıma sokulan Euro bugün dünyada dolar ile birlikte en fazla kullanılan para birimi haline gelmiştir. Maastrich Antlaşması’ nın ikinci önemli başarısı, bugün halen uygulanmakta olan Avrupa Vatandaşlığı kimliğidir. Antlaşmanın bir diğer başarısı adalet ve iç işleri alanlarındaki işbirliği sağlanması ve uygulanmasıdır. Buna karşın AB tam anlamda adil ve işleyen bir göç ve iltica politikası uygulayamadı. Maastrich Antlaşmasının ve AB’ nin bir diğer önemli başarısızlığı, gerçek anlamda bir ortak dış ve güvenlik politikasının hayata geçirilememesidir. Bunun dışında AB’ nin son yıllarda yaşadığı sorunlardan biri de İngiltere’ nin üyelikten (Brexit)çıkmasıdır. Bu durum birliğin tarihinde aldığı en önemli darbelerden biri olmuştur. (2) Türkiye ile AB arasındaki ilişkilere gelince, 1963 yılında imzalanıp 1964 başında yürürlüğe giren Ankara Antlaşması’ yla Türkiye’ ye “Ortak Üye” statüsü tanınmıştır. 1970 yılında imzalanıp 1973’ te yürürlüğe girmiş olan “Katma Protokol” AB ile ilişkilerimizi belirleyen ikinci önemli belgedir. 1987 yılında tam üyelik başvurusunun yapılmasıyla AB macerasında yeni bir döneme girilmiştir. Bu başvuruya AB yetkililerince Türkiye’ nin tam üyelik için bir kısım uyum sorunlarının aşılması gerektiği bildirilmiştir. Maastrich kriterleri açısından, enflasyon düzeyi, Gayrisafi Yurtiçi Hasıla içindeki kamu borçları oranı, bütçe açıkları, faiz oranları, rekabet ve fiyat istikrarı, kişi başına gelir gibi ekonomik göstergeler ve bunun dışında siyasal ve hukuksal alanlardaki disiplin ve iyileştirme koşullarına Türkiye’ nin uyum göstermemesi üyelik seyrini olumsuz yönde etkilemektedir. Bun nedenle bundan sonra Türkiye’ nin üyelik sürecinin ne olacağı belli olmadığı gibi zaman içinde nasıl çözüleceği de sorun olmaya devam edecektir. Kaynakça : www.ab.gov.tr Nilgün Arısan Eralp/2022

TARIMA YENİ ARAZİ KAZANDIRMAK
Daha önce tarım sektörü ile yazdığım birçok yazıda Önümüzdeki yıllarda tarım arazilerinin en değerli varlık olacağına, Ülkemizde tarımla uğraşan nüfus sayısının her geçen gün azaldığına, En önemlisi tarım arazilerinin amacı dışı kullanılmasının önüne geçilmesine, Elazığ’ da tarım arazilerinin çok küçük ve parçalı olduğu, ildeki tarım arazilerinin yüzde 70’ inden fazlasının 50 hektarın altında büyüklüğe sahip olduğuna, Tarımsal üretimin yaygınlaştırılması ve tarım alanlarının çoğaltılması, bu sorunun aşılması için Hazineye ait arazilerinin tarım sektörüne tahsis edilmesine, Öncelikle tarım sektörünün yeni teşviklerle özendirilmesine, değinmiştim. Bu arada 16 Eylül 2020 tarih ve 31246 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 400 sıra nolu Milli Emlak Genel Tebliği ile Hazine arazilerinin tarım sektörüne tahsis edileceğini duyurmuştum. Bu fırsatın iyi değerlendirilmesi ve sistemin yeni aktörü olarak gençlerin ve özellikle kadın girişimcilerimizin öne çıkarılması, örgütlenmesi ve desteklenmesini önermiştim. Geçen günlerde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Sayın Murat Kurum, yaklaşık 55 bin çiftçiye toplam 595 milyon metrekare yüzölçümlü Hazine arazisini verdiklerini açıkladı. 2022 yılında çok daha büyük oranda Hazine arazilerini tarımın her türü için çiftçinin kullanımına açılacağını belirtti. Ayrıca “ Tarım Arazilerinin Kullanımının Etkinleştirilmesinin Desteklenmesi” ne ilişkin kararla, İl Tarım ve Orman Müdürlükleri tarafından hazırlanan, Tarım ve Orman Bakanlığı’ ncaonaylanan projelere, toplam bedelinin azami yüzde 75’ i kadar hibe sağlanacağı duyuruldu. Günümüzde tarımda yaşadığımız sorunların başında her geçen gün ekilebilir alanların ve tarımla uğraşan nüfusun önemli ölçüde azalması gelmektedir. Ekilebilir alanlar 23.7 milyon hektardan 19.5 milyon hektara gerilediği, aynı şekilde tarımda istihdam edilen kişi sayısının son 15 yılda, yüzde 45-50 azaldığı açıklanıyor. (*) Toprağı üretemediğimize göre, onu korumalıyız. Özellikle ona ucuz sanayi malı olarak bakılmaması ve tarım dışı kullanımına izin verilmemesi gerekmektedir. Ayrıca boş bırakılan atıl arazilerin ve Hazine’ ye ait arazileri hibe verilmesi tarım sektörü için müjde niteliğindedir. Tarım politikasının yeniden masaya yatırılması ve dünya ülkelerinin tarımsal faaliyetleri azaltması ülkemiz için bir fırsat olarak değerlendirilmelidir. Unutulmamalıdır ki, gıda silah kadar önemli hale gelmiştir. Tarım ve gıdaya sahip olan dünyada da söz sahibi olacaktır. Sonuç olarak; gündeme gelen yeni teşvik desteklerini de dikkate alarak  Elazığ’ da öncelikle “Tarım Seferberliği” ilan edilmesini, ivedilikle Hazine arazilerinin tarıma tahsis edilmesinin sağlanmasını, ciddi ve doğru bir biçimde bir üretim planlaması yapılmasını, daha fazla nüfusun tarım sektörüne kanalize edilmesi için kooperatifçilik ve diğer ortak girişimciliklerin özendirilmesini, özellikle gençlerin ve kadın girişimcilerin örgütlenmesi ve desteklenmesini, sulama olanaklarının artırılmasını ve en önemlisi şehrin geleceğinde tarımın önemine inanılması ve artık konuşmak yerine bir şeyler yapmak için harekete geçilmesini arzu ediyoruz. Kaynakça : (*) Dünyanın Yeni Krizi Su ve Gıda başlıklı yazımız - 2021

KADINLAR GÜNÜ İÇİN ÖNERİMİZ
Türkiye İstatistik Kurumu’nun verileri, kadınların Türkiye ekonomisinde önemli bir güce sahip olduğunu gösteriyor. 2021 yılı verilerine göre nüfusun yüzde 49.9’unu kadınlar, yüzde 50.1’ini ise erkekler oluşturuyor. Kadın nüfus 42 milyon 252 bin 172 kişi, erkek nüfus 42 milyon 428 bin101 kişi seviyesinde bulunuyor. Araştırmalara göre, kadınlarda çalışma hayatına katılmaları düşük seviyelerde kalmakta, eğitim durumu yükseldikçe iş gücüne katılım artmaktadır. Okuryazar olmayan kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 12.4 iken yükseköğretim mezunu kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 65.6’ya kadar yükseliyor. Halen kadınların yaşadığı en önemli sorunların başında ekonomik bağımsızlık olduğu görülmektedir. Araştırmalar her 10 kadından 7’si bugün bile eşinden ve ailesinden izin almadan çalışma hayatına katılamadığını ve ekonomik bağımsızlıkları olmadığını söylüyor. Ayrıca iş hayatında da kadınların ayrımcılığa maruz kaldığı ayrı bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Kadınların yüzde 65’i işte ayrımcılığa maruz kaldığı ve yüzde 55’i ise aynı iş için erkeklerden daha az ücret aldıklarını düşünüyor. Aynı araştırmaya göre toplumun yüzde 22’si kadın ve erkeklere eşit davranıldığını düşünürken, yüzde 55’i eşit davranılmadığı görüşünde bulunuyor. (*) Kadınların ekonomik hayatta karşı karşıya kaldığı bu olumsuzluklara tepki olsun diye ulusal ve küresel platformlarda kadınların güçlenmesini destekleyen girişimler ve çabalar verilmektedir. Dünya ekonomik Forumunun “Küresel Cinsiyet Eşitsizliği” raporlarında; 2021 endeksinde Türkiye’nin 156 ülke içinde bir önceki yıla göre 3 sıra gerileyerek 133’üncü sıraya düştüğü yer almaktadır. Bundan şunu anlıyoruz; bizden daha iyi konumda az değil 132 ülke bulunmaktadır. Yine yapılan araştırmalarda, pandemide kadın ve erkekler arasındaki makasın iyice açıldığı ve çalışan kadınların yüzde 5’i, erkeklerin ise yüzde 3.9’unun işlerini kaybettiği belirtiliyor. İş hayatında kadınların zirveye doğru basamakları daha hızlı çıkmaya tam başlamışken, pandemi sonrası ev sorumluluğu kadınların kariyerlerini etkilediğinden söz ediliyor. Kadın katılımının ekonomik refah ve demokrasinin ön koşulu olduğunu, güçlü bir ekonomi için kadın gücünün kilit bir rol oynadığını gözardı edemeyiz. Sürdürülebilir bir sistemoluşturmak isteniyorsa, toplumsal cinsiyet eşitliliği önemli olup, kadınların sürece tam katılımı sağlanmalıdır. Sonuçta kadınlarıntoplum içindeki konumu, ülkeler için gelişmişlik düzeyinin göstergesidir. Bütün bunları dikkate aldığımızda kadınların potansiyelini göstermelerinin önünün açılması gerektiği görüşündeyiz. Geleceğin dünyasında,  ki o dünya eskisi gibi olmayacak, kadınların üretkenliğine, yaratıcılığına, yenilikçi yaklaşımlarına daha fazla ihtiyacımız olacaktır. Bu yılki kadınlar gününü bir fırsat olarak değerlendirmemizi, daha önce bir çok kez gündeme getirdiğimiz ancak bir türlü anlatamadığımız“kadın girişimcilerimize destek verilmesi” çağırımızı tekrarlamak istiyorum. Belediyemizin bugüne kadar Elazığ’ın turizm ve özellikle gastronomi alanında adım atması için neyi beklediğini anlamakta zorlanıyoruz.  Kadınlarımızı desteklemeninsadece içi boş söylemlerle mesaj yazarak kadınlar gününü kutlamak şeklinde olmaması gerektiğini düşünüyoruz. Ülkemizin her tarafında “kadın girişimciler” ile ilgili projeler geliştirilirken bizim buna duyarsız kalmamız yanlış olacaktır.  Bu nedenle kadın girişimcilerimizin turizm sektörüne kanalize edilmesini, örgütlenmesini ve desteklenmelerini öneriyoruz. Kaynakça (*)Ipsas araştırması 97. dönem verileri.  

Rusya Ukrayna Savaşının Ekonomisi
Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan kriz nihayet savaşa dönüştü. Rusya işgali çok önceden planlamış olmalı ki, geçen sürede bir takım önlemleri almış gözüküyor. Yetkililerin açıklamalarından örneğin; önceki yıllarda Rusya’ nınrezervlerinin 500 milyar dolar iken şimdilerde 640 milyar dolara çıkardığını, bir de buna 180 milyar dolarlık varlık fonu eklediğini, rezervlerin yüzde 40’ ı ABD doları iken bunu yüzde 16’ ya kadar indirdiğini, enflasyonu yüzde 15’ lerden yüzde 2,5’ e kadar düşürdüğünü, Rus şirketlerin toplam kredi borçları arasında dolar borçlarının oranınıyüzde 23’ lere kadar çektiğini anlıyoruz. Ayrıca petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki yükselişin Rusya’ ya ekonomik olarak büyük bir avantaj sağlayacağı da göz ardı edilmemiştir. (1) Rusya – Ukrayna arasındaki savaştan dünya ve Türkiye ekonomisinin önemli ölçüde yara alacağı bekleniyor. Savaşın ilk etapta petrol fiyatlarını 120 dolara çıkaracağı, petrol ve doğalgaz ihtiyacının çok büyük kısmını ithal eden Türkiye’ nin bu şoktan etkileneceği, bunun dışında buğday ve mısır fiyatlarının da artacağı belirtiliyor. Türkiye’ nin Rusya ve Ukrayna ile ticaretinin boyutları TÜİK verilerine göre şu şekildedir; Rusya Türkiye’ nin en fazla ithalat ve ihracat yaptığı ülkelerin başında gelmektedir. Türkiye, Rusya’ ya başta narenciye, taze üzüm ve domates olmak üzere yaş meyve ve sebze ürünleri, giyim eşyası ve aksesuarları ihraç ederken, Rusya’ dan petrol, doğalgaz, taş kömürü, demir çelik ürünleri, işlenmemiş alüminyum ve muhtelif tahıl ürünleri almaktadır. Türkiye’ nin Rusya’ yla olan ticaret hacmi yıllık 34,7 milyar dolar, Ukrayna ile ise 7,4 milyar dolardır. İthalat tarafında ise Rusya 5.8 milyar dolar, Ukrayna ise 2,9 milyar dolar tutarında Türkiye’ den alım yapmaktadır. Türkiye’ nin en çok ithal ettiği tarım ürünü buğday olup, 2021’ de 1,8 milyar dolar tutarında, 6,7 milyon ton buğday etmiştir. İkinci sırada buğday aldığımız ülke Ukrayna’ dır. Aynı şekilde Türkiye ayçiçeği ithalatının yüzde 65,5’ ini Rusya’ dan, yüzde 4,2’ sini ise Ukrayna’ dan sağlamaktadır. Türkiye tükettiği doğalgazın yüzde 33,6’ sını, petrolün yüzde 25’ ini Rusya’ dan almaktadır. (2) Ticaret Bakanlığı verilerine göre, buğday ithalatının 64,6’ sını Rusya’dan, yüzde 13,4’ ünü ise Ukrayna’ dan yaptığımız dikkate alınırsa bu durumun gıdada Türkiye’ ye olumsuz yansıması kaçınılmaz olacaktır. Ayrıca enerji alanındaki dışa bağımlılığımız, pahalı olan doğalgaz fiyatlarının yukarıya çıkmasına ve artan petrol fiyatları ile cari açığımızın büyümesine neden olacaktır. Bunun dışında ülkemize gelen turistin 4 milyon 656 bini Rus, 2 milyon 55 bini Ukrayna’ lı olduğu ve her iki ülkeden gelen turist sayısının toplamda yüzde 23’ ünü oluşturduğu dikkate alınırsa bu savaş ülkemiz turizmini de etkileyecektir. (3) Sonuç olarak; Karadeniz’ de söz sahibi olmak gibi bir hayali olan Rusya’nın bu savaş girişimi bütün dünya gibi ülkemizi de olumsuz yönde etkilemesi beklenmektedir.         Kaynakça : Zeyrek D. – Şubat / 2022 TÜİK sitesi www.bianet.org

BÜTÇE AÇIKLARI
Kısaca,tasarlanan bütçede gelir ve giderlerin birbirini karşılamaması durumu bütçe açığı olarak tanımlanmaktadır. Başka bir ifade ile, bütçenin gider kısmının gelir kısmından fazla olmasıdır.Bütçe açıkları özellikle 1970’li yıllardan itibaren ekonominin en büyük sorunlarından biri haline gelmiştir. Son yıllarda bazı gelişmiş ülkelerde, bütçe açıklarının giderek azaldığı, tam tersine bütçe fazlalıklarının gündeme geldiği gözlenmektedir. Buna karşın, Türkiye’nin de içinde bulunduğu bir çok ülkede bütçe açıkları sorunu önemini korumakta, ancak niteliği daha farklı ve sonuçları çok daha ağır olarak kendisini göstermektedir. Ülkemizde kronik bir hale gelen bütçe açıkları 1980 yılından itibaren uygulamaya konulan ekonomik istikrar kararları ve alınan önlemlere rağmen 2000’li yılların başlarına kadar devam etmiştir. 2001 yılında bankacılık sektörünü etkileyen krizle beraber artan borç yükü ve bunun sonucunda yüksek borç faiz ödemeleri mali yapıya ağır yükler getirmiştir. Buna bağlı olarak borç faiz ödemelerinin bütçe içindeki payı giderek artmış ve bütçelerin sürekli açık vermesine neden olmuştur. Sonuçta  vergi yolu ile elde edilen gelirlerin büyük bir bölümünün  faiz ödemelerine ayrılması gündeme gelmiştir. Bütçe açıkları sorununu daha yakından görebilmek için Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren gerçekleşmiş olan bütçe verilerine  eski dönemleri de dikkate alarak bakmakta yarar vardır. 1923 yılında Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte “denk bütçe” ilkesi, maliye politikasının temel ilkesi kabul edilmiştir. Ancak devlet bütçesi 1923-1926 yılları arasında da açık vermiştir. 1926 yılından sonra 1938 ‘e kadar sadece 1931 ve 1933 yıllarında bütçe açık vermiş, diğer yıllarda bütçe fazlaları söz konusu olmuştur. Bundan sonra 1944 yılı dışında 1950’ye kadar bütçelerde gelir fazlası olmuştur. 1950’li yıllarda kamu yatırımlarındaki artışlar nedeniyle bütçe açıkları da oluşmaya başlamıştır. Dolayısı ile 1951 yılı dışında 1960’a kadar bütçeler açık vermiştir. Planlı kalkınmaya geçtiğimiz 1963 yılından itibaren, 1963 – 1972 yılları arasında, 1963, 1967 ve 1970 yılları hariç yedi yıl açıklarla kapanmıştır. En yüksek bütçe açığı 1971 yılında verilmiştir.1972 – 1980 yılları arasında da bütçe açıkları devam etmiştir.  24.Ocak.1980 Ekonomik İstikrar Tedbirleri’nin uygulamaya konulması bütçe dengesini olumlu yönde etkilemiş olsa da söz konusu uygulamaya devam edilmemesi nedeniyle bütçe açıkları yeniden hız kazanmıştır. Bir tarafta yüksek faiz ve enflasyon, diğer tarafta aşırı değerli kur ortamında önemli bir borç baskısı altına kalan ülke ekonomisi 1990’lı yıllarda kamu gelirlerindeki artışın kamu harcamalarında görülen artışın gerisinde kalmasına bağlı olarak bütçe açıkları artmıştır. 1999 yılı itibarıyla bütçe açıkları rekor seviyeye ulaşmıştır. 2000’li yılların başında yaşanan krizle birlikte artan borç yükü ve bunun yanı sıra gelir kaleminde vergi gelirleri yerine alternatif finansman kaynakları gündeme gelmiş ve bütçe açıkları büyüyerek devam etmiştir. (*)  Son dört yıla gelince; 2018 yılında 72,8 milyar lira, 2019 yılında 123,7 milyar lira, 2020 yılında 172,7 milyar lira, 2021 yılında 192,2 milyar lira Bütçe açığı gerçekleştiğini görüyoruz. 2022 yılı bütçesinde ise 278 milyar lira bütçe açığı ve faiz giderleri için de 240,40 milyar lira ödenek öngörülmüştür. (2021 yılında 180,8 milyar lira faiz ödemesi yapılmıştır.) Dileğimiz; borçlanma yerine bütçe açıklarının gider kalemlerinde yapılacak tasarruflar ile ortadan kaldırılması ve böylece bu açıkların neden olduğu enflasyonist ve gelir dağılımını bozucu etkisinden biran önce kurtulmamızdır.  (*)(Kaynak: Tüğen K-Haziran/2018 )

TÜRKİYE'NİN NÜFUSU
Türkiye’ de ikamet eden nüfus, 31 Aralık 2021 tarihi itibariyle bir önceki yıla göre 1 milyon 65 bin 911 kişi artarak 84 milyon 680 bin 273 kişiye ulaşmıştır. Toplam nüfusun yüzde 50.1’ ini erkekler, yüzde 49.9’ unu ise kadınlar oluşturmaktadır. İl ve ilçe merkezlerinde yaşayanların oranı yüzde 93,2 iken belde ve köylerde yaşayanların oranı yüzde 7’ den yüzde 6,8’ e düştü. Türkiye nüfusunun yüzde 18,71’ inin yaşadığı İstanbul’ da 15 milyon 840 bin 900 kişi ikamet etmektedir. Türkiye’ nin son 10 yıllık nüfus hareketleri incelendiğinde; doğurganlık ve ölümlülük hızlarındaki azalmaya bağlı olarak, yaşlı nüfusun arttığı ve ortanca yaşın yükseldiği görülmektedir. Toplam doğurganlık hızı 2001 yılında 2,38 çocuk iken, 2020 yılında 1,76 çocuk olarak gerçekleşmiştir. Dolayısıyla Türkiye en fazla yaşlanan nüfusa sahip ülkeler arasına dahil oldu. Bu verilerin sosyal ve ekonomik hayattaki etkilerini ise şu şekilde görüyoruz. Türkiye nüfusunun yüzde 15,4’ ünü genç nüfus (15-24 yaş grubu) oluşturmaktadır. Yapılan araştırmalara göre genç nüfus içinde kendini mutlu olarak beyan edenlerin oranı 2019 yılında yüzde 56,7 iken 2020 yılında yüzde 47,2 olmuştur. Genç nüfusun istihdam oranı 2019 yılında yüzde 33,9 iken 2020 yılında yüzde 29,2’ ye düşmüştür. Avrupa Birliği üyesi 27 ülkeden Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, İrlanda, Danimarka, Hollanda, Bulgaristan, Çekya ve Letonya’ ya göre Türkiye’ nin genç nüfus oranının yüksek olduğu görülmektedir. Gençlerde işgücüne katılma oranı 2019 yılında yüzde 44,4 iken 2020 yılında yüzde 39,1 olmuştur. Gençlerde işsizlik oranı, 2020 yılında yüzde 25,3 olarak gerçekleşmiştir. Ne eğitimde ve ne de istihdamda olan gençlerin oranı 2019’ da yüzde 26 iken 2020’ de yüzde 28,3 olmuştur. Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısı 2021 yılı Kasım ayında bir önceki aya göre 39 bin kişi artarak 3 milyon 777 bin kişi olmuştur. (1) Genç nüfusumuzun azalması bir başka ifade ile nüfusun yenilenmemesi yaşlanmamıza neden olmaktadır. Nüfusun 18-30 yaş arasındaki grubu yaklaşık 18 milyon kişiden oluşmaktadır. Bu nüfus 50 yaşına geldiğinde, işsizlik nedeniyle istihdama girmemiş ve fazla bir birikim yaratmamış olduğundan güvencesi olmayan bu kesim ciddi ekonomik sorunlarla karşı karşıya kalacak gibi görünüyor. Avrupa’ nınbiriktirmiş zenginliği ve yaşlı nüfusuna bakacak alt yapısı yeteri kadar bir garanti oluşturmaktadır. Oysa, ekonomisini borçla çeviren ve yeteri kadar üretmeyen bizim gibi ülkelerin buna çözüm bulmaları gerekmektedir. (2) Öğrenci nüfusumuzun 26,4 milyon (ilk ve orta öğretimde 18,2 milyon, yükseköğretimde 8,2 milyon), toplam nüfusumuzun yarısının ise 30 yaşın altında olduğu dikkate alınırsa, yaklaşık Konya büyüklüğünde olan Hollanda kadar üretmediğimiz takdirde geleceğimizi nasıl sağlama alacağımız sorun olacaktır. Sonuç olarak, önemli olan nüfusun ne kadar olduğu değil, nüfusun üretip üretmediği veya ne kadar ürettiğidir. Kaynakça : TÜİK – Ocak 2022 Prof. Dr. Selçuk Şirin  

Neden Eleştiri
Vakıf dergimizin Temmuz/2021-55’inci sayısında yer alan “Daha İyi Bir Elazığ İçin Şehrin Öz Eleştirisi”başlıklı yazıda; şehrin gündeminde olan, ancak bugüne kadar hayata geçirilemeyen önemli konulara ilişkin görüş ve önerilerimizi dile getirmiştim. Bunun dışında zaman zaman gazetelere yazdığım yazılarımda aynı şekilde bu başarısızlıklara değinmiştim. Öncelikle yapamadıklarımız, eksik ve yanlış yaptıklarımız veya gözardı ettiklerimiz için neden özeleştiri yapmadığımızı anlamış değilim. Bu nedenle aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar elde etmek mümkün olmayacağı için değişimin şart olduğunu, ekonomiyi, tarihi ve kültürel değerlerimizi öne çıkararak yeni ve farklı şeyler yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Günümüzde yapıcı eleştirilerden yararlanmak yerine, aynı tavırları sürdürmek ciddi bir alışkanlık haline gelmiştir. Elazığ’ın on yıllardır en temel sorunlarından biri, hatta bana göre en başında gelen bu amansız gelenek; görüyorum ki, genç yaşlı fark etmeksizin artarak devam etmektedir. Oysa, çok basit sosyolojik bir gerçek olarak olumlu eleştiri, muhatabını her durumda ve halde yükselterek sonuçta Kamuya faydası dokunan bin türlü emeğe ve işe vesile olmuş olur. Bu bilinen basit ama etkili kurala sırtınızı dönerseniz, aslında Millete sırtınızı dönmüş olduğunuzu anladığınızda her şey için çok geç olabilecektir. Yüz seksen yıllık Elazığ şehir tarihine bir bakıldığında, zamanında ve tadında eleştirilmeyen ne kadar şey varsa; bugün Memlekete sorunlar yumağı olarak miras kalıp hepimizin içini acıtmaktadır. İnanın bu anlatmaya çalıştığım önemli problemler, nicelik olarak o kadar fazladır ki; insanın artık bir noktadan sonra yazası veya söyleyesi içinden bile gelmemektedir. Kendiniz söyleyip kendiniz dinlediğinizde her bir şeyin tadı kaçıyor dostlarım… Üstelik bir de bu sorunları dile getirdiğiniz için birileri kulaklarını tıkayabiliyorlarsa ne yapmak lazım; bazen bizler de şaşırıp kalıyoruz olduğumuz yerde. Unutulmasın ki; Milletin okuyup geçenlere değil okuyarak düşünenlere ihtiyacı her zamankinden daha fazladır. Kulakları tıkayıp, gözlerimizi kapamak yerine, bizlere verilen bu paha biçilemez nimetlerin hakkını vererek halka hizmet edilir. En azından ben böyle biliyor, bu şekilde değerlendiriyorum…Unutulmamalı ki, eleştirinin olmadığı yerde körlük başlar. Körlüğün başladığı yerde ise sorunların farkına varılmaz. Sorunların farkına varılmayınca da çözüm olmaz. Bu gerçekten hareket ederek bugüne kadar gündeme taşıdığım eleştirilerden birkaç örnek vermek istiyorum. Harput’un “Koruma Amaçlı İmar Planı”na 13 yıllık gecikmeye rağmen niye hala sahip çıkılmadığı, Türkiye’de çeşitlilikte ikinci sırada yer alan Elazığ mutfağına neden sahip çıkılmadığı, Sivrice’deki Hazar gölünün altında tarihi ve kültürel bir servet olarak yatan “Batık Şehri” i dünyaya tanıtma teklifimiz, Daha önce Elazığ Belediye Başkanlığı ile birlikte yürüttüğümüz UNESCO sürecininsayınŞahin Şerifoğulları ile yeni dönemde de devam ettirilmesine ilişkin önerimizin Nisan/2019 tarihinden beri karşılıksız kalması, Elazığ’ın “Türk Dünyası Kültür Başkenti” olması için birlikte hareket edilmesi önerimize duyarsız kalınması, Daha önce de belirttiğim gibi, bugüne kadar hiç tepki verilmeyen ve ciddi olarak eleştirilmeyen bu ve bu gibi konulara dün olduğu gibi duyarsız kalmanın,  bir başka ifade ile görmemezlikten gelmenin doğru olmayacağını düşünüyorum. Ayrıca, analitik düşünmediğimizde, sorgulama ve araştırma becerilerimizi kaybedeceğimiz ve sadece kabullenme gibi kötü bir rüzgarın arkasından gideceğimiz unutulmamalıdır. Mehmet ÇAĞLAR Yönetim Kurulu Başkanı

Yurt Sorunun Çözümü
Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi Enes Kara’nın yaşadığı baskılara dayanamayarak intihar etmesi olayı, Elazığ’ın olduğu gibi ülkemizinde  enönemli  konularından biri olmuştur. Bu üzücü olay öğrencilerin günümüzde yaşadığı sorunların başında yer alan yurt sorununun kısa sürede çözümünü tekrar gündeme getirmiş oldu… Hürriyet gazetesinin 14.Ocak.2022 tarihli haberine göre; Elazığ 43 bin üniversite öğrencisine ev sahipliği yapmaktadır. Bu öğrencilerden 25 bini şehir dışından gelirken geri kalanı ise Elazığ’da yaşamaktadır. Dışarıdan gelen ve şehirde barınan 25 bin öğrenci için 9 bin 97 devlet ve 2 bini özel olmak üzere toplam 11 bin 97 kişilik yurt bulunmaktadır. Geri kalan öğrenciler kiralık evler ve denetimi güç olan cemaat ve vakıflara ait konutlarda  barınmaktadırlar. Bu verilere göre, devlet ve özel yurtların dışında kalan yaklaşık 14 bin öğrenci yurt açığından ötürü denetimsiz bir şekilde barınmaktadır. Oysa, yurt açmak bir takım sorumlulukları üstlenmeyi zorunlu hale getirmektedir. Yasalara, mevzuata uymayı, her şeyden önemlisi devletin birçok kurumundan çok sayıda izin almayı gerektirmektedir. Dolayısıyla yurt faaliyeti sorumluluk altına girmeyi ve denetime açık olmayı zorunlu kılmaktadır. Diğer şehirlerde olduğu gibi Elazığ’da da yaşanan yurt sorunu nedeniyle on binlerce öğrenci bunu kendi başlarına çözmek zorunda kalmıştır. Yurt konusunda devletin attığı adımlar yeterli olmadığı için yeni çözümlere ihtiyaç vardır. Enes Kara’nın yaşadıklarının son bulması, genelde ve Elazığ’daki yurt açığının büyük ölçüde kapatılması için önerimiz;Hazineye ait veya Fırat Üniversitesi/diğer üniversite yerleşkelerinde uygun bir arsanın “Yap-İşlet  ve Devret” modeli ile yatırımcılara açık ihale ile uzun süreli ve bedelsiz tahsis edilerek yurt yapımının teşvik edilmesidir. Geçmiş yıllarda birçok üniversite bu yöntemle kendi kampüsleri içinde yurt binasına sahip olmuştur. Bu modelde; Hazineye veya üniversiteye ait bir arsa yurt yapımı için belli bir süreliğine yatırımcıya bedelsiz olarak tahsis edilmekte ve bu arsa üzerine yapılacak yurt tesisi  Kredi ve Yurtlar Kurumuna (KYK) aynı sürelerle kiralanmakta ve kurum kira karşılığı yurdun işletilmesini  üstlenmektedir. Yatırımcının KYK’dan alacağı uzun süreli kira gelirini bir bankaya temlik etmesi koşulu ile kendisine kredi temin etmesi veya bir başka ifade ile finansman sağlaması da mümkün olmaktadır. Sonuçta yapılan ve 20-25 yıl  işletilen yurt tesisi bu sürenin sonunda bedelsiz olarak kamuya devredilmektedir. Ayrıca, Hazine veya üniversite tahsis edilen arsa karşılığında her yıl belirli tutarda arsa kirası olarak kendine bir kaynak yaratmış olmaktadır. İnşaat girdileri arasında arsanın bedelsiz olarak yer alması, yani yatırım maliyetine dahil edilmemesi önemli bir avantaj yaratmaktadır. Ayrıca, uzun süreli kira gelirinin bankaya temliki ile yatırımcının finansman sorunu da çözümlenmiş olmaktadır. Dolayısı ile önerdiğimiz bu sistemle yurt açığının belirli bir ölçüde kapatılması mümkün olabilecektir. Bunun yanı sıra  işletme aşamasında KYK’nın devreye girmesi sistemi denetimsizlikten de kurtarmış olacaktır. Mehmet Çağlar Yönetim Kurulu Başkanı

ELMAS YILDIRIM’I ANARKEN
25 Mart 1907’ de Bakü’ de doğan Elmas Yıldırım 14 Ocak 1952’ de Malatya’ nın Kale ilçesinde vefat etmiştir. Sovyet idaresine karşıtlığı nedeniyle önce Dağıstan’ da, sonra Türkmenistan’ da sürgün hayatı yaşamış, hayatı tehlikeye girince bir süre İran’ da kaldıktan sonra Türkiye’ye Elazığ’ a sığınmıştır. Elazığ’ da 1933-1952 yılları arasında yaşayan Elmas Yıldırım çeşitli yerlerde nahiye müdürlüğü yapmıştır. Hazar gölü şaire, çocukluk ve gençlik yıllarını hatırlattığı için Hazar denizinden bizim Hazar’ a kültür dünyasının köprüsünü kurmuştur.Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ e mektup yazarak Gölcük gölünün isminin Hazar olarak değiştirilmesini ister. Bu isteği kabul edilerek gölün adı Hazar olur. Elmas Yıldırım Elazığ’ da yaşadığı sürede uzun yıllar Turan Gazetesinde yazarlık yapar. Ölümünden birkaç ay önce Malatya’ nın Kale bucağı Müdürlüğü’ ne atanır. Yıldırım’ ın Bakü’nün Gala kentinde başlayan dünya hayatı Malatya’ nın Kale ilçesinde görev yaparken biter. Şairin naaşı burada toprağa verilir. (*) Elazığ’ ın Azerbaycan ile gönül birliği yıllardır karşılıklı birçok etkinliğe konu olmuştur. Bu bağlamda 1992 yılında yapılmaya başlanan “Uluslararası Hazar Şiir Akşamları” bu ilişkilerin başlangıcı olmuştur. Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarının 13’ üncüsü 23-24 Eylül 2005 tarihinde Elmas Yıldırım anısına düzenlenmiştir. 2007 yılı Elazığ’ da Elmas Yıldırım yılı ilan edilmiştir. Bu kapsamda şairin 100. Doğum yılı nedeniyle Türkiye ve Azerbaycan’ dan şair, yazar, bilim insanı ve sanatçıların katılımı ile Elazığ’ da 11-13 Nisan 2007 tarihlerinde muhtelif etkinlikler düzenlendi. Elazığ Belediye Meclisi’ nin kararı ile Elmas Yıldırım’ ın ismi bir sokağa verildi. Şair Elmas Yıldırım sokağının açılış töreni 11 Nisan 2007 günü gerçekleştirildi. “Hazar’ dan Hazar’ a Elmas Yıldırım Sempozyumu”nun açılış töreninden sonra Fırat Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Enver Aras tarafından hazırlanan “Hazar’ dan Hazar’ a Elmas Yıldırım” adlı kitabın tanıtımı yapıldı. 11-13 Nisan 2007 tarihlerinde Elazığ’ da gerçekleştirilen “Şair Elmas Yıldırım’ ın 100. Doğum Yılı” etkinlikleri Türkiye’ de ve Azerbaycan’ da büyük yankı uyandırdı. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev 16 Nisan 2007 tarihinde şair Elmas Yıldırım’ ın doğumunun 100. Yıl kutlamalarının Azerbaycan’ da yapılacağını ilan etti. 25-27 Eylül 2007 tarihlerinde Azerbaycan’ da Elmas Yıldırım adına düzenlenen etkinliğe dönemin Elazığ Valisi, Belediye Başkanı, Fırat Üniversitesi Rektörü ve birçok yetkili ve misafir katıldı. (**) Bütün bu etkinlikler Elmas Yıldırım – Elazığ ilişkilerini geçmişten geleceğe taşıyarak aynı sıcaklıkta gündemde tutmaya neden olmuştur. Şimdi 14 Ocak 2022’ de ölümünün 70. Yılında kendisini rahmetle anacağımız ünlü şairin “Gölcükle Hasbihal” şiirinin bir dörtlüğünü hatırlatmak istiyorum.               “Aç koynunu, uzaktan gelmişim, çok yaslıyım;                 Eli, yurdu çalınmış bir garip Kafkaslıyım;                 Zannetme ki, yoksulum, Kür’ lüyüm, Aras’ lıyım;                 Bakü’ den ayrılalı yakın zamandır Gölcük.” Kaynakça : (*) S. Okumuş – Türk Dünyası Araş. Sayı 120 – Haziran 1999 (**) Ş. Bulut – Elazığ Bakü’ de Düzenlenen Kültür ve Sanat Faaliyetleri – 2022   Mehmet ÇAĞLAR Yönetim Kurulu Başkanı

Ekonomi Üzerine
Türkiye’ de yaşanan ekonomik süreci geçen günlerde ünlü bir iktisatçımız; “…Potansiyelinin altında yaşanan bir ülkeyiz.” cümlesi ile tanımlamaktadır. Bu açıklamaya katılmamak mümkün değil. Ayrıca, sıkça dile getirildiği gibi, alınan dış borçlar sayesinde harcanabilir milli gelirimiz artmakta, buna karşılık GSYHaynı hızda artmamaktadır. Bunun sonucu olarak en çok dış borcu olan 10 ülke içinde yer alan Türkiye’ nin aldığı dış borç miktarı 450 milyar dolar seviyelerine yükselmiş olup, milli gelire oranı yüzde 61,5 düzeyine ulaşmıştır. Başta petrol olmak üzere birçok ham maddenin dolar fiyatı, bir taraftan pandemi ve diğer yandan kur artışı nedeniyle anormal bir biçimde yükselmiştir. Yaşanan enflasyon nedeniyle herkes için hayat pahalılaşmıştır. Kişilerin gelirleri enflasyon kadar artmadığı için toplumda gelir dağılımı bozulmuştur. Türkiye’ nin milli geliri bugün kişi başına 7.500 dolara düşmüştür.(1) Oysa, bundan yıllar önce 20 bin dolar seviyeleri öngörülmekte idi. Bunun dışında bugün Türkiye’ nin zengin ve fakirleri arasındaki uçurum da artarken, bölgeler arasındaki gelişmişlik farkı da büyümektedir. Elazığ’ ın da içinde yer aldığı Ardahan, Kars, Iğdır, Bitlis, Muş, Bingöl, Malatya, Mardin, Artvin, Şanlıurfa, Giresun, Rize ve hatta Trabzon gibi birçok ilimiz “Yoksul üreten şehir” konumundadır. Bugün Türkiye’ nin, Doğu Karadeniz, Kuzeydoğu ve Doğu Anadolu, Güney Anadolu’ nun 40’ a yakın ili “yokluk-yoksulluk-iç göç üretir” durumundadır.(2) Daha önce Anadolu çiftçisi ülkeyi doyururken, bugün tarım alanlarının 4 milyon hektar azalması ve aynı şekilde tarımdaki istihdamın küçülmesi nedeniyle üretim yerine daha çok tarım ürününü ithal eder hale geldik. Yaşanan ekonomik sıkıntıların Türkiye’ ye özgü olmadığını, dünya ekonomisinin büyük bir sıkıntı içerisinden geçtiğini göz ardı etmemeliyiz. Ayrıca, sadece eleştirmenin doğru olmayacağı, bunun yanı sıra çözüm odaklı düşünmemiz gerektiği görüşündeyiz. Bu nedenle öncelikle tüketim yerine daha çok üretmenin gerekliliğine inanıyoruz. Ayrıca, bütçe açıklarımızı kapatmak, cari açıklarımızı ortadan kaldırmak, milli gelirlerimizi artırmak ve gelir dağılımını düzeltmek, daha çok yabancı yatırımı çekmeye çalışmak, tarım potansiyelimizi en iyi şekilde değerlendirmek ve böylece tarım ürünleri ithal etmenin yerine ihraç etmek ve en önemlisi yerel ekonomik modeller oluşturarak, zengin şehirler yaratmak gibi buna benzer birçok hedefi gerçekleştirdiğimiz zaman inanıyorum ki çok sayıdaki sorunu çözmüş olacağız. Bu nedenle üretime desteğin arttırılması, tüketiciye olduğu kadar üreticiye de teşvik ve desteklerin verilmesini arzu ediyoruz. Sonuçta, çözümün daha çok üretimden geçtiğinin altını çizmek istiyoruz. Bunun için Elazığ ölçeğinde yerel bir ekonomik model oluşturmak suretiyle bu hedefe ulaşmak adına şehrimizin kendi üzerine düşeni gerçekleştirmelidir. “İnsanın tüketen bir ağzı, ​Üreten iki eli vardır.”   Kaynakça : Dünya Bankası – 2021 Prof. Dr. Haluk LEVENT – 2021   Mehmet ÇAĞLAR Yönetim Kurulu Başkanı

Dünya Tarımında Neredeyiz
DÜNYA TARIMINDA NEREDEYİZ VE ELAZIĞ’ A ÖZGÜ TARIM MODELİ NE OLMALI ? Geçen ay Antalya’ da yapılan “Türkiye Hububat Kongresi”nde; 2020 yılında dünya genelinde tarım ve gıda ürünlerinin toplam ithalatının 1.6 trilyon doları aştığı, yani dünya ülkelerinin kendileri dışındaki ülkelere tarım ve gıda ürünleri için 1.6 trilyon dolar ödeme yaptığı, bunun yüzde 75’ lik kısmını Avrupa Birliği, Amerika, Ortadoğu ve BRICS (Rusya, Çin, Hindistan, Güney Amerika ve Brezilya ) gibi dört önemli ülke grubunun yaptığı, bunun 600 milyar dolarlık aslan payını Avrupa Birliğinin, arkasından 299 milyar dolarla Amerika’ nın aldığı açıklanmıştır. Bu işlemin ise beş ürün grubu içinde gerçekleştiği, bunların yaş meyve ve sebze, et ve sakatat, meşrubat ve alkollü içkiler, yağlı tohumlar ve bitki tohumları, balık ve deniz kabukluları olduğu belirtilmiştir. Dünyanın en çok para ödediği bu ürün gruplarının ne yazık ki, hiçbirinde Türkiye bulunmamaktadır. Bunu değiştirmek, küresel ligde olmak istiyorsak, bakış açımızı değiştirmemiz, sadece kendimize değil, dışarıya satmak için daha fazla üretmek ve kalitemizi geliştirerek ihracata da yönelmemiz gerekmektedir. Oysa, Konya büyüklüğünde olan 42 bin kilometrekare ile Hollanda 2020 yılında 113 milyar dolar tarımsal ihracat yapmış olmasına karşın bizim sanayi, tarım, otomobil, kimya, tekstil vs. ne varsa ihracatımız ancak 170 milyar dolar olmuştur. Ayrıca tarımsal ürün ithalatında cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdık. Eskiden tarımda kendi kendine yeten ülkeler arasında yer almakla övünüp kendimizi güvende hissediyorduk. Şimdi önemli bir ithalatçı ülke haline dönüştük. Elazığ ölçeğinde ise, kendimize özgü yeni bir tarım modeli yaratmanın zamanı geldiğine inanıyoruz. Şehrimizin temiz toprak, su ve hava imkanlarının uygun olması nedeniyle “Organik Tarım” ve “İyi Tarım” avantajına sahip olup, iklim şartlarının uygunluğundan ötürü “örtü altı yetiştiriciliği” için cazip bir konumdadır. Ayrıca sanayi tipi sebze yetiştiriciliğinde ve meyve üretimi olmasına rağmen meyve işleme, paketleme ve depolama tesislerinin yetersizliği nedeniyle bunlara yönelik yatırımlar için önemli bir potansiyele sahiptir. Özellikle temiz üretim alanlarına sahip olunması organik tarım ve iyi tarım için önemli bir avantaj yaratmaktadır. İlde halen 670 dolayında kişi organik tarım uygulaması yapmaktadır. Bunun dışında Elazığ sebze yetiştiriciliğinde önemli bir kapasiteye sahiptir. Yetkililer; toprakta 10 kilo ürün alınırken, serada 60 kilo alınabileceğini belirtiyorlar. Ayrıca, seracılık sektörünün iç pazardan çok yurtdışına satış yaptığı dikkate alınırsa seracılık yatırımının avantajı ortaya çıkmaktadır. Örtü altı yetiştiriciliği ve modern sera konularında hibeli desteklerin iyi değerlendirilmesi halinde bu yatırımların artacağını ve daha çok kişinin organik tarıma yöneleceğini düşünüyoruz. Elazığ’ın 10-15 km uzağındaki Cip köyünde çıkan termal suyun seracılık faaliyetine katkı sağlayacağı ve binlerce dönüm arazide seracılık faaliyetlerinin gündeme geleceğinin müjdesini vermektedir. (*) Bütün bu gelişmeler ilimizde “Organik Tarım”ın yeni bir model olmasını gündeme getirmektedir. Bu nedenle ilgililerin bu konuya dikkatlerini çekmek istiyoruz.  (*) (Kaynak : Tarımsal Yatırım Rehberi – 2021) Mehmet ÇAĞLAR Yönetim Kurulu Başkanı

Elazığ'ın Hayvancılık Sektöründeki Potansiyeli
ELAZIĞ’IN HAYVANCILIK SEKTÖRÜNDEKİ POTANSİYELİ Elazığ hayvancılık için uygun altyapı ve hayvan varlığına sahip olması nedeniyle hayvancılık sektörü açısından yüksek bir potansiyele sahiptir. Ayrıca, geçmişten gelen büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinde ciddi bir deneyimi bulunmaktadır. Bu nedenle “Hayvan Ürünleri İhtisas Organize Sanayi Bölgesi” kurulmuştur. İlimiz gerçekleştirilen büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık kapsamında 135 bin ton civarında bir yem bitkisi üretimi ve çayır mera kapasitesine sahip bulunmaktadır. Bu durum hem süt inekçiliği, hem de besi hayvancılığında önemli bir avantaj sağlamaktadır. Yumurta ve beyaz et üretiminde son yıllarda modern tesislere sahip olunması ve bu tesislerin uluslararası standartlara uygun üretim yaptıkları dikkate alınırsa, kanatlı hayvancılık sektörünün şehir için avantaj yarattığı ve rekabet edebilir duruma geldiği görülmektedir. Son yıllarda verilen desteklerin de etkisi ile kanatlı hayvancılık alanında da önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Toplam kanatlı hayvan sayısı son 5 yılda yaklaşık iki katına çıkmıştır. Yapılan yatırımlarla bu sektörde bir kümeleşme oluşmuştur. (Kaynak : Tarımsal Yatırım Rehberi, Elazığ-2021) 2022 yılı için tarımsal desteklenme bütçesinden en fazla payın yüzde 29,9 ile hayvancılığın alacağı planlanmaktadır. Hayvancılıkta il ve bölge bazında ayrıştırılmış bir desteklenme modeline geçiş yapılacağı ve bölgesel kalkınma projelerinin uygulandığı yörelere özgü desteklerin arttırılacağı belirtiliyor. Tarımsal destekleme bütçesi 2022 yılı için 2021 yılına göre yüzde 12,5 arttırılarak 25,83 milyar liraya yükseltilmesi öngörülmektedir. Desteklenme bütçesinden en yüksek payı hayvancılığın alacağı planlandığı için bunun bir fırsat olarak değerlendirilmesini ve Elazığ’ın bu desteklerden yararlanmasını arzu ediyoruz. Ayrıca, mevcut büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık işletmelerinin altyapılarının geliştirilmesi, hayvansal üretimde verimlilik ve kalitenin arttırılması ve işletmelerin modernizasyonu için en az 1 yıl aktif olan işletmelere yatırım desteği verilmektedir. Bu kapsamda yeni ahır / ağıl yapımı veya kapasite artırımı amacı ile çadır alımı, makine alet ekipmanları yüzde 50 oranında desteklenmektedir. Bunların dışında, yeni doğan, kayıt edilen ve alımı yapılan hayvanlar için çeşitli destekler sağlanmaktadır. (Kaynak : tarimorman.gov.tr/ hayvancilik-des ) Tüm bu destekler Tarım İl Müdürlükleri tarafından duyurulmakta ve bu müdürlükler tarafından sağlanmaktadır. Belirtmeye çalıştığımız desteklerin ve diğer teşviklerin iyi değerlendirilmesi durumunda hayvancılık sektöründeki potansiyelinin önemli bir avantaja dönüşmesi mümkün olacaktır.  Mehmet ÇAĞLAR Yönetim Kurulu Başkanı

Su Ürünleri Potansiyelimiz
Elazığ’ ın üç tarafının su ile çevrili olması su ürünleri potansiyelinin yüksek olmasına neden olmaktadır. Oysa, su ürünleri yetiştiriciliğinde (alabalık üretiminde) halen potansiyelin yüzde 20 altında olması dikkatimizi çekmektedir. Buna rağmen alabalık yetiştiriciliğinde ülkemizde birinci sırada yer almaktadır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Elazığ doğal ve baraj gölü alanı itibariyle çok büyük su potansiyeline sahiptir. İl sınırları içerisinde bulunan baraj gölleri, doğal göller ve akarsular bu su zenginliğini oluşturmaktadır. Su ürünleri sektöründe hem yetiştiricilik ve hem de avcılık yoluyla ciddi bir üretim söz konusudur. Toplamı 100 bin hektarı geçen ve balık yetiştiriciliği için önemli büyüklükte olan; Keban, Karakaya, Kralkızı, Kalecik, Özlüce baraj gölleri ile Hazar gölünün il sınırları içerisinde kalan kısmının toplam yüzey alanı yaklaşık olarak 68 bin hektardır. Buna karşın Elazığ’ da faaliyette bulunan alabalık tesisinin 161 adet ve bu tesislerin yıllık kapasitesinin 35.705 ton porsiyonluk alabalık olduğunu görüyoruz. Mevcut işletmelerin büyük çoğunluğu ağ kafes yetiştiricilik tesisidir. İlde bulunan alabalık kuluçkahanelerinin (7 Ad.) yıllık yavru üretim kapasitesi 183 milyon adettir. Mevcut tesislerde 2020 yılında 21.550 ton porsiyonluk alabalık üretimi gerçekleştirilmiştir. (Kaynak: Tarımsal Yatırım Rehberi, Elazığ-2021)   Pazar, yem ve altyapı sorunları çözülüp, alternatif tür yetiştiriciliğinin yapılması durumunda, balık üretim kapasitesinin 50 bin tonun üzerine çıkarılmasının mümkün olacağı, ayrıca ilin balık işleme ve değerlendirme tesisi ile balık yemi fabrikası kurulması için her türlü avantaja sahip olduğu belirtilmektedir. Sonuç olarak, su ürünleri sektörünün Elazığ için ne kadar önemli olduğu ve mevcut potansiyeli dikkate alınırsa, yatırımcıların ve genç girişimcilerin ilgisini çekeceğini düşünüyoruz. Söz konusu yatırımlar için önemli destek ve teşviklerin sağlandığı belirtmek istiyoruz. Verilen hibe desteği bunların başında gelmektedir. Su ürünleri yetiştiriciliği (balık yavrusu ve yumurtası üretimi dahil) için asgari yatırım tutarı 500 bin lira olup, proje tutarının yüzde 50’sine hibe yolu ile destek verilmektedir. Sektörde gözlenen kapasite kullanım yetersizliğiyeni yatırımların gündeme getirilmesi ile ortadan kaldırılabilir. Dolayısı ile mevcut potansiyelden şehrin yararlanması mümkündür. Sektörün özelliklerinin ve öneminin iyi anlatılmasını, teşvik ve desteklerin iyi değerlendirilmesini ve girişimcilere yatırım kolaylıkları sağlanmasını öneriyoruz. Mehmet ÇAĞLAR Yönetim Kurulu Başkanı

Akıllı Belediyecilik ve Akıllı Şehir
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından akıllı şehir uygulaması ile, varlıkların ve kaynakların verimli bir şekilde yönetilmesi ve dinamik bir şehir vizyonu yaratılarak daha iyi ve yenilikçi bir yaşam ortamı oluşturulması amaçlanmaktadır. Bakanlık 81 ilin Valiliğine “Akıllı Şehirler Strateji Belgesi” göndererek, akıllı şehir uygulamasına geçilmesini istemiştir. Böylece yatırımların daha verimli olması ve kaynakların doğru ve rasyonel kullanımının sağlanmış olacağı açıklanmaktadır. Bu çalışmalar yapılırken Bakanlığın belediyeleri ve girişimcileri finansal olarak destekleyeceği öngörülmüştür. Bu anlatımla akıllı şehir; şehirlerin geleceği açısından statik bir yapıyı tarif etmemektedir. Daha çok teknoloji kullanımı ile dinamik ve etkin bir şehir vizyonu yaratılması amaçlanmaktadır. Bu nedenle akıllı şehir olgusu son zamanlarda dünyada ve Türkiye’ de gündeme gelmiş ve ön plana çıkmıştır. Daha iyi bir yaşam ortamı oluşturmak ve insan hayatını öne çıkaran şehirler inşa etmek amacıyla “akıllı şehir” alanındaki çalışmalar ivme kazanmıştır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ nın akıllı şehir tanımı ile,“…Paydaşlar arası işbirliği ile hayata geçirilen, yeni teknolojileri ve yenilikçi yaklaşımları kullanan, veri ve uzmanlığa dayalı olarak gerçekleştirilen ve gelecekteki problem ve ihtiyaçları öngörerek hayata değer katan çözümler üreten daha yaşanabilir ve sürdürebilir şehirler” hedeflenmektedir. Bütün bu tanımlardan ortaya çıkan sonuç; akıllı şehirlerden beklenen, yönetenlerin sorunlara çözüm üreterek, çevreye ve doğal kaynaklara saygılı, insan hayatına değer katan ve yaşam kalitesini iyileştirmeye yönelik hizmet vermelerini sağlamaktır. Böylece Belediye hizmetleri daha az maliyetle daha verimli bir şekilde gerçekleştirilecek ve belediyelerin vatandaşa daha etkin hizmet sunması mümkün olacaktır. Günümüzde daha çok çevre, ulaşım, yönetişim, güvenlik ve sağlık sistemleri alanlarında başlanan akıllı şehir uygulamalarının bu geçiş sürecinden sonra daha da ileri noktalara taşınması,şehir yaşamında; akıllı duraklar, akıllı otoparklar, trafik elektronik denetleme sistemi ile kaza oranlarının düşürülmesi, akıllı aydınlatma, atık toplama, hasta takip ve buna benzer hizmetlerin ve uygulamaların devreye sokulması öngörülmektedir. Türkiye’ de akıllı kent pilot uygulaması Karaman’ da gerçekleştirilmiştir. Türk Telekom’ un akıllı kent projesi kapsamında elektrik ve suyun gerektiği kadar kullanımı, vatandaşların altyapıdan trafiğe kadar birçok kamu hizmetini tek tuşla alması planlanmaktadır. İstanbul, Ankara ve İzmir Büyükşehir Belediyeleri akıllı şehir alanında çalışmaları başlatmış olup, uygulamanın giderek çoğalacağı tahmin edilmektedir. Elazığ’ ın“Kent Konseyi” ve “Koruma, Uygulama ve Denetim Büroları” (KUDEB)uygulamalarında olduğu gibi “Akıllı Şehir”çalışmasında da gecikmemesini arzu ediyoruz. Bu nedenle Elazığ Belediyesinin gerek personel ve gerekse teknik altyapısını bu düzenlemeye paralel olarak hazırlamasını ve uygulamaya koymasını diliyoruz. (Kaynak : Çevre ve Şehircilik Bak. Akıllı Şehirler Strateji ve Eylem Planı) Mehmet ÇAĞLAR Yönetim Kurulu Başkanı

Elazığ'da Ne Festivali Yapmalı?
Festival nedir, nasıl yapılır? sorusuna kabaca şöyle cevap vermek mümkündür. Latince; “festa” kelimesinden gelen festival, içinde bulunduğu yörenin temel özelliklerini yansıtan, ortak yaşam, tarih ve kültüre sahip insanların ortaya koyduğu bir etkinlik türü diyebiliriz. Genel olarak bu etkinlikte yörenin kültür ve sanat alanı özel bir anlam taşır ve öne çıkar. Bu nedenledir ki, kültür ve sanatın öne çıktığı festivaller çoğu zaman uluslararası bir niteliğe sahip olmaktadır. Dünya üzerinde neredeyse festival olmayan yer yok denebilir. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de çeşitli festivaller yapılmaktadır. Ülkemizde neredeyse 81 ilimizin tamamında birbirinden farklı festivaller görmek mümkündür. Elbette her festivalin yapısında kültürün, toplumsal yaşamın ve özellikle sanatın izlerini görebiliriz. Bu açıdan baktığımızda daha çok bu içerikteki festivallerin ilgi çektiğini ve önemsendiğini görmekteyiz. Bundan dolayı festivaller yapıldığı yerin yani toplumun iç yapısınada ışık tutmaktadır. Bütün bunları dikkate aldığımızda, Elazığ’ ın bir kültür ve sanat şehri olmasını ve bu şekilde anılmasını ve tanıtılmasını istediğimiz için düzenlenecek festivallerin de bu içerikte olmasını arzu ediyoruz. Bu nedenledir ki, 1992 yılında düzenlenmeye başlayan ve daha sonra uluslararası bir hüviyet alan “Uluslararası Hazar Şiir Akşamları” ile kapısını Türk dünyasına açan,“Şiirin Başkenti” olarak bir festivale dönüşen ve en son 24’ üncüsü 2017 yılında yapılan bu etkinliği bırakıp, yerine “salçalı köfte” festivalini düzenlememizin mantığını anlamıyoruz. Hazar Şiir Akşamları zaman içerisinde Türk dünyası edebiyat çevrelerinin yakından izlediği ve tanıdığı uluslararası bir etkinlik haline gelmiş ve onlarca ülkeden önemli yazar ve şairi ağırlamıştır. Elazığ 2007/Ekim’ de dünyaca ünlü Kırgız yazar ve şair Cengiz Aymatov’ a ev sahipliği yapmıştır. Ayrıca bu etkinlik kapsamında birçok ünlü kişiye “Türk Dünyası Hizmet Ödülü” verilmiştir. Dolayısı ile gerek içerik ve gerekse nitelik olarak bir marka haline gelen ve uluslararası bir hüviyet kazanan bu festivali bırakıp neden yeni festivaller yaratmaya çalışıyoruz. Elazığ ne acıdır ki, zirve noktasına gelen bu etkinliği 2017 yılından sonra devam ettirmemiş, onun yerine farklı etkinlikleri tercih etmiştir. Düzenlenen diğer festivaller gibi üç yıldır düzenlenmeye başlanan ve geçen günlerde üçüncüsü yapılan “salçalı köfte” festivalinin de daha çok “şenlik” şeklinde yapılmasını öneriyoruz. Zira salçalı köftenin Elazığ’ ın en meşhur ve en önde tanıtılması gereken bir ürünü olmadığı gibi geleneksel ve sembol hale gelmiş bir yiyeceği de olmadığını düşünüyoruz. Bu açıdan bakıldığında festival tercihi yapılırken yukarıda da belirttiğimiz gibi, kültür ve sanat içerikli olmasına, özellikle uluslararası bir hüviyete bürünmesine dikkat edilmelidir. Bu değerlendirmelerin ışığında, Elazığ’ ın“Uluslararası Hazar Şiir Akşamları” etkinliklerini tekrar bir festival olarak başlatmasının doğru olacağını düşünüyoruz. Mehmet ÇAĞLAR Yönetim Kurulu Başkanı

İzmir’de Harput Senfoni Konseri
Elazığ Kültür ve tanıtma Vakfı ile EGE Elazığ dernekler Federasyonu’nun birlikte organize ettiği “Harput Senfonisi” konseri 23 Eylül 2021 tarihinde İzmir’de gerçekleşti. Kültürel müziğin önde gelen ismi ünlü klasik müzik bestecisi Ahmet Adnan Saygun’un ismini taşıyan İzmir’deki sanat merkezinde yapılan konserde eseri bu kez İzmir Devlet Senfoni Orkestrası çaldı. Eser daha önce gerçekleştirilen altı konserde olduğu gibi bu konserde de büyük bir beğeni aldı. “Harput Senfonisi” bir temenniden bir hayalden yola çıkılarak Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı’nın hayata geçirdiği önemli bir projedir. Elazığ’ın sanat ve kültür dünyasının önemli insanlarından biri olan merhum Fikret Memişoğlu’nun 1966 yılında kaleme aldığı “Harput Ahengi” kitabında dile getirdiği bir temennisini nasıl hayata geçiririz diye hayal ettik ve bunu bir proje olarak gündemimize aldık ve “Harput Senfonisi” ni gerçekleştirdik. Yaklaşık 55 yıl önce yapılmış bir tespit ve hayal edilen bir hedef müziğimizin evrenselliği konusunda atılmış önemli bir adımdır. Zira, kültür ve sanat zenginliğimiz içinde önemli bir yeri olan Harput musikisinin çok sesli senfonik orkestraya uyarlanması ve opera sanatçıları tarafından icra edilerek müzik dünyasına takdim edilmesi bir ilktir. Bu nedenle ortaya konulan bu proje musikimiz için bir dönüm noktası bir başka ifade ile milat olmuştur. Dolayısı ile Harput musikisini sadece bizim dinlediğimiz bir müzik olmaktan çıkarıp, onu Fırat’ın ötesine taşıyarak ona evrensel bir boyut kazandırmaya çalıştık. Bugüne kadar pek çok konuda olduğu gibi geleneksel müziğimizin tanıtılmasında da başarılı olamadık. Bu açıdan Harput müzikisinin bu eserle tanıtılması ve dünya müzik sahnelerine taşınmasının önemli olduğunu düşünüyoruz.   Bu güne kadar Elazığ, Ankara, İstanbul, Adana ve son olarak İzmir’de yapılan yedi konser ve on yıllık bir süreçte kurduğumuz hayali gerçekleştirmiş olmaktan mutlu olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Bu gün “Harput Senfonisi” Elazığ’ın bir markası olmuştur. Senfonideki müzikal zenginlik, türkülerimizin ruhu, heyacanı ve ruhu düzenine çok renkli ve farklı bir heyecan katmış ve bu eserle ortaya çok sesli bir uyum çıkmıştır. Bu eser Türkiye’de bir ilktir. Bir yörenin geleneksel müziği bu eserle ilk kez senfonik olarak icra edilmiştir. Tarihi Harput yaşantısının çeşitliliği ve renklerinin bir yansıması olan “Harput Senfonisi” nin çağdaş dünyada kabul görmesi ve beğeni alması tek hedefimiz ve arzumuzdur. Bu nedenledir ki, hedefimiz Harput Senfonisini 2022’de Almanya Köln’de izleyicileri ile buluşturmaktır. Sonuç olarak, Harput Senfonisinin çok yönlü olarak değerlendirilmesini ve tanıtım açısından önemli ve doğru bir adres olduğunu ve Elazığ’ın tek markası haline geldiğini düşünüyoruz.  Mehmet Çağlar Yönetim Kurulu Başkanı

Kurey Tepe'de Bulunan Harput Kabartması ve Sonrasında Yapmadıklarımız
(HARPUT) KUREY TEPE’DE BULUNAN “HARPUT KABARTMASI” VE SONRASINDA YAPMADIKLARIMIZ Tarihi ve kültür değerimiz Harput için bugüne kadar ciddi ve doğru bir koruma ve yaşatma proğramı uygulanmamış, gerek devlet ve gerekse yerel yönetimlerin yeteri kadar ilgilenmemeleri nedeniyle kendi kaderi ile baş başa bırakılmış, zamana ve ihmale karşı adeta bir direnme savaşı vermiştir. Ayrıca, Harput ve çevresinde gerçekleştirilen kazı ve araştırma çalışmaları da planlı, kapsamlı ve destekli düşünülmediği için  iş olsun diye yapılmıştır. Yenilikçi hiçbir düşünce ve eylem geliştirilmemiştir. 2016 yılı mayıs ayında Harput’da Nevruz Ormanları olarak bilinen alanda “Kurey Tepesi” mevkiinde iş makineleri kullanılarak yapılan ağaçlandırma çalışmaları sırasında Mezopotamya ve Anadolu arasındaki eski sosyo - kültürel ilişkilere ışık tutabilecek ve aynı zamanda sanat tarihi araştırmalarına yeni boyutlar kazandırabilecek eşsiz bir kabartma bulunmuştur. Bu kabartmanın bulunması üzerine bölgede kazı çalışmaları başlatılmıştır. Harput kalesinin birkaç yüz metre doğusunda yer alan bu alanda Elazığ Müze müdür vekili Bülent Demir tarafından 2016 yılı Mayıs – Ekim ayları arasında yürütülen kazılar ve çevre araştırmalarında, 1372 m rakımlı kayalık bir tepenin güney yamaçları üzerinde kurulmuş bir yerleşim yerinin varlığı tespit edilmiş ve iki evre içeren bu yerleşim yerinin ağır bir yangın geçirerek son bulduğu belirlenmiştir.  Bu çalışmaların sonucunda yapılan bir teknik değerlendirmede; yerleşim alanında ortaya çıkarılan mimari izlerin geniş bir sahaya yayılmış olduğu, bu kabartma ve mimarlık kalıntıların “…  Harput’ta M.Ö. 2 bin yılın başlarında bir siyasi otoritenin varlığını işaret ettiği …” açıklanmıştır. (B. Demir – E. Abay – V. Sevin, 2016) Kurey Tepe’de bulunan kabartma ve yörede yapılan kazı ve çevre araştırmaları sonucu rastlanan bulgular bu kadar önemli ve değerli olmasına rağmen yürütülen çalışmalar sadece 4-5 ay sürmüş ve sonra bırakılmıştır. Bir rastlantı sonucu ortaya çıkan kabartma 2,72 x 2,42 m boyutlarında ve 15 – 20 cm kalınlığında, yaklaşık 4 ton ağırlığında olup, dört büyük parça halinde ele geçirilmiştir. Üzerindeki ana tema, nehir kıyısındaki bir kale kuşatması ve kuşatma sonrasındaki kalenin fethi sahneleri öykülendirilmiştir. Zapt edilen kaleden ele geçirilen esirler ve çıplak asker esirlerin kralın huzuruna çıkarılması kabartmanın ilginç konuları arasındadır. (Kaynak: Elazığ Gezi Rehberi) Kabartma ile ilgili olarak yapılan açıklamada; “… Uygarlıklar ülkesi Anadolu yepyeni bir yüzünü daha gösterdi, sessiz sedasız birkaç ay önce. Bu kez Harput’ta renkli ve zengin geçmiş zincirine yeni bir halka daha eklendi. Eski Anadolu tarihi hakkında bilinenleri gözden geçirmemizi gerektirecek yeni bir halka …” ifadesi yer almaktadır. Harput kabartmasının stilistik ve ikonografik açılardan ilk bakışta M.Ö. 2300 – 2150 tarihlerinde Mezopotemya’da güçlü bir krallık kurmuş olan Akkad ekolunun hissedilebilir etkilerini taşıdığı ifade edilmektedir. Ayrıca, bulunan kabartmanın ağır yangınla son bulmuş bir mimari kalıntı içinde yeraldığı belirtilmiştir. Malatya Arslantepe Va, Norşuntepe N, Korucutepe G ve İmikuşağı 14. Yapı katıyla çağdaş ve fakat onlardan çok daha güçlü ve iyi durumda kalmış bu mimari kalıntıların yaklaşık olarak M.Ö. 2. Bin yılın başlarına tarihlenebileceği açıklanmıştır. Harput kabartması üzerine yapılan yukarıda özet olarak açıkladığımız değerlendirme, Harput’ta M.Ö. 2. Binyılın başlarında bir yerleşimin varlığını ortaya koymaktadır. Anadolu’nun bilinen en eski şehir devleti olarak “UNESCO DÜNYA Mirası Listesi” ne kabul edilen Malatya Arslantpe ile çağdaş, ancak ondan daha güçlü ve durumda kalmış Harput – Kureytepe kalıntıları ile ilgili çalışmaların 2016 yılında sadece birkaç ay yapılmış ve sonra bırakılmış olmasını doğrusu anlamış değiliz. Oysa, Anadolu uygarlığına yeni bir katkı olarak sunulan “Harput Kabartması” ve yörede yapılan kazılarda ortaya çıkan nitelikli buluntuların Kurey tepesinin Malatya – Arslantepe gibi önemli bir yerleşim olduğunu ve Harput’un zengin geçmişine yeni bir halka ekleneceğini ortaya koymaktadır. 1963 yılında Yeni Fırat dergisinin 16. Sayısında “Cenap Osmanoğlu’”nun yayınlanan bir yazısında, “… Bugünkü Harput’un doğusunda bulunan sırtlarda, yani Kurye başında yapılan kazılar sırasında bir çok temel kalıntılara rastlanmaktadır. Kadim Harput’un yani ilk kurulan şehrin bu taraflarda bulunduğu …” yer alan açıklamalar Kurye Tepe’de çok eski yıllarda da kazı yapıldığını hatırlatmaktadır. Bütün bu açıklamalar Harput ve çevresinde yapılan kazı ve araştırmaların planlı ve proğramlı yapılmadığını göstermektedir. Dolayısı ile zaman zaman sadece Harput’ta iç kale kazılarına ağırlık verildiği anlaşılmaktadır. Harput değerleri olan bir tarih ve kültür havzası olup, yaşanan çok sayıda medeniyete ait kültürel mirası barındırmaktadır. Üzülerek bu zengin mirasın yeteri kadar araştırılmadığını ve gün yüzüne çıkarılmadığını söylemek zorundayız. Harput ve çevresinde ilk yerleşimin Paleolitik Çağa kadar indiği tespit edilmiştir. Son yıllarda Harput iç kale kazılarında çok önemli buluntulara rastlanmıştır. Bu başarılı çalışmalar ne yazık ki yeteri kadar desteklenmemektedir. Önerimiz, Harput ve çevresinde, özellikle Kurey tepe ve Harput Kalesindeki kazı ve çalışmaların yeniden ele alınması, finansal destek verilmesi ve böylece planlı ve proğramlı olarak, en önemlisi kapsamlı bir biçimde yürütülmesidir. Harput’un UNESCO dünya Mirası ile ilgili sürecin önemi burada da karşımıza çıkmaktadır. Harput’un ulusal ve uluslararası kuruluşların görüş ve bilimsel birikimlerinden, uzmanlık deneyimlerinden ve maddi desteklerinden yararlanılmasının yolu UNESCO’dan geçmektedir. Bu fırsatı iyi değerlendirmemiz gerektiği görüşündeyiz. 2016 Yılı Mayıs ayında bulunan “Harput Kabartması” rölyefi Harput’un bilinen tarihini 2.200 yıl kadar geriye götürmüştür. Çok önemli ve değerli bu varlığı bilim dünyasına yeteri kadar tanıtamadığımız gibi, süreci de doğru bir biçimde değerlendirmemiş olmamıza üzülüyoruz.   Sonuç olarak; zengin bir tarihe ve kültürel varlığa sahip olduğumuz söylemi yerine  bunları ortaya çıkarıp dünyaya tanıtmanın önemli olduğuna inanıyoruz. Malatya’nın Arslantepe örneğinde yaptığı gibi bizim de kollektif bir bilinç ortaya koyarak Harput’a sahip çıkmamız ve bu yolda UNESCO sürecini iyi değerlendirmemiz gerektiği görüşündeyiz. Mehmet Çağlar Yönetim kurulu Başkanı

Yeni Bir Turizm Planlaması
Daha önce ve sıklıkla turizm sektörünün Elazığ için önemini ve bu konudaki önerilerimizi dile getirmeye çalışmıştık. Son olarak 2021 yılında 01 Temmuz – 01 Kasım tarihleri arasında Malatya-Elazığ-Bingöl destinasyonu çerçevesinde planlanan turlar için Fırat Kalkınma Ajansının vereceği desteği duyurmuş ve bunun için şehrimizin hazırlıklı olmasına dikkat çekmiştik. Görünen o ki, öncekilerde olduğu gibi, bunu da ne duyan ve ne de sahiplenen olmadı. Turizm seyahat acentalarının“….yüreğimiz Harput için yanıyor. Niye UNESCO sürecini öne çıkararak Harput’ u turizme hazır hale getirmiyor ve tanıtmıyorsunuz….”serzenişleri bitmek bilmiyor. Nisan/2019 tarihinden beri sürekli olarak dile getirdiğimiz turizm sektöründeki eksiklik ve yanlışlarımız düzeltilmemiş, şimdi buna ek olarak yeni sorunlar gündeme gelmiştir. Öncelikle bölgeye tur programı yapan seyahat acentaları Elazığ’ a düzenlenen uçak seferlerinin geliş ve gidiş saatlerinin değiştirilmesini istemektedirler. Şu anda sabah erken saatlerde Elazığ’ dan gidiş seferleri yerine, bu saatlerde Elazığ’ a geliş seferleri, Elazığ dönüş seferlerinin ise akşamüzeri saatlerinde düzenlenmesi önerilmektedir. Tur programı açısından son derece önemli olan bu önerinin dikkate alınması, Türk Hava Yolları ile bu konuda görüşmeler yapılması ve yeni bir turizm planlaması yapılması gerekmektedir. Bunun için şehir yönetiminin ve gerekirse siyasilerimizin devreye girmesi uygun olacaktır. Ayrıca, Harput’ un tanıtımı açısından UNESCO sürecinin bir fırsat olarak değerlendirilmemesini sadece biz değil, seyahat acentaları da eleştirmektedirler. Daha önce de belirttiğimiz gibi, UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alan yerler veya bölgeler bu fırsattan yararlanarak çok sayıda turist çekmektedirler. Örneğin; Göbeklitepe nedeniyle Şanlıurfa’ ya 2 milyondan fazla turistin seyahat ettiği dikkate alınırsa bunun ne kadar önemli olduğu anlaşılacaktır. Bunun dışında sektörün vazgeçilmezi olan “kokartlı turizm rehberliği” sorununun çözülmesi gerekmektedir. Bu konuda geçmiş günlerde Fırat Üniversitesi ile yaptığımız görüşmelere daha önce değinmiştik. Şimdi bu konuyu bir kez daha gündeme getirmek ve çözüm için girişimlerde bulunmak istiyoruz. Bu konuyu da şehir yönetiminin sahiplenmesini arzu ediyoruz. Özellikle mutfağımızın tanıtılması açısından kadın girişimcilere fırsat yaratılması ve teşvik edilmesi görüşündeyiz. Bu konuda Valiliğimizin ve Belediyemizin öncülük etmesi, evlerde sınırlı ve küçük ölçekli ve amatör olarak sürdürülen bu faaliyetlerin profesyonel bir biçime dönüştürülmesi sağlanmalıdır. Her seferinde altını çizdiğimiz gibi, kısa vadede Elazığ’ ın ekonomik gelişmesinde fazla seçeneği bulunmadığı için bütün enerjimizi “Turizm Sektörü” ile değerlendirmemiz rasyonel bir tercih olacaktır. Bu nedenle yeteri kadar zaman kaybettik, bir an önce sorunları çözerek sektörü ayağa kaldırmamız iyi olacaktır. Mehmet ÇAĞLAR Yönetim Kurulu Başkanı

Aslantepe ve Malatya
08 Ağustos 2021 saat 21:00 sıralarında başlayıp geç saatlere kadar devam eden HABERTÜRK’ de ki Fatih Altaylı’ nın hazırlayıp sunduğu “TEKE TEK BİLİM” isimli programı ilgiyle izledik. Konuklardan İtalyan Arkeolog Doç. Dr. FranceskaBalossi ve İnönü Üniversitesinden Prof. Dr. Yılmaz Selim Erdal’ ı biraz şaşkınlık, biraz hayret ve daha çok imrenerek seyrettik. Bizi şaşırtan, Arslantepe’ nin UNESCO sürecinde Malatya’ nın ortaya koyduğu kollektif bilincin bu denli uluslararası ciddiyet içeren bilim çevrelerine yansıması, böylesine önemli bir konuda el ele vermesi ve her türden siyasi ayrımları bir kenara bırakarak konuyu şehrin tümüyle sahiplenmesi olmuştur. Fatih Altaylı, Malatya Büyükşehir Belediye Başkanına kaç kez teşekkür ettiğini hatırlayamıyoruz. Kültür Müdürlüğü, Malatya Müze Müdürlüğü, STK’ lara ve tüm siyasilere ne kadar şükranlar sunuldu. UNESCO kalıcı listesine giren “Arslantepe Höyüğü” ile yeniden yazılacak olan insanlık tarihinin sosyo-kültürel gelişimi, tıpkı Şanlıurfa’ daki“Göbeklitepe” örneğinde olduğu gibi dünyada her kesimin ilgi odağı olacağı gibi duruyor. Tamamen İtalyanların finanse ettiği projeyle zaten yirmi yıldır kabuğundan çıkarak adını ülkemize ve dünyaya kabul ettiren Malatya’ ya imrenmemek mümkün değil. Bu başarı hep birlikte hareket etme kabiliyetinin eseridir. “Bir ve diri olmaya” verdikleri önemi ve bunun yarattığı yoğun enerjiyi göz kamaştıracak kadar güzel ve değerli olarak görmekteyiz. Prof. Dr. MarcellaFrangipoen’ nin başkanlığında yapılan çalışmalar, profesyonel olduğu kadar toplum bilincinin birliktelik ruhuna yatkınlığı, “beraber herkesten güçlüyüz” anlayışının bir zaferi ve sonucudur. Her zaman ifade ettiğimiz gibi, vitrine çıkabilmek ve başarıya ulaşmak için şehrin tamamının bir araya gelmesi gerekmektedir. Elazığ denilince turizm ve tarihin derinliklerinde saklanmış sayısız hazinelerimizi ortaya çıkarmak ve tanıtabilmek adına yapılan çalışmaların yetersizliğini ve olayı henüz anlayamayanların akıl karıştırmalarını unutmuş değiliz. UNESCO Geçici Listesine sokmayı başardığımız Harput için şehrin yetkililerine yaptığımız sayısız çağrılar her nedense karşılık bulmamıştır. Belediye, Valilik ve STK’ ların tamamı Malatya’ yı uçurmaya devam ededursunlar, bizler hala bilinen açık gerçeklere gözümüzü kapatıp kendimizi kandırmaya devam ediyoruz. Elazığ sevdası bu mudur ? Kömürhan ve Gülüşkür arasına sıkışıp kalan muhteşem tarihi ve kültür hazinelerimizi bizler dünyaya tanıtmak için çaba gösterirken ne yazık ki yalnız bırakılıyoruz. Kaç yıldır gündemde tuttuğumuz “HARPUT SENFONİSİ”nin ve birkaç yıldır yoğun çalışmalar yürüttüğümüz Harput’ un UNESCO sürecinin hiçbir kurumumuzu veya makamı harekete geçirmemiş ve kimsenin dikkatini çekmemiş olmasını anlamış değiliz. Ancak son günlerde gündeme getirdiğimiz girişimlere ve çabalarımıza ortak olmaya çalışan ve bu konuda bizlere umut veren Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sayın Fahrettin Göktaş’ ı apayrı bir yere koymak istiyoruz. Desteklerinden dolayı kendilerine teşekkür ediyoruz. Sadece Harput’ tan ibaret olmayan sosyo-kültürel ve tarihi zenginliklerimizi uluslararası dolaşıma sokabilmenin yolu, şehrin sivil-siyasi ve bürokratik kanallarının bir biçimde yine Malatya’ da olduğu gibi tek ses olmaktan ve iyi niyet göstermekten geçmektedir. Bu işin başkaca çaresi ve yolu yoktur. Bu nedenle “vasatlık” sarmalından çıkmanın yollarını araştırıp bulmak zorundayız. Sonuç olarak, tarihi ve kültürel hazinenin üzerinde oturmak marifet değildir. Önemli olan söz konusu varlıklarımızı ülkemize ve dünyaya tanıtıp, bu değerler üzerinden kendimize katma değer oluşturmaktır. Yıllardır bu konuda çaba gösteren Vakfımızın ortaya koyduğu hedeflerin ne denli önemli olduğunu bir kez daha anlıyoruz. Bunu sadece bizi yakından izleyen küçük bir kesimin anlamış olması ise bir şanssızlıktır. Geçen akşamki programda komşu Malatya’ ya çok imrendiğimizi tekrar dile getirirken, haklarını da teslim ediyor ve doğru dürüst bir müzesi bile olmayan Elazığ’ ın içler acısı haline bakarak tüm içtenlikle komşuya helal olsun diyoruz. Son olarak “eski güneşlerle yeni çamaşırların kuruyamadığını” hatırlatmak istiyoruz. Mehmet ÇAĞLAR Yönetim Kurulu Başkanı

Yeni Hedef "Elazığ'ın Türk Dünyası Kültür Başkenti" Olması
Harput’ un “UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi” ne girmesinden sonra şimdi hedefimiz Elazığ’ ın “Türk Dünyası Kültür Başkenti” seçilmesidir. Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Elazığ’ ın 2023 yılı için Türk Dünyası Kültür Başkenti seçilmesi konusunda Ankara’ da “TÜRKSOY” ile görüşmeler yaptı. Bununla ilgili olarak 27.03.2020 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığı’ na başvurularak; “Uluslararası Hazar Şiir Akşamları” ile Türk Dünyası kapısını açan ve “Şiirin Başkenti” olarak anılan Elazığ’ ın “Türk Dünyası Kültür Başkenti” olmasını hak ettiğini, bu nedenle 2023 yılında seçimin bu doğrultuda gerçekleşmesi dile getirildi. Bakanlığın oluru ile bu dileğimizin “Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi” “TÜRKSOY” a iletilmesi istendi. Zengin Türk kültürünün dünyaya tanıtılması ve yaygınlaştırılmasını sağlamak, kültürel faaliyetlerin geniş kitlelere ulaştırılmasına katkı sunmak amacı ile kurulmuş olan “TÜRKSOY” un önerisi ile hayata geçen bir program çerçevesinde 2012 yılından beri her yıl Türk dünyasından bazı şehirler Türk Dünyası Kültür Başkenti olarak seçilmektedir. Bugüne kadar, 2013 yılında Eskişehir, 2018 yılında Kastamonu Türk Dünyası Kültür Başkenti olarak seçildiler. 2023 yılında sıranın Türkiye’ ye gelmesi nedeniyle gündeme getirdiğimiz bu projenin başarıya ulaşması için bütün şehrin tüm kurum ve kuruluşlarının, üniversitenin, sivil toplum kuruluşlarının ve kişilerin destek vermesini bekliyoruz. Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfının şehrimize bir marka olarak kattığı “Harput Senfonisi” ve Harput’ un UNESCO sürecinin, Türk Dünyası Kültür Başkenti ile taçlandırılmasını arzu ediyoruz. Böylece yeni bir marka ile Elazığ’ ın prestij ağını genişletmek istiyoruz. Dolayısı ile bunun yeni bir hedef olarak kabul edilmesini istiyoruz. Sonuç olarak, Elazığ’ ın kültür ve sanatla anılması tek dileğimizdir. “Birlikte ses çıkarmalıyız.   Birlikten güç doğar.”  Mehmet Çağlar Yönetim Kurulu Başkanı

Elazığ'lıSivil Toplum Kuruluşları ve Bir Çağrımız
Sivil Toplum Kuruluşları (STK) son yarım asırdır, yönetim katmanlarının vazgeçilmez örgütlenme biçimi olarak hayatımızda yer almaktadır. Kamu yararına hizmet yürüten Dernek ve Vakıflar dışındaki STK’ ların resmi bir yapıları yoktur. Halkın kendi arzusu ile katılımı esasına dayandığından STK’ lar, topluma mal edilmesi istenen proje ve düşüncelerin daha verimli olarak hayata geçirilmesini sağlamaktadırlar. STK’ lar bizdeki yaygın adıyla vakıf, dernek, platform, düşünce kuruluşları, sendikalar ve meslek örgütleri olarak faaliyet göstermektedirler. Türkiye son yıllarda adeta STK cennetine dönmüştür. 2 binli yıllarda 80 bin dolayında olan STK sayısı 2021 yılında 121.799’ a ulaşmıştır. Hemen her alanda bir STK bulunmaktadır. Yaklaşık her 650 kişiye 1 STK düşüyor denilebilir. Türkiye’ de dernekçiliğin nicelikten çok nitelik sorunları vardır. Bunların başında da “katılımcılık” sorunu geliyor. Genel yaklaşım çok az sayıda STK aktif katılımcılık göstererek topluma faydalı olmaya çalışıyor, veya başka bir deyişle toplum adına fayda üretmeye çaba gösteriyorlar. Geri kalan büyük bir bölümünün ise ne üyelerine, ne bulundukları kente, ve ne de topluma bir yararları vardır. ELAZIĞ’ LILARIN TÜRKİYE’ DEKİ YERLEŞİMİ Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Elazığ’ lıların en çok İstanbul’ da yaşadığı görülürken, Elazığ’ da 470 bin 290 Elazığ’ lının yaşadığı tespit edilmiştir. Elazığ’ ın nüfusu 2017 yılında 583 bin 671 olarak açıklanmıştır. Elazığ’ da yaşayan Elazığ’ lı sayısı ise 470 bin 290 olarak kayıtlıdır. Elazığ’ lı nüfusun en çok yaşadığı İstanbul’ u (150.821), Malatya (39.158), Adana (33.099), İzmir (29.699), Bursa (15.788), Diyarbakır (13.539), Mersin (13.186), Antalya (13.106) ve Kocaeli (12.807) izlemektedir. Elazığ’ lıların en az yaşadığı illerin başında ise Iğdır gelmektedir. Iğdır, Ardahan, Kilis, Sinop ve Artvin izlemektedir. (Kaynak: Elazığ Son Haber) Açıklanan verilere göre, Türkiye genelinde 903 bin 29 Elazığ’ lı yaşamaktadır. Dolayısı ile Elazığ’ ın nüfusu kadar bir nüfusun Elazığ’ ın dışında yaşadığı görülmektedir. Bundan hareketle bu önemli katma değerin veya başka bir anlatımla bu potansiyelin Elazığ’ a yönlendirilmesinin şehire önemli bir katkı yaratacağı görüşündeyiz. Sorun bunun nasıl koordine edileceğidir. ELAZIĞ’ LI STK’LARIN DAĞILIMI Elazığ’ ın dışındakilerle birlikte Türkiye genelinde yaklaşık toplam 664 Elazığ’ lı STK’nın bulunduğunu görüyoruz. Elazığ’ da 833 STK kayıtlı olup, cami koruma ve yaşatma dernekleri ile okul aile birlikleri hariç (833-228) = 605 STK (40’ı vakıf) olduğu bilinmektedir. İstanbul (ELFED), Ankara (ANELFED), İzmir (Ege Elazığ Dernekler Fed.) dernekler federasyonları dışında, İstanbul’ da 21 (19 dernek ve 2 vakıf), Ankara’ da 8 (7 dernek ve 1 vakıf), İzmir’ de 9 (dernek) STK ile diğer illerde 18 olmak üzere Türkiye genelinde 664 Elazığ’ lı STK toplamına ulaşılmış olmaktadır. Bunların dışında Elazığ-Manas Yayıncılığı ayrı ve özel tutarak toplama dahil etmek gerekir. ELAZIĞ’LI STK’LARA ÇAĞRIMIZ Yukarıda sözünü ettiğimiz, katılımcılık yolu ile topluma yararlı olmak veya toplum adına fayda üretmek için tüm STK’ ını dialoğa, ortak proje geliştirmeye ve olabildiği ölçüde ortak hareket etmeye davet ediyoruz. Birlikten güç doğacağına inanıyoruz. Gerçek anlamda etki yaratmak, toplum ve şehrimiz için fayda üretmek için ortak hareket etmeliyiz ve güç birliği oluşturmalıyız. Bunun ilk örneğini; Mayıs/2018 tarihinde Harput’ un “UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi” ne girmesinden sonra üç yıldır hiçbir adım atmayan ve bu süreci sahiplenmeyen şehir yönetimi ve sorumlularına karşı tüm Sivil Toplum Kuruluşlarının birliktelik oluşturarak tepki vermesi ile başlatalım. Harput’ a sahip çıkılması için ortak bir güç birliği oluşturalım. Bu nedenle tüm Elazığ’ lı STK’ na birliktelik çağrısı yapıyoruz. “Çözümün bir parçası olmayacaksan, sorunlardan şikayet etmeyeceksin.” Mehmet Çağlar Yönetim Kurulu Başkanı

Elazığ Vakfı Başkanı Çağlar, Türkiye’deki tüm Elazığlı STK’lara çağrıda bulundu
“Harput’la ilgili olarak sorumluluk üstlenmenin zamanı geldi!” Ankara’da faaliyetlerini yürüten Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Çağlar,  2018 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesine alınan Harput’un kalıcı listeye alınması için o günden beri somut adım atılmadığına dikkat çekti ve Elazığ da dahil olmak üzere tüm Türkiye’deki Elazığlı STK’lara çağrıda bulunarak; tüm STK’ları bu konuda birlikte hareket edip, şehrin konuya duyarsızlığına karşı tepki göstermeye davet etti. Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Başkanı Mehmet Çağlar; Harput’un UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesine alınma tarihinden bugüne kadar 3 yıl geçmesine rağmen, şehrin hiç somut adım atmamış olmasına serzenişte bulunarak; “Bizim heyecanımıza şehir her nedense ortak olmamış, başka bir ifade ile UNESCO sürecine ilgisiz kalmıştır. Bu konuda bugüne kadar söylenen ve yazılanlara da hiçbir tepki vermemiştir. Oysa girişimlerimizle Harput’ u bir dizi ulusal ve uluslararası kuruluşun görüş ve bilimsel birikimlerinden, uzmanlık deneyimlerinden ve maddi desteklerinden yararlandırma olanağı yaratmış ve böylece onu  ‘insanlığın ortak mirası’ olarak koruma fırsatı yakalamış iken bütün bunları elimizin tersi ile itmekte ve adeta yok saymaktayız. Harput’ la ilgili olarak sorumluluk üstlenmenin zamanı geldiğine inanıyoruz” diyerek;  Elazığ da dâhil Türkiye’deki tüm STK’lara çağrıda bulunarak, şehrin bu duyarsızlığına karşı tepki göstermeye çağırdı. “TÜM STK’LARI, ŞEHRİN DUYARSIZLIĞINA KARŞI TEPKİ GÖSTERMEYE ÇAĞIRIYORUM” Başkan Çağlar; “Elazığ’da bulunan STK’lar da dâhil olmak üzere tüm Türkiye’deki STK’lara bir çağrımız var. Malatya Arslantepe Höyüğü UNESCO Dünya Kültür Mirası Kalıcı Listesine alındı. Harput ise Elazığ Belediye Başkanlığı ile ilk kez oluşturduğumuz bu proje ortaklığı ile 2018 yılı Mayıs ayında geçici listeye alındı. O günden beri hiçbir somut adım atamadık. Şehir yönetimi geçici listeye girdiğimiz 02 Mayıs 2018 tarihinden bugüne kadar UNESCO sürecine ilgisiz kalmış hatta şehir UNESCO olayını gündemine dahi almamıştır. Şehrin bu konuyu sahiplenmesi adına tüm STK’ları bu konuda birlikte hareket edip, şehrin konuya duyarsızlığına tepki göstermeye çağırıyoruz. Şehir sahip çıkmadığı için şehir dışındaki STK’lara çağrıda bulunuyoruz. Bu gücü neden önemsiyoruz, Harput’a neden sahip çıkıyoruz? Bunları defalarca gündeme getirmeye çalıştık. Kültürel ve tarihsel bellek kaybına uğrayan bir toplum, çok şeyini, özellikle yaratıcılık kaynaklarını kaybetmiş olur ” diye konuşan Başkan Çağlar, sözlerini sürdürerek; “Şehrin bu ilgisizliği daha ne kadar devam edecek? Harput gibi bir tarih ve kültür değerinin korunması, yaşatılması ve gelecek kuşaklara miras olarak bırakılmasının ancak bu varlıkların ‘Dünya Mirası’ haline getirilmesi ile mümkün olabileceği gerçeği ortadayken, bu fırsatı neden kullanmıyoruz? Turizm potansiyelimizde neden kullanmıyoruz?”  dedi. “MALATYALI HEMŞEHRİLERİMİ KUTLUYORUM” Başkan Çağlar sözlerinin sonunda Arslantepe Höyüğü’nün UNESCO Dünya Kültür Mirası Kalıcı Listesine girmesinden dolayı Malatyalıları tebrik ederek; “Geçtiğimiz yıl UNESCO Dünya Kültür Mirası Kalıcı Listesine alınan Göbeklitepe pandemiye rağmen yurt içi ve yurt dışından binlerce ziyaretçinin akınına uğruyor. Şanlıurfa bu sayede turizmde adeta altın yılını yaşıyor. Biz de Harput’un UNESCO kalıcı Listesine girmesi için şehrin yöneticilerinin bu işe sahip çıkmasını bekliyoruz. Ayrıca Malatya’nın da Arslantepe Höyüğü’nün kalıcı listeye alınmasından dolayı Malatyalı hemşehrilerimizi kutluyoruz” diye konuştu. Haber: Songül DURSUN/ÖZEL Kaynak: elazigfirat.com

Basın Bülteni
2014 yılında “UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi” ne giren Malatya Aslantepe Höyüğü UNESCO Milli Komitesinin 44 ncü toplantısında “UNESCO Dünya Mirası Listesi” ne 19 ncu varlığımız olarak kabul edildi. Öncelikle Malatyalı hemşehrilerimizi kutlarız. Malatya’ ya ve ülkemize hayırlı olsun. Edindiğimiz bilgilere göre, şehrin inanması, çok fazla kişinin yoğun çabası ve siyasilerin özellikle Malatya milletvekili Sayın Öznur Çalık’ ın uğraşları ile bu başarının elde edildiğini öğreniyoruz. Vakfımızla Elazığ Belediye Başkanlığının ortak bir projesi ile Mayıs/2018 tarihinde Harput Dünya Mirası Geçici Listesine kabul edilmişti. Bununla ilgili olarak Paris’ te UNESCO merkez binasında Harput Konferansı düzenlenmiş ve 14 ay gibi kısa bir sürede bu sonuca ulaşmıştık. Aradan geçen üç yıl içerisinde tüm girişimlerimiz, yazılı ve sözlü uyarılarımıza rağmen UNESCO sürecine sahip çıkılmamış, hiçbir adım atılmamıştır. Oysa, sürecin devamı için yapılması gereken bir sürü iş bulunmaktadır. Yönetim planından, alan yönetimi oluşturulması gibi. Ayrıca, UNESCO Milli Komitesi ve UNESCO nezdinde uluslararası alanda lobi çalışması yapılması gerekmektedir. Bunları birçok kez gündeme getirmemize rağmen bugüne kadar hiçbir sonuç elde edemedik. Koyduğumuz hedef 2023 yılında kalıcı listeye girmektedir. Bu hedefi yakalayamadığımız takdirde kalıcı listeye girmemiz bir hayli zorlaşacaktır. Harput’ un korunması, tarihi ve kültür varlıklarımızın yaşatılması, gelecek kuşaklara miras olarak bırakılması ve uluslararası teknik bilgi ve deneyimlerden ve mali desteklerden yararlanılması ve en önemlisi turizmde bir fırsat olarak değerlendirilmesinde UNESCO sürecini önemli görüyoruz. Sadece siyasilerimiz ve şehir yönetiminin gayreti yeterli olmayacaktır. Olayı tüm şehrin sahiplenmesi ve sürecin devamı için bütün kuruluşların ve özellikle şehir yönetiminin devreye girmesini arzu ediyoruz. Bunun tarihi bir sorumluluk olduğunu hatırlatmak istiyoruz. Bu konuda verdiğimiz çabaların boşa gitmemesi adına kaybedilen zamanın telafisi için şehir yönetimine çağrımız UNESCO sürecine sahip çıkılmasıdır.                                                                                                             Mehmet ÇAĞLAR Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı

Ankara'da Bir Eviniz | Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı
ANKARA’ DA BİR EVİNİZ “ELAZIĞ KÜLTÜR VE TANITMA VAKFI” Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı, Elazığ kültürünü tanıtmak ve şehrimize yönelik kültür, sanat ve sosyal faaliyetlerde bulunmak amacıyla 14 Ocak 1988 tarihinde Ankara’ da kurulmuştur. Vakfa Bakanlar Kurulu’ nun 25.01.1996 tarih ve 96/7839 sayılı kararı ile vergi muafiyeti tanınmıştır. Dolayısı ile “kamu yararına hizmet yürüten” vakıf statüsü kazanmıştır. Vakfın halen 113 üyesi bulunmaktadır. Vakıf Ankara’ nın Dikmen-Sokullu semtinde Ece sokakta kendi mülkiyetinde olan 4 katlı binada faaliyet göstermektedir. Binanın girişinde “Elazığ Evi” yazılı olup, kapısı tüm Elazığ’lılara açıktır. Burada gerçekleştirilen çok sayıda toplantıya ev sahipliği yapmıştır. Vakfın kuruluş amaçlarından biri de; Ankara’ya üniversite eğitimi için gelen ve maddi durumu yeterli olmayan Elazığ’lı gençlerimize destek olmak amacı ile burs vermektir. Kurulduğu tarihten günümüze kadar kesintisiz olarak yaklaşık 4700 Elazığ’ lı üniversite öğrencisine karşılıksız burs desteği verilmiştir. Bunlar tüm Türkiye’ deki hayırsever hemşehrilerimiz tarafından sağlanan bağışlarla finanse edilmektedir. Vakıf yılda iki kez, Ocak ve Temmuz aylarında “Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Dergisi” yayınlamaktadır. Bu dergi yayın hayatına başladığı 1989 yılından itibaren kesintisiz 32 yıldır okuyucuları ile buluşmaktadır. 2017 yılı Temmuz sayısı Harput’ un “UNESCO Dünya Miras Listesi” adaylığıyla ilgili özel bir sayı olup, Türkçe-Fransızca olarak yayınlanmıştır. Vakıf 33 yıllık süreçte sadece kültür ve sanat alanında değil, Elazığ’ ın sosyal ve ekonomik hayatına katkıda bulunmak amacıyla çok çeşitli faaliyetlerde bulunmuştur. Bunlar arasında önemli sayılabilecekleri şu şekilde sıralamak mümkündür. Elazığ ve Harput’ un yetiştirdiği değerleri anmak üzere rahmetli Enver Demirbağ ile başlayan, Fikret Memişoğlu, Hafız Osman Öge, İshak Sunguroğlu, Mevlüt Canaydın, Lokman Tasalı, Köganklı Hafız Mustafa Süer ve Vasfi Akyol ile devam eden geceler düzenlendi. Bu önemli insanlar anılarak, gelecek kuşaklara tanıtılmaya çalışıldı. Çok önemli eserler Vakıf yayını olarak kitap haline getirildi. Bunların başında İshak Sunguroğlu’ nun 4 ciltlik “Harput Yollarında” eseri gelmektedir. Elazığ kültürünün ve yöresel ürünlerinin tanıtımı amacıyla ilk “Elazığ Tanıtım Günleri” Ankara’ da 2011 yılında düzenlenmiştir. Daha sonra da ikincisi 2017 yılında yapılmıştır. Ankara’ daki derneklerimizle birlikte gerçekleştirilen tanıtım günlerine yoğun bir katılım olmuştur. Elazığ’ ın kültür ve sanat değerlerini sahiplenmek ve tanıtmak için Ankara’ da “Anadolu Gösteri Merkezi” nde önemli bir kültür ve sanat buluşması gerçekleştirilmiştir. Çayda Çıra ışığında “Elazığ-Şanlıurfa-Bakü-Kerkük” müzikleri bir araya getirilmiştir. Elazığ-Harput musikisinin evrensel hale getirilmesi amacıyla türkülerimizin çok sesli senfonik olarak icrası için notaya alınması sağlanmış, şef Bujor Honic tarafından bestelenen “Harput Senfonisi” eseri ortaya çıkmıştır. Eser ilki 2013 yılında Elazığ’ da olmak üzere bugüne kadar altı konserde müzikseverlerle buluşturulmuştur. Musikimizin çok sesli senfonik bir düzenleme ile opera sahnesine taşınması önemli bir adım olup, bu çalışma Harput musikisi için bir dönüm noktası olmuştur. Elazığ’ ın yetiştirdiği önemli bir klarnet ustası olan rahmetli Mevlüt Canaydın’ ın çaldığı eserler bir CD ortamında derlenmiş ve “Harput Peşrevi” adlı yapıt düzenlenmiştir. Vakıf, Elazığ 1 nci ekonomik kurultayı ve daha sonra 2014 yılında yapılan Elazığ kalkınma kurultaylarında Ankara’ da gerçekleştirilen toplantılara ev sahipliği yapmış ve bu çalışmalarda yer almıştır. “Türkiye-Çin Dostluk Vakfı” ile birlikte Çin Halk Cumhuriyeti Büyükelçisi ve yetkililerini Elazığ’lı iş adamları, Belediye Başkanımız ve Milletvekillerimizi bir araya getiren bir toplantı düzenlenmiştir. Çankaya Belediye Başkanlığı ile birlikte yapılan bir çalışma sonucu Ankara-Oran semtinde “Çayda Çıra Parkı” açıldı ve parka Vakıf tarafından yaptırılan çayda çıra heykeli dikildi. Böylece Ankara’ da şehrimizi simgeleyen bir parka sahip olduk. Bu parkta iki kez “Orcik Şenliği” düzenlendi. Vakıf, Harput’ un “UNESCO Dünya Miras Listesi” ne alınması amacıyla 2017 yılında Elazığ Belediye Başkanlığı ile ortak yürütmek üzere çok önemli bir proje başlattı. Bu proje kapsamında 16 Mayıs 2017 tarihinde Paris’ te UNESCO merkezinde ünlü tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı’ nın da katıldığı “Harput Konferansı” düzenlendi. Yapılan çalışmalar sonucunda 14 ay gibi kısa bir sürede 02.05.2018 tarihinde Harput “UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi” ne kabul edildi. Vakıf tarafından Ankara ve Elazığ’ da çok sayıda Kariyer Günleri düzenlenmiştir. THY’ nın aylık dergisi Skylife’ ta Elazığ’ ın kapsamlı bir şekilde tanıtımı sağlanmıştır. TÜRSAB’ a bağlı önemli seyahat acentaları Fırat Kalkınma Ajansının desteği ile Malatya-Elazığ için organize edilen gezi programına davet edilerek şehrin turistik olarak tanıtımı sağlanmıştır. Bu programdan sonra geziye katılan seyahat acentaları “Yukarı Fırat” başlığı ile Elazığ ve yöresine tur düzenlemeye başlamışlardır. Vakfın da katılımı ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ nde merhum Tabip Tuğgeneral Nihat İLHAN ve şehit ailesi anısına bir etkinlik düzenlendi. 24 Ocak 2020 depreminden sonra yaşanan sorunlar ve koronavirüs salgını sonrasında oluşan ekonomik yapı ile ilgili olarak çalışmalar yapan Vakıf, bu konularda hazırladığı raporları yetkililer ve Elazığ kamuoyu ile paylaşmıştır. Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı gerçekleştirdiği faaliyetlerle ve gerekse ilerideki dönemlerde planladığı projelerle Elazığ’ ı tanıtma adına üstlendiği misyonu en iyi şekilde sürdürmeye devam edecektir. “Paylaştığın senindir, biriktirdiğin değil.” Mehmet ÇAĞLAR Yönetim Kurulu Başkanı

Uluova Sulama Projesi
ULUOVA SULAMA PROJESİ’NDEKİ BAŞARISIZLIĞIMIZ Daha önceki yazımızda;  Covid-19 salgını sonrasında, dünyada her toplumun bundan sonra tarımı, gıdayı, suyu ve kendi kendine yeterliliği daha çok önemseyeceğini vurgulamış, bizim de bu yönüyle “Tarım Sektörü” ne öncelik vermemizin nedenini ortaya koymaya çalışmıştık. Elazığ tarım sektörünün sorunlarının en başında tarım arazilerinin yeteri kadar sulanamaması geldiği, dolayısı ile bu sorunun çözülmesi gerektiğini dile getirmiştik.  Ancak, yaptığımız araştırmada; bu sorunun çok eski yıllara dayandığı, oyalamalarla uzun zaman kaybedildiği ve en önemlisi diğer bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da başarısız bir sınav verdiğimizi anladık. PROJEDE YAŞANAN ÇELİŞKİLER Elazığ’ın en verimli tarım arazilerini barındıran Uluova’da projenin 1. merhalesinin tam olarak devreye girmemesi nedeniyle 14.656 hektar tarım alanının sulanması mümkün olacak iken, projenin 2008 yılından sonra devamı sağlanamadığı için bu önemli tarım alanı sulanamamış ve çiftçi adeta kaderi ile baş başa bırakılmıştır. Ovayı sulayan sistem elektrik borcu gerekçe gösterilerek iptal edilmiş ve kanallar kaldırılarak kullanılmaz hale gelmiştir. Gelinen bu noktada, duran sistemin yürümesi için projenin en önemli faktörlerinden biri olan elektrikte yaşanan sorun nedeniyle önerilen alternatif çözümler kabul görmemiştir. Oysa, benzeri projelerde farklı politikalar uygulandığını; ya borçların sübvanse edildiğini, ya da bu borçları silme yoluna gidilerek soruna çözüm arandığını görmekteyiz. Yaklaşık 13-14 yıllık bir süreçte geniş bir tarım alanı susuzluğa mahkum edilmiş ve çiftçi toprağını terk etmek zorunda bırakılmıştır. İşin ilginç yanı, bu aşamadan sonra beklentileri yok olan çiftçi arazilerini il dışından gelenlere satmaya başlamış ve toprak büyük ölçüde el değiştirmiştir. Bu süreçte başta siyaset kurumu olmak üzere hiç kimse çözüm üretememiş, sadece umut vermekle yetinilmiştir. Oyalamalarla geçen yılların ardından, 2017 yılında revize edilen proje için öngörülen 720,5 milyon liralık bütçe büyüklüğü dönemin yetkililerince kabul görmemiş ve projeye çözüm aramak yerine projeden vazgeçilmesinin doğru olacağı düşünülmüştür. Oysa, bu dönemlerde Elazığ için üretim ve istihdama dönük olmayan projelere bundan daha büyük ödenekler tahsis edildiğini, her nedense sulama projesine öncelik verilmediğini görmekteyiz. Kaynakların sınırlı olduğu göz önünde bulundurulursa tarımsal büyümede önemli bir faktör olan sulama konusunun ödeneksiz bırakılması bir planlama ve öncelik hatasıdır. Bu nedenle rasyonel hareket edilmediği görüşündeyiz. 2020 yılı Mayıs ayı içerisinde; Tarım ve Orman Bakanlığı “Sulamada yeni bir adım” adıyla, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ) ile TOKİ Başkanlığı arasında sulama tesisleri yapımı konusunda bir protokol imzalandığını ve 25 sulama projesinin TOKİ kanalı ile tamamlayacağını açıklamıştır. Sorunlu sulama projeleri için getirilen bu çözüm ne yazık ki, Uluova Sulama Projesi’ne ilaç olmamış,  bu 25 proje içine Elazığ dahil edilmemiştir. Önceki yılda olduğu gibi 2021 yılı yatırım programında da Uluova 1. Merhale sulaması için sembolük olarak sadece 1000 (Bin) TL. ödenek ayrılmış olması dikkat çekicidir. Bu durum projeye devam edilmeyeceği kararını açıkça ortaya koymaktadır. Alınan bu kararla yöneticilerin ve siyasetçilerin verdiği sözler ve umutlar bir anda hayal kırıklığına dönüşmüştür. Oysa, Diyarbakır’a bir tanesi TOKİ kanalı ile yapılacak toplam 14 proje için ayrılan 2021 bütçesi bir milyar 173 milyon liradır. (Kaynak: Mehmet Karaca – 2021) HATUNKÖY SULAMA PROJESİ Uluova sulama projesine son iki yıllık süreçte ödenek verilmemesi ile bu projeden vazgeçildiği, bir başka ifade ile projenin uygulanmayacağı anlaşılmıştır. Böylece 13 -14 yıllık rüya, koca bir hiçle sona ermiştir. Bu konuda DSİ Genel Müdürlüğü 9. Bölge Müdürlüğü’nün yaptığı çalışmalar sonucunda “Hatunköy Sulama Projesi”nin gündeme geldiğini görmekteyiz. Uluova sulama projesinin baştan doğru planlanmadığı ve uygulanabilir olmadığı, gerek Behramza ve gerekse Uluova’nın sulanması için Hatunköy barajının yapılması ve buna bağlı “Hatunköyü Sulama Projesi”nin gündeme getirileceği açıklanmıştır. Böylece iki ovanın kurtuluşu Hatunköyü sulama projesine bağlanmıştır. Sonuçta arada geçen 13-14 yıl boşu boşuna harcanmış oldu. Projedeki hatalar ve yanlış uygulamalar bir yana, asıl sorun yıllarca ayrılan sembolik ödenekler ve verilen boş sözlerle çiftçinin oyalanmış olmasıdır. Uluova sulama projesine alternatif olarak gündeme getirilen Hatunköy Barajının yapım ihalesi 17.10.2020 tarihinde yapılmış olup, sözleşme ihaleyi alan firma ile 03.02.2021 tarihinde imzalanmıştır.  (Kaynak: Aziz Dinç-2021)   ÖNERİMİZ Normal süreç içerisinde ovaların su ile buluşması zaman alacaktır. Gerek eski proje nedeniyle kaybedilen 13-14 yıl ve gerekse bu yeni projenin tamamlanması için geçecek süre uzun bir zaman kaybına yol açacaktır. Daha fazla zaman kaybetmemek için yeni projenin kısa sürede bitirilmesi gerekmektedir. Yapılan hatalar ve ihmallerle yeteri kadar bedel ödenmiş olduğundan, zamanı iyi kullanmalıyız ve suyun bir an önce araziler ile buluşturulmasını gerçekleştirmeliyiz. Bu nedenle gerek yöneticilerin ve gerekse milletvekillerinin olayı sahiplenmesi ve süreyi kısaltması için yoğun çaba göstermelerini arzu ediyoruz. Elazığ Devletçi yapısı ve her zaman ona bağlılığı ve öne çıkan duruşuna karşın ne yazık ki,   Ankara’dan bu güne kadar hakettiği karşılığı tam olarak alamamıştır. Çoğu zaman Devlet teşvik ve desteklerinin dışında bırakılmış ve bu dışlayışlar alışkanlık haline gelmiştir. Dolayısı ile teşvik ve desteklerden yeteri kadar yararlanmamıştır. Bu nedenle yıllardır haksızlığa uğrayan Elazığ’ın, sulama projelerine verilecek desteklerle gönlünün alınmasını diliyoruz. "Ders alınmış başarısızlık başarı demektir."   Mehmet ÇAĞLAR Yönetim Kurulu Başkanı

Elazığ Basınından!
Kübra Türkan Köşe Yazısı - STK’CİLİK, HOBİ OLMAMALI!
STK’CİLİK, HOBİ OLMAMALI! Kent Güncesi Sivil Toplum Kuruluşları çöplüğüne dönmüş vaziyetteyiz. Birileri bana çok mu çok kızacak. İlimizde bine yakın STK var. Birçoğunun adından ve sanından bile bihaberiz. Önümüzdeki yıllarda bazısının seçimleri de olacak.  Şimdiden kıyasıya bir rekabet hâkim.  Koltuk kapanın elinde kalıyor. Çünkü  maalesef birçoğu ya  tabeladan ya da var olan koltuktan ibaret… Yazık gerçekten çok yazık! Canı sıkılan, önüne gelen bir iki yakınını toplayıp, bir isimde bulunca ben STK oldum havalarına bürünüyor. STK’leri bu denli ayakaltı etmeyin ne olur. Her şeyin başı liyakat olsun demiyorum boşuna! Ne olur vasıflarınıza uygun işlerde kollarınızı sıvayın.  Çünkü demokrasimiz açısından STK’ler inanılmaz bir güç.  Etkili lobicilik faaliyetleri güçlü STK’ler ile yürütülebiliyor ve diplomasi dediğimiz ve her kapının en bilindik anahtarı esasında STK temsilcilerimiz dillerinde bulunuyor. Bu temsilciler bulundukları yeri temsil etmeyi beceremiyorsa boşuna ne kendilerinin ne etrafındakilerin ne de toplumun zamanını israf etmesin. Yerine koyamadığımız yegâne şey giden zaman! Yoruldum. Eleştirirsiniz, eleştirirken yol gösterirsiniz bakın bu iş böyle yapılsa belki memlekete fayda sağlayabilirsiniz dersiniz. Vay efendim sizin ne haddinize diyerek Kızılca kıyametler kopartılır. Siz ağzınızı açtığınız anda ağızlarını açtıklarından da bihaberdirler. Üzülüyorum. Gerçekten çok üzülüyorum. Kesinlikle etkisi olmayan STK’ler, STK statüsünden çıkartılmalı. Vasıfları olmayan STK’ler yüzünden vasıflı olan STK’lerin yaptıkları güzel işlere de acaba ile yaklaşıyoruz ve her şeyin içini boşaltmış oluyoruz. Durum çok mu çok vahim! Geçtiğimiz haftalarda Ankara’da son derece güzel temaslarda bulunduk. Gündemimiz hâliyle Elazığ ve Elazığ’ın sorunlarına nasıl etkili çözümler sağlanabilir oldu. Ziyaret ettiğimiz kişilerle de ağırlıklı bu konu özelinde fikir alışverişinde bulunduk.  Ziyaretler sırasında görüşlerini aldığımız bir çok kişi Elazığ’ımızın güzelliklerinden bahsederek, Elazığ’ın tanıtılması gerektiğini belirtti. Her birimiz Elazığ’ın elçisi gibi davranmalıyız. Gerçekten şehrimizin potansiyelini layığı ile pazarlayabilirsek; şehrimizin bugünlerini de yarınlarına da gereken katkıyı sunmuş olur ve geleceğimize harika bir şehir armağan etmiş olabiliriz. Ama bunun olması adına mesaimizi gerçekten faydalı işlere ayırmalıyız. O bunun kuyusunu kazmış, yok efendim bu onunkini diye dönen sığ muhabbetlerden bıktım. Herkesin derdi kendinle, herkes en başta kendi yakasıyla bile geçimsizken nasıl olacak bu şehir aydınlanacak çok mu çok merak ediyorum. Neyse daha fazla içinizi karartmayayım. Biraz da güzelliklerden bahsedeyim. Ankara ziyaretlerimiz sırasında; Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Başkanı Mehmet Çağlar, Yönetim Kurulu Üyeleri; Prof. Dr. Kadirhan Sunguroğlu, Vedat Kent, İrfan Yurten ve Başkan Çağlar’ın biricik eşi Vildan hanımın da misafiri olabildik. İyi ki bu kadar güzel ve Elazığ aşığı insanla yolumuz kesişmiş dedim. Bizleri gördüklerinde galiba onlara Elazığ kokusunu getirdik ve öyle bir ev sahipliği yaptılar ki orada misafir olmaktan mahcubiyet duyduk. Sağ olsunlar adeta etrafımızda pervane oldular. Ziyadesi ile mutlu oldum o ortamda; Elazığ’ın naif insanlarının başkentimizde Elazığ insanımızı bu denli özenli tanıtması başlı başına takdire şayan! Vakfın diğer faaliyetleri ise zaten baştan sona ilimizin dünyaya tanıtılmasını amaçlamakta. Yani kocaman bir aferini hak ediyorlar hem de keşke bütün STK’ler böyle olsun dedirtiyorlar. Dilerim Ankara’da faaliyet gösteren bu vakfımız bütün STK’lere örnek olur. Ayrıca AK Parti MKYK Üyesi, Teşkilatlardan Sorumlu Başkan Yardımcısı ve Elazığ Milletvekili Metin Bulut ile de bir araya geldik. Vekil Bulut, burada 2.OSB ve Besi OSB’sini yakından takip ettiklerini aktararak, bunların ivedilikle hayata geçmesi için ellerinden gelen gayreti gösterdiklerini ifade etti. Tüm bunlar faaliyete geçtiğinde de ilimizde istihdam sorunun kalmayacağını müjdeledi. İnşallah böyle olur. Tüm kalbimizle memleketimizin menfaatine güzellikler olsun istiyoruz. Bu arada biraz özel olacak ama bugün yazımı bir teşekkür mesajı ile tamamlayacağım. Yaş almak,  sevdiklerimle birlikte büyümek ve yaş alırken yolumun güzel, naif insanlarla kesişiyor olması hem çok özel hem de çok güzel. Geçtiğimiz günlerde doğum günümdü. Bana bu güzelliği hissettiren bir sürü güzel insanın etrafımda var olması en büyük şükür sebebim. Beni özel ve değerli hissettirenlere sonsuz teşekkürler.

HARPUT’ UN UNESCO HİKAYESİ
Tarihi derinliği günümüzden 4000 yıl öncesine dayanan Harput’ u ne yazık ki bugüne kadar koruyamadık. Yönetimlerin doğru ve yeteri kadar ilgilenmemeleri nedeniyle bu tarih ve kültür zenginliğimizden geriye çok az sayıda varlık kalabilmiştir. Aksine, yıktığımız yetmemiş, yörenin tarih ve doğal dokusu ile uyumsuz yapıların yapımına izin verilmiş, bütün bu aykırılıklara da tepki gösterilmemiştir. Gelinen bu noktada; kaderi ile baş başa bırakılan, doğaya ve zamana direnen “Harput” gibi bir tarih ve kültür değerinin korunması, yaşatılması ve gelecek kuşaklara miras olarak bırakılmasının ancak bu varlıkların “Dünya Mirası” haline getirilmesi ile mümkün olabileceği gerçeği ortaya çıkmıştır. Bu açıdan bakıldığında, Harput’ un tarihsel, doğal ve kentsel çevresiyle birlikte UNESCO’ nun“Dünya Mirası Listesi” ne alınmasının ne denli önemli olduğu ve bu konuda ne kadar geç kaldığımız anlaşılmaktadır. Bu tespitten yola çıkan Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı 2016 yılı sonlarında Elazığ Belediye Başkanlığına ortak bir proje yapmayı önerdi. O günkü Belediye yönetimi önerimizi olumlu bularak bu projede bizimle ortaklık oluşturdu. Öncelikle Elazığ Belediye Başkanlığı ile ilk kez oluşturduğumuz bu proje ortaklığını önemsediğimizi belirtmek istiyorum. Yapılan görüşmelerin sonunda, “ geç hiçten iyidir” mantığı ile Harput’ un UNESCO yolculuğuna karar verilerek işe başladık. Hazırlanan başvuru dosyası Şubat-2017 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığına verildi. Böylece Harput’ un UNESCO süreci başlamış oldu. PARİS’ TE HARPUT KONFERANSI Sürecin her aşamasında, Harput’ un Dünya Miras kriterlerini karşılayıp karşılamadığını, benzer alanlardan farklılığını, bir başka ifade ile ayrıcalığını ve benzersizliğini ortaya koymaya çalıştık. Böylece niye Harput sorusunun cevabını doğru vermeye özen gösterdik. Sadece dosya vermekle yetinmeyip, konunun iyi anlatılması için yoğun çaba harcadık. Bu bağlamda 16 Mayıs 2017 tarihinde Paris’ teBüyükelçi Sayın Ahmet Altay Cengizer’ in ev sahipliğinde UNESCO merkez binasında; Prof. Dr. İlber Ortaylı ve Prof. Pierre Pinon’ un konuşmacı olarak katıldığı “HARPUT” konulu bir konferans düzenledik. Gerek bu projenin başlatılmasında ve gerekse 16 Mayıs 2017 tarihinde Paris’ te yapılan “Harput Konferansı”nın gerçekleştirilmesinde UNESCO Daimi Temsilcisiolan hemşehrimizbüyükelçi Sayın Ahmet Altay Cengizerve Fransa büyükelçimiz Sayın İsmail Hakkı Musa’nın çok önemli katkıları olmuştur. Bu nedenle kendilerine teşekkür ediyoruz. Konferansa başta Paris’ teki T.C. Büyükelçiliği olmak üzere çok sayıda yerli ve yabancı misyon temsilcileri, ulusal ve uluslararası basın mensupları ile Elazığ Belediye Başkanımız ve Vakıf yönetim kurulu üyelerimiz, mütevelli heyet üyelerimiz ile hemşehrilerimizden oluşan 19 kişilik bir heyet katılmıştır. Gerek konferans ve gerekse öncesinde gerçekleştirilen toplantılar Fırat TV tarafından canlı yayınlanarak şehrin konu ile yakından ilgisi sağlanmıştır. HARPUT DÜNYA MİRAS LİSTESİNDE Harput’ u “Dünya Mirası” statüsüne götürecek ince ve uzun yolun ilk etabını 14 ay gibi kısa bir sürede tamamlayarak Şubat 2017 tarihinde yaptığımız müracaat sonuçlanmış ve 02.05.2018 tarihi itibariyle Harput geçici listeye kabul edilmiştir. Böylece Türkiye’ nin“UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi”ndeki kültür varlık sayısı 78’ e yükselmiştir. Elazığ tarihinde bugüne kadar gerçekleşmiş önemli olaylardan biri olarak gördüğümüz Harput’ un “Dünya Miras” süreci için yaptığımız özverili çalışmalardan dolayı mutlu ve gurur duyduğumuzu özellikle belirtmek istiyorum. Ayrıca, bu proje bir kurumun bir sivil toplum kuruluşu ile nasıl müştereklik oluşturabileceğinin önemli bir örneğidir. Geç kaldığımız bir görevi yerine getirmenin heyecanını ve onurunu yaşıyoruz. BUNDAN SONRAKİ SÜREÇ Bu aşamadan sonra Harput’ un geçici listeden kalıcı listeye alınması ile ilgili çalışmaların iyi organize edilerek başlatılması, buna ilişkin bir “Yönetim Planı” oluşturulması, öncelikli olarak “Alan Yönetimi”nin kurulması, Harput’ un özgünlük, bütünlük ve üstün evrensel değerlerini korumak için önlem alınması, “Dünya Miras Sözleşmesi Uygulama Kılavuzu”nda belirtilen koşullar doğrultusunda “bilimsel” ve “teknik” dosyanın oluşturulmasına yönelik çalışmalar yapılması gerekmektedir. En önemlisi, Harput’ ta yerleşik halkın UNESCO süreci ile bilgilendirilmesi, tarihi ve kültürel dokuya uygun olmayan yapılar ve ticari işletmelerle ilgili yeni düzenlemeler yapılmalıdır. Ancak, geçici listeye alınma tarihinden bugüne kadar üç yıl geçmesine rağmen şehrin üç adım dahi atmamış olduğunu görüyoruz. Bizim heyecanımıza şehir her nedense ortak olmamış, başka bir ifade ile UNESCO sürecine ilgisiz kalmıştır. Bu konuda bugüne kadar söylenen ve yazılanlara da hiçbir tepki vermemiştir. Oysa, girişimlerimizle Harput’ u bir dizi ulusal ve uluslararası kuruluşun görüş ve bilimsel birikimlerinden, uzmanlık deneyimlerinden ve maddi desteklerinden yararlandırma olanağı yaratmış ve böylece onu “insanlığın ortak mirası” olarak koruma fırsatı yakalamış iken bütün bunları elimizin tersi ile itmekte ve adeta yok saymaktayız. Harput’ la ilgili olarak sorumluluk üstlenmenin zamanı geldiğine inanıyoruz. Mevlana nın deyişi ile; “Dün dünde kaldı cancağızım.. Bugün yeni şeyler söylemek lazım.”   Mehmet ÇAĞLAR Yönetim Kurulu Başkanı

Elazığ'ın Sağlık Turizmindeki Potansiyeli
Daha önce de  ifade ettiğimiz gibi, doğal güzelliklerimize bölgemizde yaşanan eski kültür ve uygarlıklardan miras kalan yüzlerce tarihi ve kültür varlığını da kattığımız zaman şehrimizin turistik açıdan ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Şimdi de ilimizin sağlık turizminin bir kolu olan termal turizmi açısından sahip olduğu potansiyeli incelemek ve gündeme getirmek istiyoruz. Ülkemizde sağlık turizmi, kaplıcalar gibi termal kaynak ve sıcak su merkezlerine olan ilginin artması nedeniyle başlamış ve günümüzde farklı bir boyuta ulaşmıştır. Alternatif bir turizm olan sağlık turizminin önemi daha da artacak gibi görünmektedir. Zira günümüzde  insanlar sağlıklarını korumak veya daha iyi hale getirmeyi ön planda tutmaya başlamışlardır. Bundan ötürü insanların seyehat etme nedenlerinden biri de sağlık olmuştur. Elazığ doğal güzelliklerinin yanı sıra, bir çok medeniyetin izlerini taşıması nedeniyle zengin bir tarihi ve kültürel varlığa sahiptir. Bu açıdan bakıldığında, önemli bir şansa sahip olduğumuzu söylememiz gerekir.  Bölgemiz adeta tarih ve kültür fışkırmaktadır.  Dört bin yıllık geçmişi ile “UNESCO Dünya Geçici Miras Listesi”nde yer alan tarihi “Harput Şehri” çok sayıda tarihi ve kültürel varlığı sergilemektedir. Sivrice’deki “Batık Şehir” tarihsel öneminin yanında su altı dalış turizmi açısından da büyük bir önem taşımaktadır. İlin en önemli turizm değerleri arasında “Kara Leylek Kanyonu” ve dünyada benzerine arz rastlanan “Buzluk Mağarası” ve Keban barajı yer almaktadır. Keza muhteşem Hazar gölü manzaralı “Hazarbaba Kayak Merkezi” kayak sporları, yamaç paraşütü, trekking ve Hazar gölünde yapılan su sporları açısından farklı bir turizm seçeneği sunmaktadır. Bunların dışında çeşitlilik açısından Türkiye’nin en zengin ikinci mutfağına sahip olan Elazığ “Gastronomi Turizmi” açısından da önemli bir potansiyele sahiptir. Bütün bu özellikleri ile Elazığ turistlere farklı ve eşsiz fırsatlar sunan bir il olarak göze çarpmaktadır. Dolayısiyle Elazığ bütün bu sahip olduğu doğal güzellikleri, tarihi ve kültürel zenginlikleri ile sağlık turizmine uyum sağlayabilecek özellikleri taşımaktadır.   ELAZIĞ’DA TERMAL TURİZM Elazığ’ın termal turizm ve sıcak su kaynakları açısından ciddi bir potansiyele sahip olduğu görülmektedir. Golan Kaplıcaları Karakoçan Yoğunağaç mevkiinde bulunan “Golan Kaplıcaları” sıcak su kaynakları (termal) ile önemli bir yer altı zenginliğine sahiptir. 400,60 metreden çıkan suyun sıcaklığı 43 derecedir. Kaplıcalar; romatizma, cilt hastalıkları ve kadın hastalıkları tedavisine iyi gelmektedir. Mürüdü Suyu (Sarılık Çeşmesi) Elazığ’ın 7 km. uzağında bir mevkide kaynayan mürüdü suyu bir çeşmeden akmakta olup, birçok hastalığın yanı sıra özellikle sarılık hastalığına iyi gelmektedir. Yurtbaşı (Hoğu) Maden Suyu Elazığ’ın Yurtbaşı beldesinden çıkan maden suyu, özellikle böbrek, idrar yolları ve mide hastalıklarına iyi gelmektedir. Akçakiraz (Perçenç) Suları Elazığ’ın akçakiraz (Perçenç) beldesi yakınlarında “Hoşrik” adıyla bilinen ve bir ağacın altından çıkan sudan çamur yapılıp vücuda sürülerek faydalanılmaktadır. Gümüşkavak (Hırhırik) Maden Suları İçmece olarak kullanılan su içerisindeki minerallerden dolayı özellikle ağrı ve kaşıntılara iyi gelmektedir. Korucu (Genefik) Köyü Yelpınarı Elazığ korucu köyünde bulunan su, çeşitli hastalıklara ve özellikle cilt hastalıklarına iyi gelmektedir. Harput Dabakhane Suyu Harput’ta kalenin kuzeyinde dere içerisinde bulunan ve turistik bir görünüm arzeden dabakhane binası 1998 yılında aslına uygun olarak yapılmış ve hizmete açılmıştır. Binada bulunan üç kurnadan, içerisinde bir çok element barındıran su akmaktadır. Dabakhane suyunun bir çok hastalığa ve ruhi depresyonlara iyi geldiği bilinmektedir. Pertek Termal Keban baraj gölünün karşı kıyısında yer alan termal tesis 44 oda kapasitesi ile hizmet vermektedir. Su kaynakları, sedef, egzama ve diyabetik hastalıklara iyi gelmektedir. Yukarıda sayılan içemece ve kaplıcalardan başka; -          Bağın kaplıcaları, -          Etminik maden suyu -          Kumbariş Şoş maden suyu -          İçme Müshil suyu -          Palu’da buban Hame Kaplıcası -          Çelebi Sarik Maden Suyu gibi şifalı sular da bulunmaktadır. (Kaynak: Elazığ Valiliği)   DEĞERLENDİRME Elazığ’ın sağlık turizmiyle bütünleşecek bir tarih ve kültür yapısına sahip olması, doğal güzelliği, yeterli termal ve sıcak su kaynaklarının bulunması, dağ turizmi ve su sporları için elverişli bir konumda olması, zengin mutfağı, yeterli bir otel (konaklama) kapasitesine sahipliği, ilde havalimanının bulunması ve özellikle son yıllarda hızlı bir gelişim gösteren sağlık turizmi açısında iyi bir seçenek olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca, Elazığ’ın sağlık açısından hem ilde yaşayan hem de çevre illerdeki hastalar tarafından tercih edilmesi bölgenin sağlık merkezi konumunda olduğunu göstermektedir. Bilindiği üzere Elazığ’da il merkezi ve ilçelerde kamu (8) özel (4) ve üniversite hastanesi (1) olmak üzere 13 hastane bulunmaktadır. Tüm bu zenginlik ve olanaklara rağmen şehre gelen turist sayısının azlığı tanıtım yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Bunun dışında, sahip olduğumuz bu potansiyelin bugüne kadar göz ardı edilmesinde yaptığımız yanlışlıkları bir tarafa bırakarak bundan sonrası için sorumluluk almanın ve cesur adımlar atmanın doğru olacağını hatırlatmak istiyoruz.  Oysa, Elazığ her yönü ile turizm potansiyeline sahip, sağlık turizmi alanında da gelişme ve yeniliğe açık bir şehirdir. Bu doğrultuda ilin sağlık turizmini geliştirmek için ciddi bir tanıtım yapılması, bu nedenle çeşitli etkinlikler düzenlenmesi, sektördeki yanlışlık ve eksikliklerin giderilmesi, mevcut termal işletmelerinin yanı sıra otel ve lokantaların hizmet kalitelerinin iyileştirilmesi, bugüne kadar gözardı edilen rehberlik ve özellikle temizlik sorunlarının biran önce çözülmesi gerekmektedir. Daha önce 11-14 Nisan 2019 tarihlerinde TURSAB’la şehrimizin tanıtımı amacı ile yaptığımız organizasyon sırasında tespit edilen hata ve eksiklikler ne yazık ki, söz verilmesine rağmen hala giderilmemiştir. Şehrin ekonomik yönden gelişmesi için turizm sektörüne öncelik verilmesi ve sektördeki olumsuzlukların ortadan kaldırılması uygun olacaktır. Bu kapsamda ELTURK Derneği ile vakfımız Elazığ’da uygun bir takvimde geniş kapsamlı bir katılım ile “Sağlık Turizmi Çalıştayı”ya yapmayı planlıyoruz. Bu etkinliğe özellikle Sayın Valimizin ve Belediye Başkanımızın  destek sağlamalarını, başta Ticaret ve Sanayi Odası,  Fırat Üniversitesi ve Fırat Kalkınma Ajansı olmak üzere Elazığ’daki diğer kamu ve özel sektör kurumlarının katkı vermelerini arzu ediyoruz. Bu çalıştayın bugüne kadar bir türlü başaramadığımız şehrimizin tanıtımı için bir başlangıç ve ilk adım olmasını diliyoruz. “Değişimsiz gelişim olmaz, değişim ise cesaret ister.” (Kaynak: Fırat Üniversitesi                                                                                           Harput Araştırmaları                                                                                                       Dergisi-Eylül 2020 Özcan Demir-Eray Etkin Sezgin) Mehmet ÇAĞLAR ​Yönetim Kurulu Başkanı

Batık Şehir
HAZAR GÖLÜNÜN ALTINDA BULUNAN TARİHİ VE KÜLTÜREL BİR SERVET “BATIK ŞEHİR” Sivrice’ de bulunan Hazar gölünde, 1991 yılında tescillenerek 1. derece arkeolojik ve doğal sit alanı olarak koruma altına alınan bir su altı şehri; bir kültür hazinesi yatıyor. Yapılan araştırmalarda, suyun altında 2,5 km² alana yayılan bu eski yerleşim, yaklaşık dört bin yıla uzanan tarihi ile müthiş bir zenginliğe sahiptir. Bugüne kadar yapılan kısıtlı su araştırmalarında on birinci yüzyıla ait kalıntıların yoğunlukta olduğu, ancak çevresindeki arkeolojik buluntulardan dört bin yıl öncesine ait izler barındırdığı tahmin edilmektedir. Yıkıntıları çevreleyen surların içinde önemli bir yerleşim merkezi yer almakta olup, adanın en yüksek yerinde on birinci yüzyıldan önce inşa edilmiş olan bir kale ve şato özelliği de taşıyan bir kilisenin kalıntıları bulunmaktadır. Surp Nişan olarak adlandırılan kilise harabe haline gelene kadar kayıklarla ulaşılarak ziyaret edilmiş ve Hristiyanlar için önemli bir merkez olmuştur. Çeşitli efsane ve rivayetlere dayanarak bazı kutsal eşyalar barındırdığı inancından dolayı önemini sular altında kalana kadar korumuştur. Gölün suyu 1800’lü yılların başına kadar fazla yükselmemiş, 1830’lu yıllara gelindiğinde sular olağanüstü bir şekilde hızla yükselerek adayı suların kaplamasından sonra evlerle birlikte kilise de göl ortasında kalmış ve sonra da harabe hale gelerek yıkılmıştır. Bu kutsal kilisenin üzerinde bulunduğu adada 50-60 haneli Gölcük köyünün var olduğu ve suların yükselmesinden sonra kıyıya taşındığı belgelerde yer almaktadır. 1608 yılında bölgeyi ziyaret eden Polonyalı “Simeon” un seyahatnamesinde; “Bir kısmı sular altında kalmış olan bu yerde kendisinin de kayıkla kilise adasına giderek ibadet ettiği ve orada bulunan kutsal bir haçı kendisine gösterdiklerini ” belirtmektedir. Evliya Çelebi seyahatnamesinde; 17. Yüzyılda burada Harput’a beş saat mesafede bir kent olduğundan söz edilerek, Hristiyanların taptığı Hz. İsa veya havarilerinden birinin olduğu rivayet edilen altın çullu bir merkebin mumyalanarak manastırın içinde yerin altına saklanmış olduğunu anlatmaktadır. (Kaynak : Elazığ Gezi Rehberi ve uzaklarayol.com 2015)   BİR EFSANE Hazar gölü “Hamile dağ”  efsanesinde ; zamanında burada Şirin şehir adı ile bir yerleşimin olduğu, kıtlık döneminde hamile bir yabancı kadının buradan geçerken evlerden su istediğini, ancak köylüler su vermeyince “sular altında kalın, ben de taş kesileyim” diye beddua ettiği, bunun üzerine gölün çökmesi ile köyün sular altında kaldığı ve kadının da dağa dönüştüğü anlatılmaktadır. Hazarbaba olarak da bilinen bu dağ, Elazığ’ ın her yerinden görülür ve gerçekten de saçları, yüzü, karnı, ayakları ve hatta elbisesinin kırışıklıkları ile tam bir kadın görünümündedir. (Kaynak : Yılmaz Tekin-2019 Bir Elazığ Efsanesi)   HAZARBABA DAĞI ve KAYAK MERKEZİ Hazar gölünün kıyısında bulunan Elazığ’ ın en yüksek dağı olan 2347 metre yükseklikteki  Hazarbaba dağının 1850 m rakımında, muhteşem Hazar gölü manzaralı  “Hazarbaba Kayak Merkezi” yer almaktadır. Burada kayak severler için kayak sporuna hizmet veren tesisler bulunmaktadır. Ayrıca, yamaç paraşütü, trekking ve Hazar gölünde yapılan su sporları açısından Sivrice önemli bir turizm potansiyeline sahiptir.   ÖNERİMİZ Dünyaya tanıtılması için önemli bir fırsat olduğunu düşündüğümüz bu tarihi ve kültürel zenginliği veya bir başka ifade ile elimizdeki bu serveti yıllardır niye değerlendiremediğimizi hep sorup durduk. Bu hazinenin gün yüzüne çıkarılması ve dünyaya tanıtılması için çok konuşuldu, ancak kayda değer bir şey yapılmadı. Bir başka ifade ile biz söyledik, biz dinledik. Oysa, 4 bin yıllık bir geçmişi olan bu tarihi ve doğal zenginlik keşfedilmeyi bekliyor. Selçuklu, Bizans ve Osmanlı döneminden kalma izleri taşıyan ve bir çok efsane ve hikayeyi içinde barındıran buradaki gizemin bir an önce ortaya çıkarılmasını ve bugüne kadar göz ardı edilen bu tarihi varlığın dünyaya tanıtılmasını arzu ediyoruz. Batık şehir tarihsel öneminin yanı sıra dalış turizmi açısından da büyük bir önem taşımaktadır. Dünyada dalış turizmine yönelik bu tür yerlerin çok az sayıda olduğu dikkate alınırsa, bu tarihi hazinenin özelliği ve değeri daha da büyümektedir. Bu nedenle dünya dalış tutkunlarını burada buluşturabilir, su ve dağ sporları potansiyelini çok iyi değerlendirebiliriz. Ülkemizde Antalya ve yöresinde, Kalkan, Kaş (Uluburun Antik Batığı) ve Ayvalık (Kız Adası) da bulunan su altı dalış noktalarının yanı sıra, dünyada ünlü; Meksika (Cancun su altı müzesi), Çin su altı kayıp kenti (Qiandao Gölü), Mısır Alexandra ve Japonya Yonaguni–Jima gibi su altı antik kalıntıları dalış turizmi için önemli yerlerdir, buralara Sivrice (Batık Şehir)’ i neden ilave etmeyelim. Geriye bakmadan dün başaramadıklarımızı bir tarafa bırakarak bundan sonra yeni ve doğru şeyler yapmak adına önce Sivrice Belediye Başkanlığı’ na ve daha sonra da İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ile İl Gençlik ve Spor Müdürlüğü’ ne önemli görevler düşmektedir. Diğer tarihi ve kültürel varlıklarımız gibi bu eşsiz zenginliğimizin dünyaya açılmasını sağlamalıyız. Sivrice bu tarihi ve kültür zenginliğinin yanı sıra eşsiz doğal bir güzelliğe de sahiptir. Sivrice bütün bu özellikleri ile görülmeyi ve tanıtılmayı hak etmektedir. Bugüne kadar bu sorumluluğu yerine getirmeyenleri eleştirmek yerine, bundan sonrası için yetkililere avcumuzun içindeki bu hazinenin değerini hatırlatmak istiyoruz. “Geç hiçten iyidir.” Mehmet ÇAĞLAR ​Yönetim Kurulu Başkanı

Elazığ'a Özgü Ekonomik Bir Model Yaratmak
ELAZIĞ’ A ÖZGÜ EKONOMİK BİR MODEL YARATMAK Covid-19 salgını dünyada herkesi tedirgin ederek insanları adeta gelecek kaygısı içine düşürmüştür. Ayrıca beslenme ve gıdada kendi kendine yetme konusunda tarihte eşine az rastlanır bir korku ve kaygı yaratmıştır. Her toplum bundan sonra tarımı, gıdayı, suyu ve kendi kendine yeterliliği daha çok konuşur hale gelmiştir. Salgın sonrası son derece kapsamlı ve şiddetli bir sosyal ve ekonomik değişimin kaçınılmaz olduğu görülmüştür. Ekonomistler gelecekte her şeyin eskisi gibi olmayacağını, yeni şeyler düşünmemizi ve aynı şekilde hareket ederek farklı sonuçlar elde etmenin mümkün olmayacağını belirtiyorlar. Yani değişimin kaçınılmaz olduğu ifade ediliyor. Yeni düzen “herkes için değer yaratacak bir dönüşüme ihtiyaç olduğuna” dikkat çekmektedir. Bunun için toplumun her kesiminden paydaş odaklı değer üretimine doğru bir dönüşüm başlatılmalı, diyor John Ekington. Bunun sonucunda, toplumlar “yerel ekonomiler yaratmak” ve yerel üretime önem verme gibi bir olgu ile karşı karşıya kalmıştır. Bu bağlamda Elazığ’ a özgü bir model geliştirebilir miyiz düşüncesi ile bu konuda görüşlerimizi dile getirmeye çalışacağız. BUNDAN SONRA GENEL OLARAK NE YAPMALIYIZ Bilim adamları önümüzdeki 10 yılda kendi kendine yeten ülkelerin ayakta kalabileceğini işaret ediyorlar. Bu nedenle geleceğin öne çıkardığı “Tarım Sektörü” olacak gibi görünüyor. Dolayısı ile önümüzdeki yıllarda tarım arazileri en kıymetli varlık olacaktır. Kısacası tarım geleceğin yatırım aracı olarak yerini alacaktır. Oysa, ülkemizde tarımla uğraşan nüfus sayısı her geçen gün azalmaktadır. Sektörü cazip hale getirmenin yolu, bütün dünyada yapıldığı gibi, tarımın sübvanse ve teşvik edilmesinden geçmektedir. Bütün bu gelişmeler tarım politikalarının yeniden gözden geçirilmesine neden olmaktadır. Bunun için tarıma olan desteklerin artması, kendine yeten ülke olma yolunda gerekli adımların atılması gerekmektedir. En önemlisi tarım arazilerinin amacının dışında kullanılmasının önüne geçilebilecek politikalar oluşturulmalıdır. Ayrıca, Türkiye’ de tarımsal ürün üretiminin bölgelere ve üretim yerlerine göre planlanması uygun olacaktır. Bunun için “coğrafi işaretli ürünler” sistemli bir proje olarak uygulanabilir. Bu nedenle öncelikle yerel üretime önem verilmesi, yerli ve yerel üretimin desteklenmesi ve teşvik edilmesi önem kazanmıştır. (Kaynak : Doç. Dr. Ehlinaz Torun Kayabaşı)   YEREL BİR SİSTEM OLUŞTURMAK Son 10-15 yıllık süreçte çok sayıda girişim ve etkinliklerle Elazığ’ ın ekonomik durumu ve kalkınması ile ilgili toplantı ve sempozyumlar düzenlenmiş, 2001 yılında “Elazığ 1’nci Ekonomik Kurultayı” ndan sonra 2014 yılında “Elazığ Kalkınma Kurultayı” yapılmıştır. Bu toplantı ve kurultaylara katılmış, bir çok toplantıya ev sahipliği yapmış birisi olarak bir tespitimi dile getirmek istiyorum. Çok sayıdaki toplantı ve kurultaylarda çok çeşitli konuşmalar ve görüşmeler yapıldı. Öneriler ortaya konuldu. Özetle çok şey söylendi ve tartışıldı. Ancak, fazla bir şey yapılmadı. Yeteri kadar kaynak ve girişimci olmaması nedeniyle belirlenen öncü sektörlerin hiçbiri öne çıkarılmadı ve somut adımlar atılamadı, atıldıysa da çok cılız kaldı. 2020 öncesinde Elazığ sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasında Türkiye’ de 81 il içerisinde 42’ nci sırada olup (Kaynak : SEGE – 2017), ancak orta gelir grubunda yer almıştır. Bu ekonomik yapı 2020 yılında önce yaşanan deprem felaketi ve sonrasındaki pandemi salgını nedeniyle büyük bir hasar görmüştür. Elazığ’ daki deprem ve koronavirüs salgını sonrasında oluşan ekonomik sorunlar ve çözüm önerileri başlığı ile hazırladığımız kapsamlı raporda; bu yeni dönemde farklı arayışlar yerine mevcut potansiyel veya kaynaklarımızın iyi değerlendirilmesini önermiştik. Aradan geçen bir yıl içinde her şey  daha da kötüleşti. Bundan dolayı şehrin ekonomik politikasının yeniden gözden geçirilmesi zorunlu hale gelmiştir. Bu nedenle özellikle kendine yeterli, toplumsal temelli kalkınmayı gözeten ve her kesimden paydaş odaklı yeni bir ekonomik sistemin hayata geçirilmesini öneriyoruz. Bunun için kısa vadede Elazığ ekonomisi açısından potansiyeli olan; -Turizm -Tarım-Hayvancılık -Su ürünleri sektörlerinin öncelikli olarak dikkate alınması ve bu sektörlerde geniş (fazla) çalışma alanı oluşturulması ve böylece çok kişiye gelir ve iş olanağı yaratılması uygun olacaktır.   TURİZM Tarihi ve kültür varlığımıza doğal zenginliğimizi de kattığımız zaman şehrin turistik açıdan değeri ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle turizm konusunda önemli avantajlara sahip olan Elazığ bu potansiyeli iyi ve doğru bir biçimde değerlendirmelidir. Yeni şeyler icat etmeye ve yapmaya gerek yok. Bunun için işe sadece eksiklikleri tamamlamak ve yanlışlıkları düzeltmekle başlayalım. Öncelikle, kenti cazip kılan özelliklerin yani potansiyelimizin doğru bir biçimde ortaya konulması gerekmektedir. Bölgemiz tarih ve kültür fışkırıyor, ancak biz bu hazineyi tanıtamıyoruz. Buna zengin mutfak kültürümüzü de kattığımız zaman yüksek bir turizm potansiyeline sahip olduğumuz ortaya çıkmaktadır. Bu açıdan bakıldığında öncelikle turizm sektörünün dikkate alınarak ekonomimiz açısından değerlendirilmesi uygun olacaktır. Bütün bunların dışında Harput’ un “UNESCO” sürecinin ve “Harput Senfonisi” nin şehrin tanıtımında marka olarak değerlendirilmesi göz ardı edilmemelidir.   TARIM VE HAYVANCILIK   Tarım sektörü ilin ekonomisine yön veren en önemli sektörlerden biridir. Ancak sektörün gelişmesine engel olan sorunların başında, tarım arazilerinin çok küçük ve parçalı olması gelmektedir. İldeki tarım arazilerinin %70’ inden fazlası 50 dekarın altında büyüklüğe sahiptir. Ayrıca tarım arazilerinin sulama sorunları bulunmaktadır. Hayvancılık ise genelde aile işletmeciliğine dayanmakta olup, entegre tesis sayısı son derece düşüktür. Köy nüfusu her geçen gün azalmaktadır. Bütün bu olumsuzlukları dikkate alarak bu konudaki önerilerimizi aşağıda özetlemek istiyoruz. -Tarım arazilerinin çok küçük ve parçalı olma sorununun aşılması için Hazineye ait arazilerin tarım sektörüne tahsisi sağlanmalıdır. (16 Eylül 2020 tarih ve 31246 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 400 sıra nolu Milli Emlak Genel Tebliği ile Hazine arazilerinin tarım sektörüne tahsisinin önü açılmıştır.) - Tarım Ofisleri kurulmalı, nerede ve ne tür ürün yetiştirilmesi konusunda öncülük edilmeli ve çiftçi yönlendirilmelidir. -Gençler başta olmak üzere, tarımla ve kırsalla bağları olanların tarıma ve kırsala dönmesi teşvik edilmeli ve özendirilmelidir. -Üretim planlaması yapılmalıdır. Tarım sektörünün stratejik konumu nedeniyle tüm tarafların katılımı sağlanarak bu planlama gerçekleştirilmelidir. -Ekilebilir tarım arazisi miktarı arttırılmalı ve daha fazla nüfusun sektöre kanalize edilmesi için kooperatifçilik ve benzeri ortak girişimcilik özendirilmelidir. -Teşvik, kredi ve hibe olanaklarından yararlandırılmalıdır. -Her türlü girdi desteği sağlanmalıdır. Örneğin; tohum, fide, gübre ve ilaç gibi. -Sulama olanakları arttırılarak yıllardan beri devam eden bu soruna çözüm aranmalıdır. -Hayvancılıkta entegre işletmelere dönüş ve modern hayvancılık sistem uygulamaları teşvik edilmelidir. -Elazığ’ a özgü bir model olarak, aile çiftliklerinin oluşturulması teşvik edilmeli, yerel ve geleneksel gıda üretimi ve organik tarım planlanmalı ve desteklenmelidir. -Verimi yüksek hayvan ırklarının ön plana çıkarıldığı üretim modelleri baz alınmalıdır. -Kanatlı hayvan yetiştiriciliğinde modern tesisleşmelerle öncülük verilmelidir.   SU ÜRÜNLERİ   Elazığ su ürünleri potansiyelinden de yeteri ölçüde yararlanmamaktadır. Su ürünleri üretim kapasitemizden %30’ un altında faydalanmaktayız. Buna rağmen Elazığ alabalık üretiminde Türkiye’ de ilk sırada yer almaktadır. Buna uygun bir coğrafyamız bulunmaktadır. Ancak gözlenen kapasite kullanım yetersizliği, bu sektöre verilecek destek ve teşviklerle giderilebilir. Sektörün önemi ve özelliği iyi anlatılabilirse mevcut potansiyelden şehrin yararlanması mümkündür. Ayrıca sektörün ihracat potansiyeli iyi değerlendirilmelidir. Bu nedenle İl Tarım ve Orman Müdürlüğü’ nün bu konuda kapsamlı bir çalışma yapmasını öneriyoruz. Özetle; tarım-hayvancılık ve su ürünleri sektörleri açısından belirtmeye çalıştığımız sorunların çözülmesi ve bölgenin destek ve teşvik tedbirlerinden yararlandırılması uygun olacaktır. Özellikle yerel yönetimin önderliğinde bir plan ve program doğrultusunda sektörlerin paydaşları ve meslek odaları ile işbirliği oluşturarak kapsamlı bir çalışma yapılması halinde Elazığ bu konuda da marka bir şehir haline gelebilir. Bu nedenle İl Tarım ve Orman Müdürlüğüne büyük bir görev düşmektedir.   ÖNERİLERİMİZ Kaynak kullanımında önceliklerin belirlenmesi her zaman önemlidir. Ayrıca mevcut potansiyelimizin kısa vadede iyi ve doğru değerlendirilmesi halinde bu krizi fırsata dönüştürebiliriz. Düşündüğümüz yerel ekonomi yaratma modelinde önceliğin turizm sektörüne verilmesini ve sistemin aktörü olarak da girişimci “kadınlarımızın” öne çıkarılmasını arzu ediyoruz. Bunun için kadın girişimcilerin yönlendirilmesi, bilgilendirilmesi ve örgütlenmesi sağlanmalıdır. Bir başka ifade ile sistemin onların üzerinden kurulmasını öneriyoruz. Gelin şehrimizdeki girişimci kadınlarımızı bir araya getirelim. İlk adım olarak gastronomi ile başlayarak, tarih ve kültür zenginliğimiz ile turizmde büyüyelim ve tarımda bugüne kadar başaramadığımız, planlama, örgütlenme ve reformlarla Elazığ’ a özgü yeni bir model oluşturalım. Bunun için öncelikle Elazığ mutfağının öne çıkarılmasını, geleneksel yemeklerimizi tanıtmak amacı ile kadın girişimcilere destek verilmesini ve buna özgü işyerleri açılmasını öneriyoruz. Bundan hareketle turizm sektörünün gelişmesi, tarım ve su ürünleri sektörlerindeki sorunların çözümü ile de bir bütün olarak ekonomik gelişme sağlanabilir. Sonuç olarak; artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bu nedenle aynı şeyleri tekrar ederek, farklı sonuçlar elde edemeyeceğimize göre yeni şeyler yapmalıyız. Her şeyi Ankara’ dan beklemek yerine, acaba biz ne yaparız demenin zamanı gelmedi mi ? “Kapalı kapı yoktur. Yanlış anahtar vardır.” Mehmet ÇAĞLAR ​Yönetim Kurulu Başkanı

Müziğimiz ve Harput Senfonisi
MÜZİĞİMİZ VE HARPUT SENFONİSİ Elazığ zengin tarihi ve kültür varlığı içinde köklü ve önemli bir musiki birikimine sahiptir. Türkülerin çoğu yörede yaşanan olayları konu almıştır. Yani söylenen bütün türkülerin hemen hepsinin arkasında yaşanmış ilginç hikayeler vardır. Bu nedenle türküler yaşanmış olayların sonucunda ortaya çıkmış olup, yaşanan canlı bir dildir. Geçmişten geleceğe aktaracağımız kültür zenginliğimizdir. (Kaynak : Elazığ Gezi Rehberi ) Bugüne kadar pek çok konuda olduğu gibi geleneksel müziğimizin tanıtılmasında da başarılı olamadık. Harput’ un beğeni alan zengin müziğini bölgemizin dışına taşıma ve tanıtılmasında yeterli çabayı gösteremedik. Dolayısı ile gerçekçi bir ifade ile kendimiz çaldık ve kendimiz dinledik. Oysa, Elazığ’ ın sanat ve kültür dünyasının önemli insanlarından biri olan merhum Fikret Memişoğlu 1966 yılında kaleme aldığı “Harput Ahengi” kitabında Harput müziği için bakın neler söylemiş; “Bir gün, gerçek anlamda kendi alemimize dönersek, musikimizin de özel ve orijinal değeri bilinmiş olacaktır. O zaman usta bestecilerimiz, batıdan yalnız teknik ve metod almakla yetinecek, ruhu, heyecanı ve düzeni bizim olan, bir sistem kuracak, bizim kaynaklarımızdan, bize, bizim olan eserler sunacaklar. Hatta gözümüzün önünde akıp giden bu hazineyi; keşfetmekte geç kaldıklarına da yerinmiş olacaklardır belki. O zaman bizim de, orijinal operetlerimiz, operalarımız olacak; yerli musikimiz, bütün tazeliği ve canlılığı ile, hemen her eserde yer bulacaktır.” (Kaynak : Harput Ahengi Kitabı) Yaklaşık 55 yıl önce yapılmış bu tespit müziğimizin evrenselliği konusundaki önemi ve özelliğini ortaya koymaktadır. NEDEN HARPUT SENFONİSİ Eşsiz Anadolu medeniyetlerinin izlerini içinde barındıran türkülerimizin derlenerek çok sesli düzenlemelerle opera sahnesine taşınması büyük bir önem taşımaktadır. Böylece müziğimiz yöresel veya bölgesel olmaktan çıkacak ve evrensel bir boyut kazanarak dünyaya açılma olanağı bulacaktır. Bu nedenle Harput musikisinin bu eserle tanıtılması ve dünya müzik sahnelerine taşınmasını hedefledik. Buradan hareketle (Ankara) Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı olarak merhum Fikret Memişoğlu’ nun tespit ve önerisinden yola çıkarak Harput musikisinin çok sesli senfonik olarak notaya alınmasını sağladık. 2010 yılında başlayan ve yaklaşık 3 yıl süren bir çalışma sonunda, senfonideki müzikal zenginlik türkülerimizin ruhu ve heyecanına çok renkli yeni bir heyecan kattı ve “Harput Senfonisi” eseri ortaya çıktı. Ahçik, Yemen Türküsü, Hüseynik ve Mamoş gibi birçok yaşanmış hayat hikayesini içeren 14 eserden oluşan “Harput Senfonisi” şef Bujor Honic’ in bestelediği “Harput Senfonik Pohem” ile başlıyor, hoyrat ve türkülerle devam ediyor, koro ve solistlerin söylediği ünlü “Çayda Çıra” eseri ile son buluyor. Senfonik orkestraya yerel enstrümanlardan klarnet, kanun ve balaban ilave edilmiş olup, Devlet Halk Müziği Korosu 20 sanatçı ile eşlik etmektedir. Solo sanatçıları ise Devlet Opera sanatçılarıdır. Eser ilk kez 31 Mayıs 2013 tarihinde Elazığ’ da Nurettin Ardıçoğlu Kültür Sarayının açılışında Adana Çukurova Devlet Senfoni Orkestrasının eşlik ettiği konserde görücüye çıktı ve ayakta alkışlandı. Elazığ konserinden sonra aldığımız olumlu geri dönüşler ve beğeni sonucu yine Adana Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası ile Ankara, İstanbul ve Adana’ da gerçekleştirdiğimiz altı konser eseri yıldızlaştırdı. Gerek TV yayınları, gerekse CD, DVD ve internetteki izlenmeler ile Harput Senfonisi yoğun bir ilgi topladı. Böylece ata yadigarı ezgilerin senfonik orkestra ile sunulması takdirle izlendi ve geleneksel müziğimizin tanıtılmasında senfonik düzenlemelerin ne kadar önemli olduğunu görme fırsatı bulduk. Önümüzdeki dönemde İzmir’ de ve daha sonra yurt dışında bir çok Harput Senfonisi konseri gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Halen yurt dışı konserleri için yaptığımız çalışmalar olup, en son notaları gönderdiğimiz Almanya Köln Senfoni Orkestrası ile olan görüşmelerimiz olumlu yönde devam etmektedir. Sanat ve kültür zenginliğimiz içinde önemli bir yeri olan musikimizin çok sesli senfonik orkestraya uyarlanması ve Devlet Opera sanatçıları tarafından icra edilerek müzik dünyasına takdim edilmesi bugüne kadar bu konuda atılmış ilk adımdır. Bu nedenle bu çalışmanın Elazığ-Harput musikisi için bir dönüm noktası, bir başka ifade ile milat olduğunu düşünüyoruz. Bu açıdan Harput Senfonisinin çok yönlü olarak değerlendirilmesi ve tanıtım için önemli doğru bir adres olarak kabul edilmesi gerekir. DİLEĞİMİZ VE TEŞEKKÜRÜMÜZ Tarihi Harput yaşantısının çeşitliliği ve renklerinin bir yansıması olan “Harput Senfonisi” nin çağdaş dünyada kabul görmesi ve beğeni alması en büyük arzumuzdur. Öyle inanıyoruz ki, bu eserle Elazığ-Harput müziği Fırat’ ın ötesine taşınarak yerel olmaktan kurtulacak, önce ulusal ve sonrasında da evrensel bir boyut kazanacaktır. Bütün bunların sonucunda, büyük bir emek ve özveri ile ortaya koyduğumuz bu sanat ve kültür eseri ile gurur duyduğumuzu ve bu nedenle onu iyi tanımanızı istiyoruz. 24 Ocak 2020 Elazığ depreminden sonra, Adana Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası depremzedelere Vakfımız aracılığı ile yardımda bulunmak amacı ile Adana’ da Harput Senfonisi konseri düzenledi. Yönetim Kurulu olarak bizim de katıldığımız 15 Şubat 2020 tarihinde gerçekleştirilen konserden elde edilen gelir Vakfımız aracılığı ile Elazığ’ daki ihtiyaç sahiplerine iletildi. Daha önce 6 kez birlikte olduğumuz Adana Çukurova Devlet Senfoni Orkestrasının bu asil davranışına ve bu konsere eşlik eden ve katkı veren Şef Bujor Honic ve Devlet Opera sanatçıları Feryal Türkoğlu, Zeynep Halvaşi, Mehmet Yılmaz ve Barış Yanç’ a bu vesile ile takdir ve teşekkürlerimizi iletmek istiyoruz.   “Müzik Evrenseldir.” Mehmet ÇAĞLAR Yönetim Kurulu Başkanı

Elazığ Mutfağı
TÜRKİYE’DE ÇEŞİTLİLİKTE İKİNCİ SIRADA YER ALAN ELAZIĞ MUTFAĞI Ülkemiz 2205 çeşit yöresel yiyecek ve içecekten oluşan oldukça zengin bir mutfak kültürüne sahiptir. Ankara Ticaret Odası (ATO) ile Ankara Patent Bürosu bu zengin mutfağımızla ilgili olarak tüm illeri kapsayan bir çalışma yaparak Türkiye’ nin lezzet haritasını çıkardı. Bu lezzet haritasında, pek çok ilin sahip olduğu çok sayıda yiyecek yer almaktadır. Yapılan çalışma sonucu, çeşitlilik açısından Türkiye’nin en zengin mutfağına Gaziantep’in sahip olduğu ve Gaziantep mutfağının tam 291 çeşit yemek, tatlı ve içecekten oluştuğu açıklanmıştır. İkinci sırada Elazığ’ın geldiği ve Elazığ mutfağının 154 çeşit yemek, tatlı ve içecekten oluştuğu belirtilmiştir. 93 çeşit yiyecekte Ankara da zengin bir mutfağa sahip iller arasında yer almaktadır. Bölgeler arasında İç Anadolu 455 çeşit yiyecek ve içecek çeşidiyle ilk sırada yer almaktadır. Doğu Anadolu 425 çeşit, Güneydoğu Anadolu 399 çeşit ve Karadeniz bölgesi ise 397 çeşit ile sıralanmaktadır. Akdeniz ve Marmara bölgesi 184 çeşit, Ege bölgesi 162 çeşit yiyecek ve içeceğe sahip bulunmaktadır. (Kaynak: Ankara Ticaret Odası yayın ve milliyet.com.tr / turkiyenin-lezzet haritası)   ELAZIĞ MUTFAĞINDA ÖNE ÇIKANLAR Elazığ mutfağında yer alan pek çok yiyeceğin tarihi Oğuzlara kadar dayanmakta olup, varlıklarını halen günümüzde de sürdürmektedir. Doğu Anadolu’nun en önemli yemek kültürüne sahip şehirlerinden biri olan Elazığ, “Harput” yemekleri ile ünlüdür. İklime ve üretilen ürünlere göre de yemek çeşitleri şekillenmektedir. Sahip olunan bu özellikle; Elazığ yöresine ait birçok yemek yalnızca Elazığ’a özgüdür. (Kaynak : Elazığ Gezi Rehberi ) Elazığ İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’ nün “Gezi Rehberi” nde, Elazığ mutfağının 200’e yakın yemek çeşidine sahip olduğu belirtilmektedir. Ayrıca Valiliğin “Elazığ Mutfağı” kitabında, Elazığ mutfağının 150-200 yemek çeşidi ile zengin ve köklü bir Anadolu mutfağı olduğu yer almaktadır. Türkiye’nin önde gelen mutfakları arasında çeşitlilik açısından ikinci sırada yer aldığı açıklanan Elazığ mutfağında bulunan 154 çeşit arasında parmak ısırtan en meşhur yiyecekleri şu şekilde tanıtılmıştır. Harput Çorba Lobik Çorbası Gömbe İçli Köfte Sırın Küncülü Köfte Kibe Dolması Patile Harput Köftesi Balakgazi Böreği İşgene Orcik (Cevizli Sucuk) Pekmez Bastık Ağın Leblebisi Çedene Kahvesi Dolanger Tatlısı Kaynak: Elazığ’ın Yöresel Yemekleri – Müge Mengüs)   ÖNERİLERİMİZ Bugüne kadar tarihi ve kültürel zenginliğimizi, yöresel lezzetlerimizle birleştirerek bölgemizi öne çıkarmak ve tanımak konusunda ne yazık ki başarılı olamadık. İlginç olan mutfağımızı tanıtmada, bizim dışımızdakilerin bizden daha çok çaba göstermeleri ve mutfağımıza ilgi duymalarıdır. Oysa, tarihi ve kültürel varlıklarımızla, doğal cazibe alanlarımızla, birbirinden ilginç ve özel yemeklerimizle buluşmak için bu zenginliklerimizi turizm programlarına sunabilirdik. Elazığ Valiliğinin mutfak kültürümüzü ve yöresel yemeklerimizi gelecek kuşaklara aktarmak ve yok olmasının önüne geçerek kayıt altına almak amacı ile yaptığı çalışmaları önemsiyor ve kutluyoruz. Ancak bu çalışmalarının yeterli olmadığını özellikle belirtmek istiyoruz. Bu konuda farklı ve daha ileri adımlar atılarak bu zenginliğimizin öne çıkarılması ve iyi tanıtılmasının doğru olacağını düşünüyoruz. Günümüzde farklı lezzet arayışları üzerine kurgulanmış gezi veya tur düzenlemeleri gittikçe daha fazla ilgi görmeye başlamıştır. Bu nedenle sahip olduğumuz zengin mutfak kültürümüzün de göz ardı edilmemesini, ilginç ve farklı lezzetlerinin yer aldığı mutfağımızın da tanıtılmasının zamanı geldiğini düşünüyoruz. Gastronomide Gaziantep ve Hatay’ın yaptıklarını ve başarılarını niye görmüyoruz ve örnek almıyoruz.  Daha ne bekliyoruz ? Bu nedenle vakit geçirmeden mutfak kültürümüzün tanıtımı için yeni projeler geliştirilmesini ve uygulamaya konulmasını öneriyoruz. Özellikle Elazığ ve çevresinde yetişen ve dünyaca ünlü “Öküzgözü” ve “Boğazkere” üzümlerini ve bunlardan üretilen şaraplarımızı tanıtmak için çaba göstermeliyiz. (Ankara) Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı 2011 yılında Ankara’ da derneklerimizle birlikte ilk “Elazığ Tanıtım Günleri” ni gerçekleştirmişti. Pandeminin yarattığı olumsuz ortamın kalkması ile Vakıf olarak şimdi de “Elazığ Mutfak Günleri” düzenleyerek bu tanıtımı da ilk kez yapmayı düşünüyoruz.   Öncelikle şehir merkezinde ve Harput’ta Elazığ yemekleri sunacak restoranların açılmasını ve bu konuda kadın girişimcilerin seçilerek, öne çıkarılmasını, teşvik edilmesini ve mutfağımızın doğru bir biçimde tanıtılmasını arzu ediyoruz. “Sen de ne iyi ise, onu ver.” Mehmet Çağlar Yönetim Kurulu Başkanı

HARPUT SINAVINDAKİ BAŞARIMIZ!
HARPUT SINAVINDAKİ BAŞARIMIZ ! Tarihi ve kültür değerimiz Harput’ u ne yazık ki, bugüne kadar yeteri kadar koruyamadık. Ayrıca zengin kültür yapısını yaşatma görevini de yerine getiremedik. Dolayısı ile bu ilgisizlik nedeniyle Harput kaderi ile baş başa bırakılmış ve zamana karşı adeta bir direnme savaşı vermiştir. Sonuçta bu tarih ve kültür zenginliğinden geriye çok az sayıda varlık kalabilmiştir. Bu yetmiyormuş gibi, tarihi ve kültürel dokuya uymayan yapılaşma ve uygulamalarla adeta Harput’ a kötülük etmede yarışmışız. Harput’ u koruma ve yaşatma konusundaki başarısızlığımız, şehrin bugünkü yerleşim alanına taşındığı 1834’ lü tarihlere dayanmaktadır. Harput’ un Elazığ’ a taşınma döneminde, kapı kollarından tutun da duvar taşlarına kadar tarihi ve eski yapılara ait ne varsa sökülmüş ve bunlar yeni inşa edilen Elazığ’ daki yapılarda kullanılmıştır. Bütün bunlarla Harput’ un yok edilmesine göz yumulmuş ve büyük ölçüde erozyonuna neden olmuştur. (Kaynak : İ.Sunguroğlu – Harput Yollarında, 1.Cilt) HARPUT’ UN KORUNMASINDA NEDEN BAŞARILI OLAMADIK Harput’ un korunmasında gösterilen başarısızlığın nedenlerini araştırdığımızda şu temel konularda yanlış yapıldığını görmekteyiz. Harput’ taki yaşamın bırakılarak yerleşimin ovaya (Elazığ’a) taşınmasından sonra Harput adeta yağmalanmış ve kendi kaderine terk edilmiştir. Bundan sonra tarihi ve kültürel dokuyu korumak ve yaşatmak için hiçbir düşünce ve eylem geliştirilmemiştir. Kültür varlıklarıyla ilgili işlem ve uygulamaların yürütülmesi 2005 yılında yerel yönetimlere bırakılmış ve bu amaçla Belediyeler bünyesinde “Koruma, Uygulama ve Denetim Büroları” nın (KUDEB) kurulması gündeme gelmiştir. 2005 yılından itibaren pek çok Belediye KUDEB’ i aktif hale getirdiği halde Elazığ Belediyesinin bu birimi 10 yıl gecikmeli olarak ancak 2015 yılında hayata geçirmesi bu konudaki en büyük başarısızlığımızdır. Bu birim zamanında, yani on yıl önce kurulmuş olsaydı, Harput’ taki tarihi ve kültür varlıkları koruma ve iyileştirme noktasında çok daha yol kat edilmiş olacaktı. Çünkü somut çalışmaların bu tarihten sonra hızlandığını görüyoruz. 2008 – 2009 yıllarında Harput’ un “Koruma Amaçlı İmar Planı” ile ilgili çalışmalar yürütülmeye başlanmıştır. Ancak diğer taraftan Harput’ ta tarih ve kültürel dokusu ile uyumsuz yapıların ve uygulamaların yapılmasına izin verilmiş, bu aykırı yapılaşmalara sessiz kalınmış ve  hiçbir tepki verilmemiştir. İşin ilginç yanı, bu işler yerel yönetimlerin bilgisi ve oluru ile gerçekleştirilmiştir. Son 40-45 yıllık süreçte Fırat Üniversitesi Harput’ta gelişen olayları sadece seyretmiş, onu korumak adına aktif bir rol almamış, en önemlisi yapılan aykırılıklara, yanlış uygulamalara ses çıkarmamış ve tepki göstermemiştir. Aynı şekilde şehirdeki sivil toplum kuruluşları (STK) da bu ters uygulamalara karşı çıkmamış ve tepki vermemiştir. Harput’ un korunması konusundaki başarısızlığımızı yapılan inceleme ve araştırma çalışmaları ile ilgili konuların seçiminde de görmekteyiz. Örneğin; Harput’ taki tarihi ve kültürel varlığımızın korunması ve yaşatılmasına ilişkin yok denecek sayıda çalışma yapılmıştır. Özetle; Harput’ la ilgili sınavda her yönü ile başarısız olduğumuz ve sınıfta kaldığımız görülmektedir. Gösterilen duyarsızlık sonucu bugün karşılaştığımız manzaranın ne kadar hazin ve kötü olduğu ortadadır. HARPUT’ DA YAPTIĞIMIZ YANLIŞLAR Öncelikle yapılan yanlışlıklara tarihi ve kültürel dokuya uygun olmayan yapılaşmalara ve Harput’ un mezarlıklar şehri olmasına izin veren önceki Belediye yönetimlerinin neden olduğunun altını çizmek istiyoruz. Buna ait şu örnekleri gösterebiliriz. Harput’ ta ilk toplu konut inşaatı Amerikan Kolejinin bulunduğu alana Kuyumcular Sitesi yapımı ile başlamıştır. İmam Hatip Okulu (Harput çıkışındaki) Kurşunlu Caminin yanındaki üç katlı bina. Ekrem Uzel İlkokulu binası. Jandarma binası. Hamdi Başaran kuran kursu binası. Hünkar Konağı binası.(Hala ne amaçla yapıldığı belli değildir) Kültür evi olarak inşa edilmek için yapılan ancak vali konutuna çevrilen yapı. Diyanet Külliyesi inşaatı (yeni bir yapı olarak tarihi dokuyu tam yansıtmadığı, ancak içerisinde bir müzenin ve uluslararası konferansların yapılmasına olanak sağlayacak salonların ve diğer mekanların yer alması nedeniyle tolere edilebileceği ifade edilmektedir. Ayrıca tartışma konusu proje değil yer seçimidir.) Şahıslara ait çok katlı binalar. Harput mahallesi içinde yol boyunca kullanılan Arnavut kaldırımları.(Küçük kesilen taşların doğru sıkıştırılmaması nedeniyle sökülmeler olmuştur.) Ulu Camiinin güneydeki park alanının istinat duvarları. Ayrıca bazı tarihi varlıkların ve mekanların Harput’ u dokusuna uymayan bir şekilde kullanıma verildiğini görmekteyiz. Örneğin; tarihi Cimşit Hamamının lokanta, Balak Gazi heykelinin civarı ile Harput Kalesi bitişiğindeki alanların çay bahçesi ve lokanta olarak kiraya verilmiş olması gibi. KORUNMANIN YOLU UNESCO’ DAN GEÇİYOR Harput’ un kötü kaderinin değiştirilmesinin, tarihi ve kültürel yapısını koruyarak gelecek nesillere miras olarak bırakılmasının yolu “Dünya Miras Listesi” ne girmesinden geçmektedir. Bu sayede, kaderi ile baş başa bırakılmış Harput’ u bir dizi ulusal ve uluslararası kuruluşun görüş ve bilimsel birikimlerinden, uzmanlık deneyimlerinden ve maddi desteklerinden yararlandırma fırsatı yakalamış olacağız. Böylece, Harput “insanlığın ortak mirası” olarak kabul görmüş olacak, sessiz ve suskun olan Harput yok olma tehlikesinden kurtularak konuşan ve ilgi çeken bir şehir haline gelecektir. En önemlisi, sahipsizlik ve ilgisizlikten kurtularak UNESCO ile dünya mirası statüsüne kavuşacaktır. Böylece Harput’ un gelecek kuşaklara miras olarak bırakılması, “Dünya Mirası” haline gelmesi ile mümkün olacaktır. Bu nedenledir ki, UNESCO mirasının gerçekleşmesinde hepimize büyük sorumluluk düşmektedir. ÖNERİLERİMİZ Belediye Başkanımız Sayın Şahin Şerifoğulları ile 2019 / Nisan ayında yaptığımız görüşmede, UNESCO sürecinde kendilerine Vakıf olarak birlikte çalışma yapmayı teklif etmiştik. Ancak, bugüne kadar arzu ettiğimiz veya hedeflediğimiz bir çalışma gerçekleştiremedik. Daha önce Elazığ Belediye Başkanlığımız ile yaptığımız ortak proje ile Harput’ un “UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi” ne alınmasını sağlamıştık. Geçici listeye girdiğimiz 02 Mayıs 2018 tarihinden sonra bugüne kadar istenilen ölçüde çalışma yapılmamış, hatta şehir UNESCO olayını gündemine dahi almamıştır. Şehir yönetiminin UNESCO sürecine ilgisiz kalması ister istemez bir takım gecikmelere neden olmaktadır. Oysa, Harput’ un “UNESCO Dünya Mirası Kesin Listesi” ne girmesi için çok ciddi çalışmalar yapılması gerekmektedir. Bu nedenle önerimiz, Belediye Başkanlığı bünyesinde bir “UNESCO Birimi” kurulması ve bu birime, arkeoloji, sanat tarihi, sosyoloji, halka ilişkiler ve restorasyon konularında uzman kişiler alınmasıdır. Bu ekip, tarihi, kültür ve doğal varlıkları koruma konusunda aktif rol alacaktır. Ayrıca sürecin bundan sonraki aşamalarında görev üstlenecektir. Belediye Başkanımızdan diğer bir talebimiz, daha fazla zaman kaybetmeden “Alan Yönetimi” oluşturulması ve kesin listeye giriş hazırlıkları için çalışmaları başlatmasıdır. Bu konularda kendilerine yardımcı olacağımızı ve çalışmalara destek vereceğimizi buradan iletmek istiyoruz. “Kültürel ve tarihsel bellek kaybına uğrayan bir toplum, çok şeyini, özellikle yaratıcılık kaynaklarını kaybetmiş olur.” Mehmet ÇAĞLAR Yönetim Kurulu Başkanı

Kent Müzesi Önerisi
Şehirlerin gelişmişliği ve zenginliği sadece ekonomik parametrelerle ölçülmez. Çoğu zaman gelişme çıtasını kültürel zenginlikler yükseltir. Biz de şehrimizin sanat, kültür zenginliği ve tarihi varlığımızın çeşitliliği ile övünmekte ve her seferinde bunu öne çıkarmaya çalışmaktayız. Bölgemizde Paleolitik çağdan başlamak üzere günümüze kadar geçen zaman içinde yaşanmış birçok Anadolu uygarlığına rastlamak mümkündür. Bu nedenle şehrimiz onlarca medeniyete ev sahipliği yapmış olmanın getirdiği zengin bir kültür ve bu kültürü yansıtan sayısız tarih ve eşsiz kültürel mirası barındırmaktadır. Dolayısı ile yöremiz adeta tarih ve kültür fışkırmaktadır. Ancak, biz bugüne kadar bu hazinelerin değerini bilemediğimiz gibi tanıtımında da başarılı olamadık. Şimdi yeni bir fırsat yaratarak “kent müzesi” aracılığı ile bunu başarabiliriz. Zira, kent müzeleri, kentin yaşam hikayesini, tarihsel ve kültür birikimini sergilemek suretiyle yörenin tanıtımında önemli rol oynamaktadırlar. Böylece bölgemizde yer alan bu servetin bilinmesi ve kentin bir bütün olarak, derinliğine tanıtılması mümkün olabilecektir. Bunun için öncelikle hikayemizinçok iyi bir şekilde ortaya konulması gerekmektedir. Bu hikaye ile, yörenin tarihi, sahip olduğumuz kültürel miras, lokal yaşamı, müziği ve folklörü, sanatsal değerleri, mutfağı ve doğal güzellikleri ortaya konulacaktır. Bu anlatım görseller ve teknolojinin son uygulamalarından yararlanılarak sesli anlatımlarla, simülasyon yöntemleri ile bir kurgu içinde, mekana özel müziklerle harmanlanarak sunulmalıdır. Böylece sanki bir rehber eşliğinde yöreyi tanıtmak, hikayesini dinlemek ve yörenin tarihini, kültürünü ve yaşamını öğrenmek olanaklı hale gelecek, kentin tarihsel serüveni, geçmişi ile bugünü geleceğe taşınmış olacaktır. Özetlemeye çalıştığımız bu sonuç, neden kent müzesi sorusunun cevabını oluşturmaktadır. Bu olayın, bizim gibi hikayesi çok, tarihi ve kültürel zenginliği olan yöreler için bir fırsat olduğunu düşünüyoruz. Özellikle bir çok hikayemiz bu sayede tozlu raflardan çıkacak ve dünyanın gözü önünde sergilenme şansı bulacaktır. NEDEN KENT MÜZESİ Hafızasını kaybeden biri gibi, geçmişiyle bağını koruyamayan bir kent de, kim olduğunu, nereden geldiğini ve neler yaşadığını hatırlayamaz. Sonuçta bilinçsiz ve kimliksiz bir hale dönüşür. Kent müzeleri, sadece kentlerin hafızası, geçmişi değil, aynı zamanda geleceğidir. Bu nedenle başvurulacak önemli bir kaynaktır. Kentliler bu sayede nasıl bir şehirde yaşadıklarını görürler, kentin hafızası ile tanışırlar ve en önemlisi yaşadıkları kentin önemini, kendilerinden önce yaşamış uygarlıkları ve kültürleri tanımış olurlar. (Kaynak : ÇEKÜL Vakfı-Kent Tarihi Müzeleri ve Arşivleri ) Bugüne kadar tam ve doğru olarak anlatamadığımız ve tanıtamadığımız bölgemizde geçmişte yaşanmış uygarlıklar ve bu uygarlıklardan bize miras olarak kalan tarihi ve kültürel zenginliğimizi ve kentin hazırlanacak kültürel miras envanterinibu sayede sergileme fırsatı yakalamış olacağız. Anadolu bozkırının ortasında, şehircilikte bir mucize yaratan ve Türkiye’ de eşi ve benzeri olmayan müzeleri ile (24 müze bulunmaktadır)Eskişehir’ i niye örnek almıyoruz.“Odunpazarı Modern Müze” sini gördüğümüzde, Eskişehir’ in Türkiye’ den yıllarca ileride olduğunu anlamak mümkündür. Keza aynı şekilde 14 müzesi ile Gaziantep öne çıkan başka bir şehirdir. Bu örnekler bizi niye etkilemiyor ve hırslandırmıyor. Onları takdir ve tebrik ediyoruz. Bize gelince, sahip olduğumuz tarihi ve kültür zenginliğimizi yeni bir konseptle “Kent Müzesi” şeklinde neden sergileyemeyelim. MÜZE YAPISI Kent müzesi olarak seçilecek yapıların, kent kimliği ile özdeşleşen, tarihi nitelikte binalar olması tercih edilmektedir. Genellikle belediye ve eski hükümet konaklarının bu amaçla seçildiklerini görüyoruz. Böylece kentsel mirasın ayağa kaldırılması sağlanmış olacaktır. Bu nedenle şehirdeki eski hükümet binasının bu seçim için en ideal yapı olduğu görüşündeyiz. ÖNERİMİZ Günümüz dünyasında çoğunluğun katılımı ile gerçekleştirilen projelerin başarılı olduğu görülmektedir. Bu nedenle çeşitli kesimlerin düşünce ve talepleri dikkate alındığında, şehirdeki eski hükümet konağının “kent müzesi” olmasında ortak bir görüş oluştuğu anlaşılmaktadır. Kent müzesinin öncelikle halkın müzesi olduğu anlayışı ile hareket edilmesini bekliyor ve Valimiz Sayın Erkaya Yırık’ tan bu şehrin de bir “kent müzesi”ni hak ettiğini ve bir an önce bu projenin hayata geçirilmesini arzu ediyoruz. “ Kültürümüzü yitirmek belleğimizi yitirmektir.” (SirKenRobinson) Mehmet ÇAĞLAR Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı  Yönetim Kurulu Başkanı  

Hazar Şiir Akşamları
“HAZAR ŞİİR AKŞAMLARI” nı ULUSLARARASI BİR HÜVİYET KAZANMIŞ İKEN, DEVAM ETTİRMEKTEN NEDEN VAZGEÇTİK ?   Elazığ ‘ da 1992 yılında başlatılan ve 2017 yılında 24 üncüsü gerçekleştirilen “Uluslararası Hazar Şiir Akşamları” (UHŞA) Türk dünyası edebiyat severlerinin yakından izlediği ve tanıdığı uluslararası bir faaliyettir. Bugüne kadar Elazığ’ da yapılan tek festival hüviyetindeki “Hazar Şiir Akşamları”nın(HŞA) ilki 1992 yılında yapılmış ve bundan sonraki 23 faaliyet de ulusal ve uluslararası düzeyde Türk kültürüne hizmet etmiş, yaşayan ya da vefat etmiş şahsiyetlerin anısına düzenlenmiştir. UHŞA’ na başta Türkiye olmak üzere, Azerbaycan, Türkmenistan, Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, İran, Irak, Kosova, Romanya, Makedonya, Bulgaristan, Arnavutluk, Pakistan ve Gürcistan gibi birçok bölge ve ülkeden önemli yazar ve şairler katılmıştır. DÜZENLENEN HAZAR ŞİİR AKŞAMLARI Düzenlenen etkinliklerin kronolojik sıralaması şu şekildedir. Fırat Şiir Akşamları adı ile 5 Aralık 1992 tarihinde Fikret MEMİŞOĞLU anısına düzenlenmiştir.   17-19 Aralık 1993 tarihlerinde düzenlenen 2 nci Fırat şiir akşamları, Niyazi Yıldırım GENÇOSMANOĞLU ve Cenani DÖKMECİ anısına düzenlenmiştir.   Etkinliğin ismi “Hazar Şiir Akşamları” olarak değiştirilmiş ve 3 ncü kez İshak Sunguroğlu anısına düzenlenmiştir.   Hazar Şiir Akşamları, 30 MAYIS- 2 HAZİRAN 1996'da ELAZIĞ' da düzenlenmiştir.   Hazar Şiir Akşamları 14-16 HAZİRAN 1997 tarihinde düzenlenmiştir.   Hazar Şiir ve Musiki Akşamları, 26-28 HAZİRAN 1998 yılında ELAZIĞ' ın SİVRİCE ilçesinde düzenlenmiştir.   Hazar Şiir ve Musiki Akşamları, 25-27 HAZİRAN 1999'da “Harputlu Şair Hacı Hayri Bey” anısına düzenlenmiştir.   Uluslararası Hazar Şiir Akşamları, 13-15 HAZİRAN 2000 yılında Fethi GEMUHLUOĞLU anısına düzenlenmiştir.   Uluslararası Hazar Şiir Akşamları, 27-28 EYLÜL 2001 yılında "Ahmet KABAKLI" anısına düzenlenmiştir.   Uluslararası Hazar Şiir Akşamları, 27-28 EYLÜL 2002 ELAZIĞ-SİVRİCE' de düzenlenmiştir.   Uluslararası Hazar Şiir Akşamları “küçük Hazar’dan büyük Hazar” a taşınarak Azerbaycan’ın başkenti Bakü’ de gerçekleştirilmiştir.   Uluslararası Hazar Şiir Akşamları 23-25 EYLÜL 2004 yılında Nüzhed Dede anısına ELAZIĞ-SİVRİCE' de düzenlemiştir.   Uluslararası Hazar Şiir Akşamları, 23-24 EYLÜL 2005 Elmas YILDIRIM anısına ELAZIĞ' da düzenlenmiştir.   Uluslararası Hazar Şiir Akşamları, 20-22 EYLÜL 2006 Mağcan CUMABAY anısına ELAZIĞ-SİVRİCE' de düzenlenmiştir.   Uluslararası Hazar Şiir Akşamları, 25-27 EKİM 2007 Cengiz AYTMATOV onuruna Elazığ'da düzenlenmiştir.   Uluslararası Hazar Şiir Akşamları, 6-8 KASIM 2008 Bahtiyar VAHAPZADE anısına Elazığ'da düzenlenmiştir.   Uluslararası Hazar Şiir Akşamları  25-26-27-28 Haziran 2009 tarihlerinde  ünlü şair Necip Fazıl KISAKÜREK adına Elazığ’ da gerçekleştirilmiştir.    Uluslararası Hazar Şiir Akşamları  10 - 11 – 12 – 13 Haziran 2010 tarihlerinde sevgi ve hoşgörü konulu olup Ahmet YESEVİ hatırasına Elazığ’ da düzenlenmiştir.   Uluslararası Hazar Şiir Akşamları  22-23-24-25 Eylül 2011 tarihleri arasında Şiir ve Şehadet konulu olup Mehmet Akif Ersoy hatırasına düzenlenmiştir. Bu yıl Türk Dünyası Hizmet Ödülü Mustafa CEMİLOĞLU’ na verilmiştir.   Uluslararası Hazar Şiir Akşamları, 21-24 Haziran 2012 tarihlerinde “Yunus Emre” anısına ve “AŞK” teması üzerine yapılmıştır.   Uluslararası Hazar Şiir Akşamları, “Yahya Kemal Beyatlı” anısına ve “İstanbul” konulu olarak 20-23 Haziran 2013 tarihlerinde düzenlenmiştir.   Uluslararası Hazar Şiir Akşamları “Arif Nihat ASYA” hatırasına ve Bayrak temasıyla 25-28 Eylül 2014 tarihlerinde gerçekleştirilmiştir.   Uluslararası Hazar Şiir Akşamları Türkçenin bilim ve sanat dili olarak varlığını sürdürmesi yönündeki çalışmaları ile asırlara hitap eden Türk dünyasının ünlü şair ve düşünürü “Ali ŞirNevai” adına Türkçe temalı olarak 26-29 Mayıs 2016 tarihlerinde gerçekleştirilmiştir.   Uluslararası Hazar Şiir Akşamları “Vatan” ve “15 Temmuz Şehitleri” teması ile 25-26 Kasım 2017 tarihlerinde gerçekleştirilmiştir. UHŞA kapsamında 2003 yılında Türk Dünyası Hizmet Ödülü verilmeye başlanılmış ve K.K.T.C Cumhurbaşkanı  Rauf DENKTAŞ’a, İskece Müftüsü Mehmet Emin AGA’ya ve Gümülcine Müftüsü İbrahim ŞERİF’e, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan NAZARBEYEV’e, Kırgız Yazar Cengiz AYTMATOV’a, Prof.Dr.Turan YAZGAN’ a, Kırım Tatar Milli Meclis Başkanı Mustafa AbdulcemilKırımoğlu’ na, TİKA (Türk İş Birliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı)’ya Türk Dünyasına katkılarından dolayı sırası ile Türk Dünyası Hizmet Ödülü verilmiştir. ( Kaynak : Manas Yayıncılık ) Ülkemizde Şiir ve edebiyat dünyasının ilgi odağı haline gelen bu etkinlik bir festival kimliğine dönüşmüş ve uluslararası nitelik kazanmıştır. Dolayısı ile gerek içerik ve gerekse nitelik olarak kültürel alanda Elazığ’ ın önemli bir markası olmuştur. Düzenlenen bu etkinlikle “şiirin başkenti” haline gelen Elazığ, ne acıdır ki, zirve noktasına gelen bu etkinliği 2017 yılından sonra devam ettirmemiştir. Gelinen bu sonuca ve gösterilen duyarsızlığa üzülmemek elde değil. Son yıllarda gerek katılım ve gerekse nitelik olarak geriye giden bu etkinliği eski günlerine taşımak için dönemin Elazığ Valisi Sayın Çetin Oktay Kaldırım’ a bundan sonra bu organizasyona Ankara’ daki “Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfımız”ında dahil edilerek devam ettirilmesi için teklif ve öneride bulunduk. Bu talebimiz olumlu bulunmuş, bundan sonra şehir ile birlikte ortak bir çalışma yaparak bu etkinliği eski günlerine taşımak adına Sayın Vali ile bir görüşme yapmış ve anlaşmış olmamıza rağmen valilik tarafından hiçbir adım atılmamış olmasını üzülerek belirtmek istiyorum. Dolayısı ile 2018 yılından beri yapılmayan HŞA’ nın yeniden hayata geçirilmesi için gündeme getirdiğimiz teklif ve görüşlerimize olumlu cevap verilmesine rağmen hiçbir şey yapılmamış, ilgisizlik devam etmiştir. BUNDAN SONRASI İÇİN GÖRÜŞ VE ÖNERİLERİMİZ Birçok konuda olduğu gibi, UHŞA etkinliğinin devam ettirilmesi konusunda da gündeme getirdiğimiz görüş ve önerilerimiz şehir tarafından dikkate alınmadığı için bu olayda da başarılı olamadık. “Vasatlık” sanki bu şehri esir almış. Ortaya koyduğumuz birçok çalışmaya duyarsız kalınmıştır. Bunlardan biri de söz konusu etkinlikle “şiirin başkenti” haline gelen Elazığ’ ın, bu konudaki yaklaşımıdır. Bu nedenle şehir HŞA’ nı gündemine almalı, içeriğini, organizasyonu ve takvimini yeniden belirlemelidir. Bu konuda yeni Valimize bir çağrımız var. Şehrimizin tek festivali haline dönüşen bu etkinliğe sahip çıkmasını, bizim de Vakıf olarak kendilerine yardım ve destek vermeye hazır olduğumuzu iletmek istiyoruz. “Hataları telafi etmek asla geç değildir. Bu nedenledir ki, Geç hiçten iyidir.” Mehmet ÇAĞLAR Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı

Kent Konseyi İle İlgili Düşünceler
KENT KONSEYİ İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER… Kent Konseyinin çalışmaları, 03.07.2005 tarihli ve 5393 Sayılı Belediye Kanununun 76 ncı maddesine dayanılarak çıkarılan bir yönetmelikle düzenlenmiştir. Bu yönetmelikte, kent yönetiminin oluşumu, yönetim ilkeleri, görev yetkileri ile çalışma usul ve esasları açıklanmıştır. Yönetmeliğin 8 nci maddesinde ise kent konseyinin nasıl oluşacağı yer almaktadır. KENT KONSEYİNİN GÖREVLERİ Yönetmeliğin 6 ncı maddesinde, kent konseyinin görevleri arasında özetle; Yerel düzeyde demokratik katılımın yaygınlaştırılmasını, çok ortaklı ve çok aktörlü yönetişim anlayışının benimsenmesini sağlamak. Kente ilişkin temel stratejiler ve faaliyet planlarının belirlenmesinde ve uygulanmasında kenti kapsayacak ortak bir aklın oluşturulmasına katkıda bulunmak. Kentin kimliğine ilişkin tarihi, kültürel, doğal ve benzeri değerlere sahip çıkmak. Kent kaynaklarının etkili, verimli ve adil kullanımına katkıda bulunmak ve gelişme sorunlarının çözümüne yönelik çalışmalar yapmak. Kentin yaşam kalitesini geliştiren, yoksulluğu giderici programları desteklemek. Çocukların, gençlerin, kadınların ve engellilerin toplumsal yaşamdaki etkinliklerini artırmak. Sivil toplumun gelişmesine katkıda bulunmak. gibi konular bulunmaktadır. KENT KONSEYİNİN OLUŞUMU Kent konseyi, Vali veya temsilcisi, milletvekilleri, Belediye Başkanı veya temsilcisi, sayısı 10’u geçmemek üzere kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcileri, en fazla 10 muhtar temsilcisi, siyasi parti temsilcileri, üniversite temsilcisi, meslek kuruluşları, Dernek ve Vakıf temsilcilerinden oluşmaktadır. Genel Kurul yukarıda belirtilen kent konseyi üyelerinin katılımı ile toplanır. Kent konseyi yürütme kurulu, genel kurul tarafından iki yıllık süre için seçilen en az beş kişiden oluşmaktadır. Kent konseyleri, görev alanına giren konularda meclis ve çalışma grupları oluşturabilir. ELAZIĞ KENT KONSEYİNİN ÇALIŞMALARI Elazığ Kent Konseyi, Belediye başkanı Sayın Süleyman Selmanoğlu döneminde 2011 yılında resmi olarak kurulmuş, 27 Ocak 2012 tarihinde gerçekleştirdiği ilk genel kurul ile seçimli yönetimi oluşturmuştur. İlk dönemde, birçok çalışma grubu kurulmasına karar verilmiş olmasına rağmen bunlardan hiçbiri kurulmadığı gibi, şehirle ilgili ciddi hiçbir çalışma da yapılmamıştır. Bu nedenle konsey sembolik olarak ve yasal zorunluluk gereği varlığını sürdürmüştür. İkinci kent konseyi genel kurulu 05 Nisan 2015 tarihinde, daha sonra ise 28 Mayıs 2017 tarihinde yapılmıştır. İlk yönetimden sonra seçilen yürütme kurulları da şehir ile ilgili hiçbir çalışma ve etkinlik yapmamışlardır. Bu dönemlerde Kent Konseyi, Elazığ Belediyesi tarafından yapılan sosyal, kültürel ve kent yaşamı ile ilgili çalışma ve etkinliklerde sırf isimleri geçsin diye Belediyenin yaptığı afiş tasarımlarında kent konseyi logosunun yer alması için sadece çaba göstermekle yetinmiş ve hatta bu girişimleri nedeniyle yoğun ve ciddi eleştiriler almıştır. 2017 yılında Vakfımızla Elazığ Belediye Başkanlığının ortak yürütmeye başlattığı Harput’un UNESCO süreci ile ilgili çalışmalara kent konseyinin de dahil edilmesi istenmiş, ancak bu öneriye dahi cevap verilmemiştir. Mart 2019 yerel seçimlerinden sonra yine yasa gereği iki yıl için 26 Temmuz 2019 tarihinde genel kurul yapılmış, mevcut başkan yeniden tek liste ile aday olmuş ve başkanlığını sürdürmüştür. Arada geçen iki yıl boyunca, daha önceki dönemlerde olduğu gibi bu dönemde de kent konseyinin hiçbir faaliyeti olmamıştır. Sonuç olarak; kent konseyinin ilk iki yıl ve sonraki altı yıl boyunca somut hiçbir çalışma yapmadan görev yaptığı sekiz yıl, şehrin boşu boşuna geçirdiği kayıp yılları olmuştur. Görünen o ki, pek çok konuda olduğu gibi, kent konseyi çalışmalarında da şehir olarak başarısız olduk. Bugüne kadar faaliyet gösteren kent konseyleri, şehrin tarihi, kültürel ve ekonomik yapısı ve kalkınması için projeler üreten ve faaliyet gösteren vizyoner bir yapı ve çaba gösteren bir kurum olmak yerine, sırf seçilmek için seçilen bir yönetim anlayışı ile amaçsız ve hedefsiz bir görüntü vermişlerdir. KENT KONSEYİNİN ÇALIŞMALARINA İLİŞKİN GÖRÜŞ VE ÖNERİLERİMİZ Sivil toplum kuruluşları (STK) gibi, katılımcılık esasına dayanan kent konseylerinin de amacı, “…toplum için değer üretmek” olmalıdır. Ne yazık ki, birçok STK gibi, pek çok kent konseyi de, kendi işlevinden kendisi bile hoşnut değil, ciddi bir şey üretmedikleri gibi, toplum adına da faydalı hiçbir hizmet vermemektedir. Toplumsal faydadan çok uzak “gereksiz” denilecek kadar kötü örnek olmaları ile adeta tartışılır hale dönüşmüşlerdir. Bu nedenlerle görev süresi Temmuz 2021 tarihinde sona erecek olan mevcut kent konseyi için Mayıs 2020 tarihli “Elazığ’ daki Deprem ve Koronavirüs Salgını Sonrasında Oluşan Ekonomik Sorunlar ve Çözüm Önerileri”ile ilgili raporumuzda da dile getirdiğimiz gibi, 5393 Sayılı Belediye kanunu ve 26313 Sayılı Kent Konseyi Yönetmeliği’nde belirtilen amaçlar doğrultusunda hizmet yürütecek anlayışta yeni bir kent konseyi oluşumu istiyoruz. Bu nedenle Sayın Valimize ve Belediye Başkanımıza bir çağrımız var. Göstermelik oluşumlar yerine şehir için çalışacak, proje üretecek ve amaca yönelik çalışmalar yapacak, özellikle şehir için planladığımız bir kısım önemli projelerimizi hayata geçirmek adına yeni bir kent konseyinin oluşturulmasını ve Vakfımızın da burada temsilci bulundurmasını talep ediyoruz. Bu nedenle bu yıl yapılacak seçimde bu önerimizin dikkate alınmasını arzu ediyoruz. “Değiştirmeyi istersen, her şey değişir. Yeter ki niyet edilsin.”                                                                      Mehmet ÇAĞLAR Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı

Harput'un Koruma Amaçlı İmar Planı'ndaki Gecikmeler
Bildiğimiz gibi, Harput için bugüne kadar ciddi ve doğru bir koruma ve yaşatma programı uygulanmamıştır. Kaldı ki gerek devlet ve gerekse yerel yönetimlerin yeteri kadar ilgilenmemeleri nedeniyle zamana ve ihmale karşı direnen bu tarih ve kültür zenginliğimizden geriye çok az sayıda varlık kalabilmiştir. 2005 yılında yapılan yasa değişikliği ile kültür varlıkları ile ilgili işlem ve uygulamaları yürütme görevi Bakanlık yerine yerel yönetimlere verilmiştir. Bu amaçla Belediye ve İl Özel İdareleri bünyesinde, “ Koruma, Uygulama ve Denetim Büroları” nın ( KUDEB ) kurulması gündeme gelmiştir. 2005 yılından itibaren pek çok Belediye KUDEB’ i aktif hale getirdiği halde ne yazık ki, Elazığ Belediyesi bu birimi on yıl gecikmeli olarak ancak 2015 yılında hayata geçirebilmiştir. Tarih boyunca yirmiye yakın medeniyete ev sahipliği yapmış olan “Harput” gibi zengin bir tarih ve kültür değerinin korunması ve yaşatılması için Vakfımız öncülük etmiş ve Elazığ Belediyesi ile gerçekleştirdiği bir proje ile Harput’ u “UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi” ne aldırmayı başarmıştır. Amaç bu tarih ve kültür zenginliğini yaşatmak ve gelecek kuşaklara miras olarak bırakılmasını sağlamak ve en önemlisi Harput’ u bizim olmaktan çıkarıp “insanlığın ortak mirası” olarak Dünyaya takdim etmekti. Böylece bu zenginliği korumak mümkün olacaktı. Ne yazık ki, attığımız adımlar ve gayretimiz yeteri kadar anlaşılmadı. Harput’ un evrensel bir değer olarak dünyaya tanıtılması ve takdimi için ortaya koyduğumuz düşünce ve önerilerimize şehir cevap vermedi. Anlaşılan o ki, Harput ile ilgili farklı niyet ve görüşler bulunmaktadır. Bu nedenle bugüne kadar dile getirilen görüş ve düşüncelerin dışında imar planı gibi yapılması gereken teknik çalışmaların uzun süre geciktirilmiş ve ihmal edilmiş olması yeni bir tartışma konusu yaratmıştır. Görünen o ki, bugüne kadar doğru olarak koruyamadığımız Harput’ un, koruma amaçlı imar planına da yeteri kadar sahip çıkamadık. HARPUT’ UN KORUMA AMAÇLI İMAR PLANI Harput 1982 tarihinde “Kentsel Sit Alanı” ve “1’nci Derecede Arkeolojik Sit Alanı” olarak tescillenmiş olup, “Koruma Amaçlı İmar Planı” ise 2008-2009 yıllarında yapılmıştır. İmar planındaki eksiklikler ancak 2018 yılında giderilmiş ve tarihi Harput’ un sokak gelişiminin daha sağlıklı olarak düzenlenmesi için plan tamamen yeniden gözden geçirilmiştir. Bu arada ciddi bir zaman kaybına neden olunmuş olsa da, bazı iyileştirmelerin yanı sıra, konakların konumu bitişik olarak tasarlanmış ve hazırlanan imar planı Şubat/2019 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığı’ na gönderilmiştir. Planın Bakanlık olurundan sonra Diyarbakır “Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurulu” na gönderilerek onaylanması ve prosedürün tamamlanması gerekmektedir. Harput’ un koruma amaçlı imar planının yapılmaya başlandığı 2008-2009 yılları ile bu konuda son aşamaya geleceği tarih henüz belli olmaması bir yana, şimdiden aradan yaklaşık 12-13 yıl gibi bir süre geçmiştir. Gerek bu geçen sürenin yarattığı zaman kaybı ve gerekse hazırlanan planın Kültür ve Turizm Bakanlığına gönderildiği Şubat/2019 tarihinden bugüne kadar şehrin ilgisizliği nedeniyle Bakanlık olurundan geçmemesi yeni bir zaman kaybı yaratmıştır. Bu gecikmelerle neleri kaybettiğimizi düşünmek bile istemiyoruz. KORUMA AMAÇLI İMAR PLANI NEDİR ? Koruma amaçlı imar planı, 2863 sayılı “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu” uyarınca belirlenen sit alanlarında, alanın etkileşim-geçiş sahasını da göz önünde bulundurarak, kültür ve tabiat varlıklarının sürdürülebilirlik ilkesi doğrultusunda korunması amacıyla arkeolojik, tarihi, doğal, mimari, demografik, kültürel, sosyo-ekonomik, mülkiyet ve yapılaşma verilerini içeren alan araştırmasına dayalı olarak; hali hazır haritalar üzerine, ekonomik yapılarını iyileştiren, istihdam ve katma değer yaratan stratejileri, koruma esasları ve kullanma şartları ile yapılaşma sınırlamalarını, sağlıklaştırma, yenileme alan ve projelerini, uygulama etap ve programlarını, açık alan sistemini, yaya dolaşımı ve taşıt ulaşımını, alt yapı tesislerinin tasarım esasları, yoğunluklar ve parsel tasarımlarını, yerel sahiplilik, uygulamanın finansmanı ilkeleri uyarınca katılımcı alan yönetimi modellerini de içerecek şekilde hazırlanan, hedefler, araçlar, stratejiler ile planlama kararları, tutumları, plan notları ve açıklama raporu ile bir bütün olan nazım ve uygulama imar planlarının gerektirdiği ölçekteki planlardır. BUNDAN SONRA YAPILMASI GEREKENLER Kentsel Sit Alanı olan Harput’ ta önemli ve tarihi dokuya uygun restorasyon ve turizm adına yapılacak yatırım alanlarında kamulaştırma çalışmaları yerel yönetimin uygun görmesi halinde yapılabilir. Hatta kamulaştırma çalışmalarında “Fırat Kalkınma Ajansı” nın vereceği hibelerden yararlanılabilir. Ayrıca İl Özel İdaresi “Kültür Varlıkları Katkı Payı” ndan kaynak yaratılabilir. Harput’ ta yapılacak restorasyon ve inşa çalışmalarına Avrupa Birliği’nin tarihi varlıkların korunması ve yaşatılması amacı için verdiği fonların iyi bir kaynak olacağı göz ardı edilmemelidir. Ek olarak Göbeklitepe ve Afrodisias örneklerinde olduğu gibi bazı özel kuruluşlardan sponsorluk ve buna benzer destekler sağlanabilir. Özetle; Harput’ ta tarihi ve kültürel dokuya uygun çalışmalar için finansal kaynak oluşturmanın zor olmayacağını düşünüyoruz. Yeter ki, olayı iyi ve doğru planlayalım ve yürütelim. Böylece koruma amaçlı imar planı onaylandıktan sonra; Kentsel sit alanında yapılacak olan çalışmalar UNESCO kriterlerine göre bir plan dahilinde gerçekleştirilmeli ve tarihi görünürlük sağlanmalıdır. Bu nedenle binlerce yıllık mistik kent görüntüsü yerine betonlaşma tercih edilmemelidir. Özel mülkiyette olan yerlerin nasıl ve ne şekilde değerlendirileceği önceden belirlenmeli ve kişilerin yapacakları yatırımlara kolaylık ve destek verilmelidir. Ayrıca, ne yapılırsa yapılsın, yaptıklarımızı kültürle yaşatamadığımız sürece, onlara bir anlam kazandıramayacağımız unutulmamalıdır. Elazığ Belediyesi bünyesindeki KUDEB birimi basit onarım çalışmalarında söz sahibi olmalı ve böylece çalışmaların hızlı ilerlemesine çalışılmalıdır. Yörenin tarihi ve doğal dokusu ile uyumsuz yapılar ya yıkılmalı, ya da uyumlu hale getirilmelidir. Yapılan çalışmalarda konusunda uzman ulusal ve uluslararası kuruluşların görüş ve bilimsel birikimlerinden yararlanmalıdır. Sözü edilen restorasyon ve orijin amaçlı yapı-imar çalışmalarından sonra oluşacak tarihi-kültürel manzaralar eşliğinde Harput’ un, ulusal ve uluslararası film şirketleriyle derhal anlaşılıp doğal Sinema Platolarına dönüştürülmesi gelinebilecek en son başarı noktasıdır. Kültürel miras tortusu, zengin musikisi ve dahi zaman içinde yaşanmış çok önemli birikim ve enteresan hikayeleriyle bütün bu denilenlerin yapılıp hayata geçirildiği, üstelik bir de UNESCO kayıtlarına adını altın harflerle yazdırmış bir Harput; Türkiye’nin hatırı sayılır canlı tarihiyle turizm tanıtım cennetlerinden birisi olabilecektir.  Fırat Üniversitesinden teknik görüş ve bilimsel destek alınmalıdır. Sonuç olarak; “Unesco Dünya Mirası Geçici Listesi” nde yer alan Harput “insanlığın ortak mirası” olarak kabul görecek, sessiz ve suskun kaderini değiştirerek, geçmişten geleceğe haykırarak konuşan veya bir başka ifade ile tarihi dokusuyla el ele yaşayan bir şehir haline gelecektir. Böylece Harput’ un evrensel bir değer olarak hak ettiği yeri almasını arzu ediyoruz. Mevlana’nın güzel deyişi ile; “Güzel günler sana gelmez, sen ona yürüyeceksin.”   Mehmet Çağlar Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı

Turizm Seferberliğine Var mısınız?
Yeni Yılda COVID-19 Pandemisinden Sonra, Şehrimizde Yapılması Gerekenler İçinde Fazla Seçeneğimizin Olmadığını Biliyoruz, bu nedenle… “Turizm Seferberliğine” Var mısınız?    Hayat, geçen yılı (2020 yılını) bize önceliklerimizi gözden geçirmemiz için fırsatlar yarattı. Kendi değerlerimizi anlamak ve anlatmak için yaşadığımız bu zor süreç ilaç gibi geldi. Çinlilere atfedilen “Kriz Fırsattır” sözünü, kullanmak ve doğruluk kazandırmak adına, bu fırsatı değerlendirebileceğimize inanıyorum. Bundan sonra dünyamızın asla eski dünya olmayacağı görüşünden hareketle “Aynı şeyleri tekrar ederek, farklı sonuçlar elde edemeyeceğimiz” için gerçekçi olmamız ve hamasi düşüncelerden uzak, samimi ve akılcı hareket etmemiz gerekiyor. Kriz dönemleri bazı sektörlerde fırsatlar barındırsa da, uzun vadeli avantajlar sağlamak için uygun zamanlar değildir. Bu dönemlerde riskler daha fazladır ve ileriye yönelik projeksiyonlar yapmak çok daha zordur. Karar almada yeni kaynak arayışları yerine, mevcut potansiyel veya kaynakların öncelikle değerlendirilmesine özen gösterilmelidir. Ekonomik yönden önümüzdeki süreçte yapılması gereken çok şey olmadığı gerçeğinden hareketle, konulara genel bakmak ve yeni arayışlara girmek yerine, mevcut potansiyelimizin veya kaynakların iyi değerlendirilmesi görüşündeyiz. Bugüne kadar çok şeyler söylendi, ancak fazla bir şey yapılamadı. Oysa yapılması gereken sadece 3, 5 konu vardı. Ancak, öncelikleri doğru belirleyemedik, kolayından veya yapılabilirlik açısından bir tercih ortaya koyamadık. Dolayısı ile başarılı olamadık... Bunların hiç biri yapılamadığı için belirlenen öncü sektörlerin öne çıkanları olmadı ve somut bir adım atılamadı, atıldıysa da çok cılız kaldı. Bu nedenlerle önümüzdeki süreçte yeni arayışlar yerine öncelikle ve özellikle mevcut turizm potansiyelimizin ilk adım olarak iyi değerlendirilmesini arzu ediyoruz. Zira her zaman ve her yerde ifade ettiğim gibi, bizim özellikli zenginliğimiz, tarihi varlığımızla kültür ve sanatımızdır. Buna doğal güzelliğimizi de kattığımız zaman şehrin turistik açıdan değeri ortaya çıkmaktadır. Doğası, tarihi ve kültürel değerleri ile tanıtım için ilginç olabilecek değerlere sahibiz. Bu nedenle şehrimiz sadece görmek için gidilecek bir yer olmaktan öte, hikâyelerini dinleyeceğimiz, ruhunu yaşayacağımız ilginç bir yer olduğu görüşündeyim. Koruyamadıklarımız ne kadar çok olsa da, buna rağmen ayakta durabilenler bile gelenleri büyüleyebilir. 2018 yılında “UNESCO DÜNYA MİRASI GEÇİCİ LİSTESİ” ne giren Harput, kadim medeniyetlerin kesişim noktasıdır. Harput ve civarındaki yerleşimin tarihi milattan önceye dayanıyor ve geçmişte sahip olduğu gücü bugün de hissettiriyor. Paleolitik dönemden Cumhuriyet dönemine kadar, çok sayıda (yaklaşık 20’den fazla) medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Yüz yıllar boyunca Türk, Kürt, Arap, Ermeni ve Süryaniler bu topraklarda kardeşçe yaşamışlar ve ortaya inanılmaz bir sentez çıkmıştır. Dolayısı ile bölgemiz tarih ve kültür fışkırıyor. Ancak, biz bu hazinelerimizin değerini bilmiyor ve tanıtamıyoruz. Yıllardır şehrin ekonomik kalkınması için konuşulup, tartışılan ancak olumlu hiçbir adım atılmayan “Turizm Sektörü” nün 2021 yılında öncelikli sektör olarak dikkate alınmasını ve özellikle geçmişte dile getirdiğimiz sorunların çözümlenerek sektörün hazır hale getirilmesini istiyoruz. İlin turistik değerlerinin tanıtımı, hizmet sektörünün sayıca yetersizliği ve azlığı, temizlik ve rehberlik hizmetlerinin modernizasyonuyla, kısaca işletme ruhunun acilen güncellenip sahaya sürülmesi gerekmektedir. Bütün bu sayıp dökülen sosyo-kültürel ve ekonomik realitelerin bir türlü anlayamadığımız bir biçimde önemsenmediğinin bilincinde olunması, çözüm önerilerimizin en başında gelmektedir. 2019 Yılı Nisan ayında Fırat Kalkınma Ajansı’nı projeye dâhil ederek TÜRSAB’ la şehrimizi tanıtmak amacı ile yaptığımız tanıtım organizasyonu ile Türkiye’ nin önde gelen 35 seyahat acentasını Elazığ’ a davet ettik. TURSAB yetkililerine Elazığ’ ın tarihi, doğal ve turistik zenginliklerini, Harput’ un UNESCO sürecini anlattık. Ve böylece bu organizasyonu gerçekleştirdik. Elazığ Valisi Çetin Oktay Kaldırım ve Belediye Başkanı Şahin Şerifoğlu’ nun da katıldığı değerlendirme toplantısında dile getirilen eksiklik ve yanlışlıklar ne yazık ki aradan geçen bu kadar süreye rağmen düzeltilmedi. Toplantıda Sayın Vali söz vermesine rağmen hiç bir şey yapılmadı. Temizlik açısından (özellikle Harput’ ta) hiçbir somut adım atılmadığını, hizmet işletmelerinde herhangi bir iyileşme olmadığını tekrar etmekte sayısız fayda görüyoruz. Tuvaletlerin halen yetersiz ve istenilen temizlikte olmadığını, turistlerin oturup dinleneceği ve yöresel yemek yiyecekleri veya konaklayacakları doğru dürüst bir yer olmadığını ve nihayet, turizm rehberliği konusunun bir türlü ele alınmadığını üzülerek ve çaresiz gözlerle izliyoruz. UNESCO sürecinin tarihi bir fırsat olarak ve doğru bir biçimde değerlendirilmesi durumunda turizm sektörünü olumlu yönde etkileyeceği ve sektöre katkı vereceği görüşündeyiz. Unesco Dünya Mirası Listesi’ nde yer alan “Göbeklitepe” 2019’ un ilk 7 ayında Şanlıurfa’ da 2 milyon ziyaretçi ağırladı. Unesco nedeniyle Efes Antik Kenti, 2019 ziyaretçi sayısını %22,5 arttırdı. Yukarıda verdiğimiz örneklerden hareketle bu UNESCO bereketinden bizim niye yararlanmadığımızı anlamakta zorluk çekiyoruz. Bu nedenle turizmde yaşanan bu UNESCO fırsatını bizim de iyi değerlendirmemizi ve gündemde tutulmasını arzu ediyoruz. Sadece Harput değil, Elazığ ve ilçeleri bölgede yaşanan eski kültür ve uygarlıkların izlerini taşıyan yüzlerce tarihi ve kültürel eseri barındırmaktadır. Bu çok önemli bir zenginliktir. Buna doğal güzelliklerimizi ve sanat-kültür zenginliğimizi, özellikle müziğimizi ve mutfağımızı, geleneksel el sanatlarımızı kattığımız zaman tanıtım açısından ne kadar önemli değerlere sahip olduğumuz ortaya çıkacaktır. Yeri gelmişken, 2012 Yılında Ankara Ticaret Odasının yaptığı araştırmada, 154 Çeşit Yemek, Tatlı ve içecek ile Gaziantep’ten sonra Türkiye ölçeğinde ikinci sırada bulunan Elazığ’ımızın Gastronomi alanında ki bu paha biçilmez özelliğini de maalesef ıskalayarak, başta Hatay olmak üzere, diğer bazı illerin pratikte çok gerisine düşürüldük… Elazığ köklü ve zengin bir musiki birikime sahiptir. Şarkı ve türkülerin çoğunluğu yörede yaşanan olayları konu almış veya bu olayların sonucunda ortaya çıkmıştır. Geleneksel müziğimizin ilk defa kapsamlı olarak çok sesli senfonik orkestraya uyarlanması için notaya alınmasını sağlayan Vakfımız bugüne kadar bu konuda cesaretle bir adım atmıştır. Uzun süren bir çalışma sonucu ortaya çıkan “Harput Senfonisi” Elazığ-Harput musikisi için bir markadır. Bu nedenle şehrin tanıtımında önemli bir rol oynayacağını düşünüyoruz. Anlatmaya çalıştığımız özelliklerimiz ve değerlerimizi yeteri kadar tanıtamadığımız ve sahip olduğumuz hikâyeleri anlatamadığımız için bugüne kadar şehre gelen turist sayısı sahip olduğumuz turistik potansiyelin çok gerisinde kalmıştır. Bugüne kadar, özellikle Nisan-2019 tarihinde TURSAB’ la yaptığımız tanıtım organizasyonu sonrasında turizm sektörünün öne çıkarılması adına yaptığımız tüm girişimler, söylemler ve önerilerimize karşılık bulamadık. Şehir duyarsız kaldı ve heyecanımıza ortak olmadı. Gerek yerel televizyonlarda ve gerekse yazılı basında bu konuda gündeme getirdiğimiz çağrılara şehir hiçbir tepki vermedi. Bu aşamada Sayın Valimizden talebimiz, kaybedilen zamanın telafisi için, konunun yeniden ele alınması ve özellikle TURSAB yetkilileri ile birlikte yapılan değerlendirme toplantısında gündeme getirilen eksiklik ve yanlışlıkların düzeltilmesi için acilen harekete geçilmesidir. Şehrin ekonomik kurtuluşu için başka seçenek görmediğimiz için turizm sektörünün canlandırılması adına “Turizm Seferberliği” ilan edilmesini, böylece krizin fırsata dönüştürülmesi ve bu nedenle bugüne kadar sahip çıkılmayan bu konuyu Sayın Valimizin sahiplenmesini arzu ediyoruz... Tekrar söylersek… Aynı şeyleri yaparak, olumlu ve değişik sonuçlar elde edemezsiniz! Hep beraber, farklı ve doğru şeyler yapmalıyız…   Mehmet ÇAĞLAR Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı

Koronavirüs (COVİD-19) Salgını Sonrasında Oluşan Ekonomik Sorunlar ve Çözüm Önerileri Raporu
ELAZIĞ’DAKİ  DEPREM VE KORONAVİRÜS (COVİD-19) SALGINI SONRASINDA OLUŞAN EKONOMİK SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ İÇİN HAZIRLADIĞIMIZ RAPORUN TANITIMINA AİT BASIN AÇIKLAMASI Elazığ’da 24.Ocak.2020 tarihinde yaşanan deprem ve sonrasında dünyada ve ülkemizde felakete dönüşen Koranavirüs (Covid-19) salgınının yarattığı ekonomiksorunların kısa vadede aşılması adına önümüzdeki süreçte düşündüğümüz çözüm ve önerileri, Ankara’da sokağa çıkma yasağının yaşandığı bir dönemde, 10.Mart/15.Mayıs tarihlerinde evde, kısıtlı koşullarda yaptığım çalışma ile geniş bir rapor haline getirmeye çalıştım. Amacımız, virüs sonrası, dünyanın asla eski dünya olmayacağı, ciddi bir biçimde ekonomilerde daralma yaşanacağı ve özellikle dünyada; “kendi kendineyetebilme” olgusunun öne çıkacağı, sonuçta dünya yeni bir  değişim ve gelişime hazırlanırken bizim de, bu düzene nasıl ayak uyduracağımız ve nasıl bir tavır alacağımız konusunda, görüş ve önerilerimizi paylaşmak istedik. Bugüne kadar yaptığımız toplantı, çalıştay ve kurultay gibi etkinliklerde şehir için lokomotif olacak sektörler; tarım, su ürünleri, yer altı kaynakları ve turizm olarak belirlenmiş, sanayi, hayvancılık, inşaat, ticaret, eğitim ve sağlık gibi sektörler ise bu öncü sektörlerle birlikte gelişecek alanlar olarak açıklanmıştı. Bu çalışmada, kaynaklarımızın sınırlı olması nedeniyle önceliklerin iyice belirlenmesi ve mevcut potansiyelimizin daha verimli kullanılması ve kısa vadede neler yapılabileceğini ortaya koymaya çalıştık. Kriz dönemleri aynı zamanda fırsat imkanı da yaratabileceğinden uzun ve belli avantajlar sağlamak için uygun zamanlar değildir. Bu nedenle kısa vadede yeni kaynak arayışları yerine mevcut potansiyelimizi ve var olan kaynaklarımızın öncelikle değerlendirilmesinin doğru olacağını önerdik. Bu bakış açısı ile değerlendirdiğimizde; su ürünleri, tarım ve turizm sektörleri öne çıkmaktadır. Öncelikle; tarım ve organik tarım üzerinde durarak, tarım arazilerinin çok küçük ve parçalı olma dezavantajı ortadan kaldırılırsa, şehirdeki çalışmayanlar (işsiz kesim)  kırsala kanalize edilebilirse, tarım arazilerinin sulama sorunu çözümlenirse, kooperatifçilik ve çok ortaklı girişimcilik özendirilirse, Hazine arazileri buna göre tahsis edilirse ve özellikle organik tarım teşvik edilirse kısa vadede avantaj yaratabiliriz. Su ürünlerindeki başarımız, kapasite kullanım yetersizliği nedeniyle olumsuzluğa dönüşmektedir. Bu sektöre verilecek teşviklerle bu sorun giderilebilirse şehir için önemli bir sektör olmaya adaydır. Turizme gelince, önceki yıllarda sıkça gündeme getirdiğimiz ancak yeteri kadar anlatamadığımız bir sektördür. Zira, her zaman ve her yerde söylediğimiz gibi, bizim zenginliğimiz tarihi varlığımız, kültür ve sanat zenginliğimizdir. Buna doğal güzelliklerimizi de kattığımız zaman, bu özelliklerimiz turizm sektörünü öne çıkarmaktadır. Turizm konusunda önemli avantajlara sahibiz. Ancak, temizlik, hijyen, hizmet işletmelerinin kalite sunumu, turizm rehberliği ve bunun gibi bir kısım olumsuzluklar sektörün önünde problem olarak durmaktadır. Yöremizde yaşanmış uygarlıklar bu bölgenin tarihi ve kültürel zenginliğini ortaya koymaktadır. Yaşanmış bu uygarlıklardan günümüze kadar ayakta kalarak varlığını sürdüren çok sayıda tarihi ve kültürel servet bulunmaktadır. Ancak, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün çalışmalarında üzülerek bu uygarlıkların ve bu uygarlıklardan bize miras kalan tarihi ve kültürel varlıkların tam olarak yer almadığını ve tanıtılmadığını görüyoruz. Bu nedenle acaba diyor ve bunların tam olarak bilinip, bilinmediği gibi bir endişeye kapılıyoruz. Biliniyorsa niye tanıtılmadığını anlamakta zorlanıyoruz. Ayrıca, 2019 yılında çıkarılan “Gezi Rehberi”nde“Harput’un UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi” nde olduğundan ve müzik bölümünde de “Harput Senfonisi”nden söz edilmemesini hayretle ve üzülerek izliyoruz. Bu eksiklik ve yanlışlıklar karşısında, “Bölgemiz tarih ve kültür fışkırıyor. Ancak, biz bunu değerlendirmiyor ve tanıtmıyoruz” sonucu ortaya çıkmaktadır.  Bu nedenle yöremizde yaşanan uygarlıkları ve mevcut tarihi ve kültürel zenginliği yerleşim yerlerine göre yeniden tek tek tespit etmeye ve yaşanmış hikayeleri ile bu çalışmada anlatmaya çalıştık. Gördüğümüz, bugüne kadar ismini pek duymadığımız varlıkların bir çoğundan bugüne kadar hiç söz edilmediğidir.  Bunların bütünüyle tam ve doğru olarak tanıtılmasını arzu ediyoruz. Palu’nun tarihi geçmişi ve sahip olduğu tarihi ve kültürel varlık zenginliği nedeniyle UNESCO Dünya Miras Listesi’ne girmeyi hak etmektedir. Bu nedenle Vakıf olarak Palu’nun  UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınması için  ortak bir proje yapmayı ve birlikte çalışmayı şehre teklif ettik. Turizm’de yeni bir model, sanal-dijital tur sanki tam bize göre. Bu model ile, kişinin istediği tur seçeneğini satın alarak tanımayı arzu ettiği şehrin veya bölgenin bilinmeyen hikayeleri, tarihi, kültürel mirası, sanat değerleri, mutfağı, doğal güzellikleri, müzeleri ve müziği anlatılıyor. Tüm sesli anlatımlar mekana özgü müziklerle harmanlanarak sunuluyor. Sesli dijital tur uygulaması bizim gibi hikayesi çok, tarihi ve kültürel varlık zenginliği olan yerler için bulunmaz fırsat olarak görünüyor. Bu nedenle yaşanmış, türkü ve şarkılara konu olmuş bir çok hikayemizin de tozlu raflardan çıkarılarak dünyanın gözü önüne sergileyeceğimiz Harput Musikisi için de bir şans doğacaktır. Ayrıca, Harput özelinde yaşanmış ve bir çok farklı ilişkiye konu olmuş, aşk, komşuluk, insanlık ve evrensel değerleri içeren şarkı ve türkülerimizin edebi veya sanatsal eser olarak takdim edilmesini istiyoruz.  Elazığ Belediyesi ile ortaklık yaparak geliştirdiğimiz çok kapsamlı bir proje çerçevesinde 14 ay gibi kısa bir sürede Harput “UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi” ne girdi. Ayrıca, Vakfımız “Harput Senfonisi” eseri ile müziğimizi evrensel bir boyuta taşımak amacı ile yoğun bir gayret sarfetmektedir. Ancak, kazandırdığımız bu iki markaya şehir sahip çıkmamakta ve duyarsız kalmaktadır. Bu konudaki sitemimizi dile getirdik. Şimdi hedefimiz 2023 yılında Elazığ’ın “Türk Dünyası Kültür Başkenti” seçilmesidir. Bununla ilgili girişimlerimizi başlattık. Şehrin hiç değilse bu projenin gerçekleştirilmesinde destek vermesini arzu ediyoruz. Ayrıca, bu raporda, Şer’iyye sicilleri, kent konseyi ve Elazığ’da STK’ların durumu ile ilgili görüşlerimizi de ilettik. Bu çalışmada, şehrin ekonomik ve kültürel yapısının mevcut durumu, sektörlerde yaşanan olumsuzlukları ve bununla ilgili eleştirilerimizi ve çözüm için görüş ve önerilerimizi dile getirmeye çalıştık. Amacımız ortak akılda birleşmek, görüşlerimizi paylaşmak ve katkıda bulunmaktır. Bu nedenle bir yandan sayın milletvekillerimize büyük bir iş ve özellikle İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ile İl Tarım Müdürlüğü’ne de büyük bir sorumluluk düşmektedir.  Raporun sonunda bir çağrımız oldu. “2023 Harput Yılı” ilan edilsin diye, nedeni; 1. 2023 yılında Elazığ “Türk Dünyası Kültür Başkenti” seçilsin diye. 2. 2023 yılında Harput “UNESCO Dünya Mirası” Kesin Listesine girsin diye. 3. Elazığ’ı Tarımda ve Turizmde marka şehir haline getirelim diye. 4. Coğrafyamızda yaşanmış uygarlıkları ve onlardan geriye kalan tarihi ve kültür mirasını dünyaya iyi tanıtalım, diye.   Bundan dolaylı “Gelin bu hedefler için birlikte yürüyelim” teklifinde bulunduk. Mehmet ÇAĞLAR Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı

Ramazan Yardımları Sürüyor
Türk Kadınlar Konseyi Derneği Elazığ Başkanı Prof. Dr. Sema Temizer Ozan, Ramazan ayı boyunca yaptıkları yardımlarını sürdürdüklerini ifade ederek, yardımların kendilerine ulaşmasını sağlayan kişi ve kuruluşlara teşekkür etti.Türk Kadınlar Konseyi Derneği Elazığ Başkanı Prof. Dr. Sema Temizer Ozan,  yaptığı açıklamada,  “Ramazan hayırları, muhtelif giyim, gıda kolileri ve sıvı yağ olarak; Aksaray, Çatal çeşme Narçın sokak, Akçakiraz ve Kesirik mahalleleri ve deprem merkezi Sivrice kazasında, depodan ve Covid-19 nedeni ile bizzat ikametgâhlarına götürülerek dağıtılmıştır” dedi. Türk Kadınlar Konseyi Derneği Elazığ Başkanı Prof. Dr. Sema Temizer Ozan,  yaptıkları yardımın kendilerine ulaşmasını sağlayan kişi ve kuruluşlara da teşekkür ettiklerini ifade edere, “ Bizleri 24 Ocak Elazığ depreminde de yalnız bırakmayan Ankara-”Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı” şimdide ramazan yardımlarıyla bizleri ihya etmişlerdir. Vakıf Başkanı Mehmet Çağlar’a, Yönetim Kurulu Üyelerine ve bağışta bulunan Ankara’da ikamet eden tüm hemşehrilerimize teşekkür ederiz. Allah hayırlarını kabul etsin.  Her zaman Elazığlıların ve Konseyimizin madden ve manen yanında olan, TC Demiroğlu Bilim Üniversitesi mütevelli heyeti Başkan Yardımcısı, İstanbul Florence Nightingale hastahanesi yönetim kurulu üyesi Kardiyoloji ve iç hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Nuran Yazıcıoğlu’na ve her zaman Konseyimize katkı ve destek sağlayan Sayın Fatoş Kardeşler’e teşekkürü borç biliriz. Sağolsunlar varolsunlar. Bizler de sizlerin emanetlerinizi, Corona pandemisi ve sokağa çıkmama tehdidine karşı ihtiyacı olan ailelere titizlikle ulaştırdık. Allah yardımlarınızı kabul etsin.” dedi.  

Elazığ ve Malatya’ya Vakfımız Öncülüğünde Tanıtım Turu
Türkiye Seyahat Acenteleri (TURSAB) Orta Anadolu Başkanlığı ile Vakfımızın bir projesi olarak ortaya çıkan,turizm acentelerine Elazığ ve Malatya’nın tanıtılması projesi gerçekleştirildi. Malatya Valiliği, Elazığ Valiliği, Malatya ile Elazığ’ın Ticaret ve Sanayi Odaları, her iki ilinKültür ve Turizm İl Müdürlükleri ile Fırat Kalkınma Ajansı’nın organizasyonunda ve ev sahipliğinde,11-14 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilen tanıtım turuna 32 adet turizm acentesi iştirak etti. Turizm acentelerinin getirecekleri turistlere bir rota belirlemeleri için iki ilin daha uygun olduğu ifade edilince ve Fırat Kalkınma Ajansı’nın görev alanında hem Malatya hem de Elazığ olunca iki il de kapsayacak bir program hazırladık. Malatya’nın tarihi ve turistik yerlerine yapılan gezinin ardından, 12 Nisan Cuma günü Elazığ’a intikal eden turizm acenteleri heyetine, ilimizde Harput’un tarihi ve turistik yerlerinin yanı sıra, Keban, Sivrice, Hazar Gölü, Hazar Baba kayak merkezi ile diğer tarihi ve turistik yerler gezdirildi. Programın son günü olan 14 Nisan Pazar günü ise, Elazığ Valimiz Sayın Çetin Oktay Kaldırım’ın başkanlığında yapılan Sivrice Öğretmen Evi’ndeki basın ve acentelerin görüşlerinin alındığı toplantıda olumlu veya olumsuz değerlendirmeler masaya yatırıldı. Yapılması gerekenler ile acentelerin ilimize getirecekleri turistlerin beklentileri noktasında fikir paylaşımı yapıldı. Acenteler, Ankara’daki Elazığ Vakfı’nın özellikle de yönetim kurulu üyesi Vedat Kent’in bu kıvılcımı çaktığını, şehrin de buna sahip çıkması durumunda turistleri Elazığ’a getireceklerini ifade ettiler. Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı olarak bize ve turizm acentelerine Malatya ve Elazığ’da ev sahipliği yapan, Elazığ ve Malatya Valiliklerine, her iki ilin Ticaret ve Sanayi Odalarına, Kültür ve Turizm İl Müdürlüklerine ve Fırat Kalkınma Ajansı yetkililerine teşekkür ediyoruz. İnanıyoruz ki, Vakfımızın Elazığ’a ve hatta bu projeyle bölgeye yönelik çalışmaları meyvelerini verecektir. Elazığ’ın kalkınmasında bir nebzede olsa katkı sağlayacaktır. Vakfımız, Elazığ’ın bir çok alanda gelişmesi ve kalkınması için ciddi çalışmalara imza atmaya devam edecektir.

Malatya-Elazığ Turizm Destinasyonu Tanıtım
Bu amaçla Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı tarafından ‘Malatya-Elazığ Turizm Destinasyonu Tanıtım’ programı düzenlendi. 4 gün sürecek olan gezi ve tanıtım programı Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı tarafın hayata geçirilecek. Düzenlenen tanıtım gezisi Malatya ve Elazığ illerini kapsayacak. Programa Fırat Kalkınma Ajansı ’da destek verecek. Programın tanıtım bölümünü ise Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) Orta Anadolu Bölge Temsil Kurulu üstlenecek. Gezi programı 11 Nisan 2019 tarihinde Malatya’dan başlayacak. Akşam yemeğini Çamlıca Restoranda yiyecek olan ekibe, Sanat Sokağı, Fotoğraf Müzesi, Mânia Malatya, Kanalboyu gezdirilecek. 2. gün programında ise Darende Somuncu Baba, Levent Vadisi gezildikten sonra Hacı baba Restoranda öğle yemeği yenilecek ve ardından Şire pazarı gezisi, Battalgazi Kervansaray tanıtımı,  Ulu Cami ve Aslantepe gezisinin ardından heyet Elâzığ’a geçecek. 2 Gün süresince Elâzığ’ı da inceleyecek olan ekip 4. Günün sonunda Ankara’ya dönecek. Gezi programında ise Malatya üzerinden Nemrut gezisi yer almadı. Turizme katkı sunacak Yapılan araştırma ve inceleme gezisinin ardından Tur operatörlerinin hazırlayacakları rapor ve yapacakları tanıtım çalışmalarının ardından bölgeye yönelik Turizm hareketlerinin canlanması bekleniyor. Konuyla ilgili gazetemize Konuşan TURSAB Orta Anadolu Bölgesel Temsil Kurulundan Servet Aykaç ise serzenişte bulunarak, defalarca Malatya Büyükşehir Belediyesi yetkililerine ulaşmaya çalıştık. Malatya’yı siz bize tanıtın. Biz size turist getirelim, turizmi canlandıralım dedik. Bizi kimse muhatap almadı. Bu konuda bizlere 

2023 Harput Yılı Olacak
Ankara’da faaliyet gösteren Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Harput’un UNESCO Dünya Kalıcı Miras Listesi'ne katkı sunacak “2023 Harput Yılı” adlı yeni bir proje hazırladı. Vakıf Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Çağlar, projeye ilişkin Kanal 23'e açıklamalarda bulundu. Ankara’da faaliyet gösteren Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı, Elazığ’ın tarihi ve turistik değeri olan Harput’un Türkiye ve Dünya’da hak ettiği noktaya ulaşması için başlattığı çalışmalarına aralıksız devam ediyor. Harput’un UNESCO Dünya Geçici Miras Listesi'ne alınmasında büyük katkıları olan Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı, Harput’un UNESCO Dünya Kalıcı Miras Listesi'ne alınmasına destek sunacak “2023 Harput Yılı” adlı proje yeni bir proje hazırladı. Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Çağlar, yaptığı açıklamada, 4 bin yıllık mirasa sahip olan Harput’un tarihi değerlerinin korunması ve gelecek nesillere emanet edilmesi amacıyla büyük mücadele verdiklerini aktardı. Bu amaç doğrultusunda 2017 yılında Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı ve Elazığ Belediyesi işbirliğinde Harput’un UNESCO Dünya Miras Listesi'ne alınması için çalışma yürütüldüğünü anımsatan Mehmet Çağlar, yürütülen etkili lobi çalışmaları ve tanıtımlar neticesinde Harput’un 2018 yılı Şubat ayında UNESCO Dünya Geçici Miras Listesi'ne alındığını belirtti. Hedeflerinin Harput’un UNESCO Dünya Kalıcı Miras Listesi'ne girmesini sağlamak olduğunu belirten Çağlar, “Bütün çalışmalar 2018 Nisan ayında ilk meyvelerini verdi ve Harput UNESCO tarafından Geçici Listeye alındı. Asıl liste için ilk aşama olan bu durum işimizin daha başında olduğumuzun da bir göstergesi. Yapmamız gereken ödevler çok. Türkiye’den Sanfranbolu, Afrodisias, Nemrut’un da bulunduğu 18 tarihi yerin arasına göz bebeğimiz Harput’un da girmesi için yani UNESCO listesine girmesi için yapmamız gerekenler var.” dedi. Bu kapsamda ‘2023 Harput Yılı’ adlı yeni bir proje hazırladıklarını belirten Çağlar, projeye ilişkin şu bilgileri verdi: “Harput’un UNESCO sürecini de destekler mahiyetteki diğer bir proje ise  ‘2023 Harput Yılı’ projesidir. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından 2018 Troya Yılı, 2019 ise Göbeklitepe Yılı ilan edildi. Bu tarihi beldelerimiz gerek turistik gerekse de alt-üst yapı yatırımları açısından önemli bir fırsat yakaladılar. 2023 yılının Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı olması itibariyle çok büyük bir anlamı var. Bununla beraber 2023 yılının sonunun 23 ile bitmesi nedeniyle de Elazığ için sembol bir anlamı bulunmakta. Dolayısıyla ‘2023 Harput Yılı’ projesi eğer ki gerçekleşirse, Elazığ ve Harput’un ulusal ve uluslararası tanıtımda ve yatırımlarda önemli bir yakalaması işten değil. Bununla beraber Harput’un UNESCO adaylığında da önemli bir desteğin sağlanacağı düşünülmektedir”. Kaynak: https://www.kanal23.com/haber/elazig/2023-harput-yili-olacak-2oF6Cluw

Elazığ Basınından!
YENİ ROTA: ELAZIĞ...
Ankara’da faaliyetlerini sürdüren Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı ve Elazığ Belediyesi’nin gayretleri ile Harput’un Dünya Kültür Mirası Geçici listesine girmesiyle İlimiz, önemli bir aşama kat etti. Yapılan başarılı çalışmalar sonucunda Elazığ gerek ulusal gerekse uluslararası medyanın da dikkatini çekti. Ankara’daki turizm dernekleri yönlerini Elazığ’a çevirdi. Haber: Songül DURSUN/ÖZEL Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı’nın çalışmaları meyvelerini vermeye devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Merkezi Ankara’da bulunan Turizmci ve Seyahat Acenteleri Derneği (TURSAD) üyesi olan acente yöneticileri için İstanbul Havalimanı’na bilgilendirme gezisi düzenledi. Düzenlenen gezide TURSAD Genel Başkanı Engin Şahin ilerleyen süreçte tüm bilet ve tur satışı yapan acenteler için de kapsamlı bir gezi düzenlemeyi planladıklarını kaydederek Ankara’dan farklı yerlere tur alternatiflerini de geliştirmek istediklerini söyledi. Şahin; “Alternatiflere ihtiyaç var. Satabileceğimiz çok şey var ama ürüne dönüştürmek lazım. Doğu Ekspresi yıllardır vardı ama bir ürün oldu. Şu anda önümüzde Elazığ var. Ankara’dan çok gidilen bilinen bir yer değil. Yakında Elazığ’a bir bilgilendirme gezisi yapacağız. Turizm değerlerini ölçüp Ankara için onu başlatmak istiyoruz.” diye konuşmuştu. TURSAD Genel Başkanı Engin Şahin’in konuşmaları üzerine konu ile alakalı olarak görüştüğümüz Ankara’da faaliyetlerini sürdüren Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Başkanı Mehmet Çağlar, Harput için 2017 yılında başlattığımız UNESCO sürecinin Paris’teki uluslararası Harput toplantısı ile ivme kazanarak, Harput’un 2018 yılında Dünya Kültür Mirası Geçici listesine girmesiyle de önemli bir aşama kat etmiştir. Bütün bu çalışmalar gerek ulusal gerekse de uluslararası medyanın da dikkatini çekmektedir”dedi. “UNESCO SÜRECİ, ELAZIĞ’IN TANITILMASINDA ÖNEMLİ SONUÇLAR DOĞURMUŞTUR” Mehmet Çağlar, bunun en güzel örneğinin ise Hürriyet gazetesinin 27 Aralık 2018 tarihindeki “Hürriyet Ankara” ekinde yer alan ve “Yeni Rota Elazığ” başlığıyla verilen habere dikkat çekerek sözlerine şöyle devam etti; “Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı ile Elazığ Belediyesi ortak çalışmasıyla başlattığımız Harput’un UNESCO süreci, Elazığ Valiliğimizin önderliğinde yurt içi ve yurt dışında düzenlenen fuarlara iştirak edilmesi gibi çalışmalar Elazığ’ın tanıtılması noktasında önemli sonuçlar doğurmaya başladığını, söz konusu gazete haberinde de görmekteyiz. Merkezi Ankara’da bulunan Turizmci ve Seyahat Acenteleri Derneği (TURSAD) yöneticilerinin acentalarıyla birlikte yeni İstanbul Havalimanında yaptıkları incelemeler esnasında söyledikleri çok dikkat çekicidir; “Ankara’dan farklı yerlere tur alternatifleri geliştirmek istediklerini, Doğu Ekspresi yıllardır vardı ve bir ürüne dönüştürüldü. Şu anda önümüzde Elazığ var. Ankara’dan çok gidilen bilinen yer değil. Yakında Elazığ’a bilgilendirme gezisi yapacağız. Turizm değerlerini ölçüp Ankara için onu başlatmak istiyoruz”, sözleri bizleri son derece mutlu etmiştir.” diye konuştu. “HEDEFİMİZ ŞEHRİMİZE YERLİ VE YABANCI TURİST GETİRMEK” Çağlar, UNESCO projesi, THY SkyLife 2018 Nisan Dergisinde Elazığ’ın yayınlanması, Kariyer ve Tecrübe Paylaşım Günleri, Ankara ve İstanbul’da yapılan Elazığ Tanıtım Günleri, yurt içi ve yurt dışında düzenlenen turizm fuarlarına katılım gibi bir çok çalışmanın meyvelerini almaya başladıklarını ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü; “Bütün bu çalışmaların ulusal basında yayınlanması, Paris’teki UNESCO toplantısının Uluslararası basında da yer almaş ve yönetim kurulu üyemiz Vedat Kent’in de katkısıyla 6 milyon tirajlı SkyLife Dergisinde Elazığ ve Harput’un Türkçe ve İngilizce tanıtımının yapılması gibi çalışmaların, Turizm Derneklerinin dikkatlerini çekmesini bekliyorduk. Hürriyet Gazetesi’nin Ankara ekinde yer alan haber bu beklentimizi doğrular mahiyettedir. Bu haberden sonra Ankara’daki turizm dernekleriyle yaptığımız görüşmeler sonucunda ilerleyen günlerde bir araya gelme konusunda mutabık kaldık. Onlarla ve bağlı acentalarıyla ortaklaşa neler yapabileceklerimiz konusunda görüşmeler yapmaya başlıyoruz. Hedefimiz bu kuruluşlar aracılığıyla şehrimize yerli ve yabancı turist getirmek.” dedi. “ELAZIĞ TREN SEFERLERİ ALTERNATİFLERİNİ KONUŞACAĞIZ” Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Başkanı Mehmet Çağlar, yine aynı gazetede yayınlanan bir diğer haber başlığının da çok önemli olduğunu belirterek; “Yine aynı gazetedeki bir diğer haber de direkt Elazığ’la ilgisi olmamakla beraber çok önemli. Şöyle ki, bir başka turizm derneği olan Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TURSAB) ile Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı’nın ortaklaşa düzenledikleri Karadeniz Turu projesinin bir benzeri de Elazığ için yapılabilir. TURSAB’ın özellikle Kamu gruplarını Karadeniz’e yönlendirmeye çalıştığı ve bu amaçla bölgeye düzenledikleri ön geziler çok önem arz etmektedir. Bu konuda da Vakfımız, Valiliğimiz, Belediyemiz ile Fırat Kalkınma Ajansıyla birlikte çalışmalar yapabiliriz. Başkent Ankara’da özellikle kamunun düzenlediği konferans, panel ve benzeri organizasyonların Elazığ’a yönlendirilmesinin turizmin başka bir boyutunun ilimiz turizminin şekillenmesinde katma değer katacaktır. Bu konuda da ilerleyen günlerde TURSAB’la görüşmeler yapacağız. Yapacağımız görüşmelerde turizm amaçlı özellikli Elazığ tren seferleri gibi alternatifleri de konuşacağız.” diyerek sözlerini sonlandırdı.

Elazığ Vakfı Engellileri Destek Oluyor
5-9 Aralık tarihlerinde Ankara Atatürk Kültür Merkezi’nde (AKM) Tüm Engelliler Konfederasyonu tarafından düzenlenen yöresel ürünler etkinliğinde, Ankara’da faaliyet gösteren Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı’da destek verdi. Engellilere destek olmak amacıyla Elazığ Vakfı tarafından organize edilerek Ankara’ya giden Elazığlı esnaf, AKM’de kurulan stantlarda yöresel ürünlerini Ankaralılara sunuyor. “Elazığ yöresel Ürünler Festivali” olarak ta adlandırılan etkinlikte orcikten, badem şekerine kadar birçok yöresel ürünümüz etkinlik alanında yer almakta. Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı tarafından desteklenen Engellilerin etkinliğinin açılışındaMilli Savunma Bakan Yardımcısı Şuay Alpay, BBP Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici, Elazığ Belediye Başkanı Mücahit Yanılmaz, Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Başkanı Mehmet Çağlarve Tüm Engelliler Konfederasyonu Başkanı Nedim Kılıç konuşma yaptılar. MSB Bakan Yardımcısı Şuay Alpay AK Parti iktidarları döneminde engellilere sadece özlük anlamında katkılarda bulunmayıp aynı zamanda sosyal statülerinde de gelişme kaydedici çalışmalara imza attıkları ifade ederken, BBP Genel Başkanı Mustafa Destici de parti olarak engellilerin sorunlarının çözümü için katkıda bulunduklarını dile getirdi. Elazığ Belediye Başkanı Mücahit Yanılmaz ise açılış öncesi stantları gezerken yaptığı açıklamalarda Belediye olarak her zaman Elazığ’ın engeliler içinde yaşanabilir bir kent olması için çabaladıklarını yaptıkları projelerde bu hususa özellikle dikkat ettiklerini ifade etti. Tüm Engelliler Konfederasyonu Başkanı Nedim Kılıç ise yaptığı konuşmada şu andaki sağlam insanların da engelli kardeşlerini düşünerek hareket etmelerini onlara acıyacaklarına desteklemeleri gerektiğini dile getirdi. Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Başkanı Mehmet Çağlar ise yaptığı konuşmada Elazığ Vakfı olarak engellilere verdikleri destekle Elazığ esnafının ürünlerini etkinlik alanında satmaları konusunda organizasyonu üstlendiklerini, Elazığ’dan 2 tır tutarak ürünlerin Ankara’ya ulaşmalarını sağladıklarını dile getirdi. Çağlar, bu etkinliğin de adeta bir Elazığ tanıtım günlerine dönüştüğünü alanda genelde Elazığlı esnafın ürünlerinin ağırlıklı olarak bulunduğunu Ankara’da engellilerin etkinliği desteklenirken aynı zamanda Elazığ’ın tanıtımına da katkıda bulunduklarını söyleyerek, Ankara’da Atatürk Kültür Merkezi’nde (AKM) de 9 Aralık Pazar gününe kadar devam edecek olan Elazığ yöresel Festivaline herkesi davet ettiklerini ifade etti.

Eğitim Desteği
14.Ocak.1988 Tarihinde kurulan vakfımız bugüne kadar yani 30 yıldır kesintisiz olarak yaklaşık 4600 yüksek öğrenim öğrencisine karşılıksız burs vermiştir. Vakfımızın kuruluş amaçlarından biri de, Ankara’ya üniversite eğitimi için gelen ve maddi durumu yeterli olmayan Elazığ’lı gençlerimize bir nebze de olsa destek olmak amacıyla burs verebilmektir. Burslar tüm Türkiye’deki hayırsever hemşehrilerimiz tarafından sağlanan bağışlarla finanse edilmektedir. Bu konuda bugüne kadar bize desteklerini esirgemeyen ve bu ulvi hizmeti sürdürmemize katkı sağlayan üye ve hemşehrilerimize teşekkür ve şükranlarımızı iletmek istiyorum. İyi ki varsınız. Vakfımız 30 yıllık bu süreçte ve kesintisiz olarak Türkiye genelinde Elazığ’lı öğrencilere bu boyutlarda burs sağlayan  tek sivil toplum kuruluşu olması nedeniyle yönetim kurulu olarak verdiğimiz bu ulvi hizmetten ötürü övünç ve gurur duyduğumuzu belirtmek istiyorum. Bu hizmeti ileriki yıllarda da ara vermeden devam ettirmeyi hedefliyoruz.  Günümüzde yaşanan ekonomik zorluklardan ötürü artan burs taleplerini olabildiği ölçüde karşılamak adına çaba göstermekteyiz. Bu öğrenim döneminde vakfımıza müracaat eden öğrenciler için yaptığımız mülakatla bursiyer sayımıza 40 öğrenciyi kattık. Böylece bu yıl için burs vereceğimiz öğrenci sayısını 103 kişi olarak belirlemiş olduk. Bu öğrenim döneminde 8 ay boyunca her ay için 200.-TL. vermek suretiyle her öğrenciye (200 x 8)=1.600.-TL. burs desteği sağlayacağız. Özellikle üzerinde durmak istediğimiz önemli bir konu; bir taraftan burs talep eden öğrenci sayısı her geçen gün arttığı için verilen burs sayısını doğru sayıda tutmaya çalışırken, diğer taraftan da öğrenim bursu veren hemşehrilerimizi olabildiği ölçüde çeşitlendirerek çoğaltmaya  gayret sarfetmekteyiz. Önemsediğim bir diğer konu; vakfımızdan burs alan öğrencilerden mezun olup, hayata atılanlardan bir kısmının bize burs vermek için müracaatta bulunmalarıdır. Bunların sayısı arttıkça verdiğimiz bu hizmetin geri dönüşü ile burs verenlerin sayısı da çoğalmış olacaktır. Bu nedenle özellikle burs vermek isteyen farklı ve yeni hemşehrilerimize ihtiyaç duymaktayız. Kendilerine burs verme çağrısında bulunmak istiyorum. Unutulmamalıdır ki,  “Hayrın en güzeli ve doğru olanı okumak isteyen başarılı öğrencilere yardım etmektir.”                                                                                                                                          Mehmet ÇAĞLAR Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Yön. Kurulu Başkanı

Elazığ Basınından!
Elazığ Basın Turu
Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı ile Elazığ Belediye Başkanlığımız, Harput’ un “UNESCO DÜNYA GEÇİCİ MİRAS LİSTESİ” ne kabul edilmesi dolayısıyla Elazığ’ı ve Harput’u daha yakından tanıma ve tanıtma amacıyla ulusal basın mensuplarını 18-21 Ekim tarihlerinde Elazığ’ a davet ediyorlar. Hazırlanan özel programla basınımızın değerli temsilcilerine tarih, kültür ve sanat zenginliğimizi yerinde göstererek ve yaşayarak tanıtmak istiyoruz. Özellikle program akışı içinde, “Harput Senfonisi”nin önceki konserlerinden birinin görüntüleri ile misafirlere “Harput Senfonisi”ni dinleteceğiz. En önemlisi tarihi derinliği günümüzden 4000 yıl öncesine uzanan zengin tarih ve kültür hazinesi Harput’un “Dünya Mirası” haline getirilmesi amacı ile Elazığ Belediyesi ile Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfının başlattığı ortak bir projenin 14 ay gibi kısa bir sürede sonuçlanması ile 02.05.2018 tarihide “UNESCO DÜNYA GEÇİCİ MİRAS LİSTESİ” ne alınan Harput’ un yakında tanıtımını sağlayacağız. Harput’un UNESCO yolculuğunda Elazığ Belediyesi ile çok önemli ve kapsamlı çalışmalar yaptık. Bu süreçte 2017 yılı Şubat ayından itibaren yurt içinde ve yurt dışında bir çok çalışmamız oldu. Bu yolculukta 16 Mayıs 2017 tarihinde Paris’te UNESCO’nun kendi konferans salonunda “Harput Konferansı”gerçekleştirilmiş, tarihçiler ve Fransız akademisyenlerle bir araya gelinmiştir. UNESCO yetkilileri ve Prof. İlber OLTAYLI ile Harput’un binlerce yıllık medeniyet birikimi, tarihi ve kültür zenginlikleri dünyaya tanıtılmaya çaba gösterilmiştir. Elazığ Belediyesi ve Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı olarak bundan sonraki süreçte hedefimiz, evrensel bir değere sahip olan bu kültür ve tarih varlığımızın “İnsanlığın Ortak Mirası” olarak kabul edilmesi ve Harput’un “Dünya Miras Listesi”nde kalıcılığını sağlamaktır. Ümit ediyoruz ki Harput evrensel bir değer olarak hak ettiği yeri alacaktır. 2017 yılında UNESCO 41. Dünya Miras Komitesi tarafından Türkiye’nin Dünya Kültür Mirası Kalıcı Listesine aday gösterdiği “Afrodisias Arkeolojik Alanı” 2009 yılından beri yani yaklaşık 8 yıldır geçici listede kaldıktan sonra “Dünya Miras Listesi” ne girdi. Buna benzer şekilde dünyanın en eski tapınak merkezi olarak nitelendirilen Şanlıurfa’daki Göbeklitepe, 2018’ de Bahreyn’ de düzenlenen 42. Dünya Miras Komitesi toplantısında “UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi” ne kabul edildi. Göbeklitepe de 6 yıldır geçici listedeydi. Her iki varlığında yaklaşık 6-8 yıl gibi uzun bir süre geçici listede bekleyerek kesin listeye alındığı göz önünde bulundurulursa, yaptığımız girişimde Harput için yolumuzun ne kadar zor ve uzun olduğu ortaya çıkmaktadır. Göbeklitepe’ nin UNESCO Dünya Miras Listesine kabul edilmesiyle Türkiye’nin listede bulunan varlık sayısı 18’ e yükseldi. Harput’la birlikte Geçici Aday Listesinde ise kültür varlığımız 78’e ulaşmış oldu. İtalya’nın listede 50’nin üzerinde varlığının olduğu düşünülür ve yukarıda verdiğimiz Afrodisias ve Göbeklitepe örneklerinde olduğu gibi, kesin listeye girmek adına verilen gayretler ve gösterilen yoğun çabalar dikkate alınırsa bu yolda Harput için ne kadar zor bir sürecin başladığını daha rahat anlıyoruz. Pek çok medeniyete ev sahipliği yapan Harput’un tarihi-kültürel mirası, edebiyatı ve musikisi ve tarihi dokusunun tanınması, yaşatılması ve tüm dünya tarafından bilinirliğinin sağlanması hepimizin geleceğe olan sorumluluğudur. Bugünkü miras ile övünürken, aynı zamanda bu mirası geleceğe taşımamızın görev ve sorumluluğu ile hareket etmek adına değerli basınımızdan bu yolda tanıtım açısından bize destek vermesini ve yardımcı olmasını diliyor ve bekliyoruz. Mehmet ÇAĞLAR Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı

HARPUT, Unesco Dünya Geçici Listesine Alındı
Vakfımızın Temmuz / 2017 ayında çıkardığı “Dünya Mirası Harput UNESCO Yolunda” başlıklı 47 sayılı dergide, Elazığ Belediye Başkanlığımız ile Harput’un “UNESCO Dünya Miras Listesi” ne alınması için yaptığımız girişimi müjdelemiş, geç kaldığımız bir görevi yerine getirmenin mutluluğunu paylaşmıştık. Binlerce yıllık tarihi ve kültürel mirası ile sayısız medeniyete ev sahipliği yapan Harput için UNESCO yolculuğunda süreç geçen yıl (2017 yılında) Şubat ayında başlatılmıştı. Vakfımızla Elazığ Belediye Başkanlığımızın ortak projesi olarak yürütülen proje üzerinden yaklaşık 14 ay geçti.  Harput’u bizim dışımızdakilere ve özellikle yabancılara tanıtmak adına 14 aydır çok önemli ve kapsamlı çalışmalar yaptık. Bu süreçte geçen yıl Şubat ayından itibaren yurt içinde ve yurt dışında bir çok çalışmamız oldu. Öncelikle, Harput’un Dünya Miras kriterlerinden tümünü karşılayıp, karşılamadığını, gerçekçi verilerle, gerek ulusal ve gerekse uluslararası düzeyde benzer alanlarla karşılaştırıldığında hangi kriterya da kriterler kapsamında farklılığını, bir başka ifade ile ayrıcalığını ve benzersizliğini ortaya koymaya çalıştık. Böylece, niye Harput sorusunun cevabını doğru vermeye özen gösterdik.  Bu yolculukta 16 Mayıs 2017 tarihinde Paris’ te UNSECO Nezdinde Daimi Temsilcimiz Sayın Ahmet Altay Cengizer’in ev sahipliğinde UNESCO’ nun kendi konferans salonunda “Harput Konferansı”nı gerçekleştirdik. Tarihçiler ve Fransız akademisyenlerle bir araya geldik. UNESCO yetkilileri ve Prof. İlber OLTAYLI ile Harput’ un binlerce yıllık medeniyet birikimi, tarihi ve kültür zenginliğini dünyaya tanıtmaya çaba gösterdik. Bu bağlamda özellikle sanat ve kültür değerlerimizi, en önemlisi “Harput Senfonisi” ile müziğimizi öne çıkararak vizyonumuzuortaya koymaya çalıştık.  Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, Harput’u “Dünya Mirası” statüsüne götürecek ince ve uzun bir yola girmiştik. Bu yolun ilk etabını 14 ay gibi kısa bir sürede tamamlayarak yaptığımız müracaat sonuçlanmış olup, 02.05.2018 tarihi itibariyle Harput geçici listeye kabul edilmiştir. Böylece Türkiye’nin UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’ndeki kültür varlığı sayısı 78’ e yükselmiştir. Geçici listede geçtiğimiz yıl 71 olan sayıya Harput tarihi kenti ile birlikte 7 miras daha eklenerek sayı 78’ e yükselmiş bulunmaktadır.  Bundan sonraki süreçte hedefimiz kültürel ve tarihi varlıklarımızı evrensel bir boyuta taşımak adına Harput’ un “Dünya Miras Listesi” nde kalıcılığını sağlamaktır. Gerek bu projenin başlatılmasında ve gerekse 16.Mayıs.2017 tarihinde Paris’te yapılan “Harput Konferansı”nın gerçekleştirilmesinde bize yardımcı olan ve destek veren Büyükelçimiz Sayın Ahmet Altay Cengizer’ e ve bizi Paris’te ağırlayan ve hiç yalnız bırakmayan T.C. Paris Büyükelçimiz Sayın İsmail Hakkı Musa’ya ve temsilciliklerimize bir kez daha teşekkür etmek istiyoruz. Müracaat aşamasında bize yardımlarını esirgemeyen ve heyecanımıza her zaman ortak olan Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün çok değerli yetkililerine de teşekkür ediyoruz.  Bu süreçte bizimle olan ve katkı sağlayan değerli Elazığ’lılara, iletişim ve programın tanıtımında destek vermekten kaçmayan Fırat TV’nunun sayın yetkililerine şükran ve teşekkürlerimi iletmek istiyoruz. Bu projede bizimle olan ve ortak çalışmanın her aşamasında desteğini esirgemeyen Elazığ Belediye Başkanımız Sayın Mücahit YANILMAZ’ada bir kez daha teşekkür etmek istiyoruz. Bu proje bir kurumun bir sivil toplum örgütü ile nasıl müştereklik oluşturabileceğinin ve en önemlisi şehir için ortak bir işbirliği yapabilmenin önemli bir örneğidir.  Şehir adına gerçekleştirdiğimiz bu önemli ilk adımdan sonra yürüyeceğimiz zor ve uzun bu yolda işimizin kolay olmayacağını biliyoruz. Bu nedenle şehirle birlikte herkesin daha çok gayret sarf etmesi ve emek vermesi gerektiği görüşündeyim. Bundan sonraki süreçte, bir taraftan Harput’un tarihi ve kültürel dokuya uygun olarak ve evrensel bir planlama ile Hamam önü, Beypazarı ve Safranbolu örneklerinde olduğu gibi halkın hizmetine hazır hale getirilmesini ve diğer taraftan da şehrin ekonomisine katkı vermek için Harput’un UNESCO Dünya Geçici Miras Listesi’nde yer aldığı haberinin herkese ve her kesime duyurularak gerekli tanıtım çalışmalarının yapılmasını bekliyoruz. Ayrıca, önümüzdeki zaman diliminde şehrin bizimle birlikte yeni süreci iyi organize etmesi gerektiğini düşünüyorum. Özetle, gelinen bu noktanın ekonomik olarak iyi değerlendirilmesi adına tüm kurum ve kuruluşlarla sivil toplum örgütlerine önemli görevler düşmektedir. Mehmet ÇAĞLAR Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı

ORCİK (Cevizli Sucuk) Şenliği
Ankara’da bulunan Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfımızla Çankaya Belediyesinin oluşturduğu birliktelik sonucu Kasım / 2016 tarihinde Ankara –Çankaya Mürsel Uluç Mahallesi Dikmen / Oran semtinde açılan “Çayda Çıra Parkı”nda 29-30/Eylül tarihlerinde Ankara’daki Elazığ’lı Derneklerin de katkıları ile ORCİK (Cevizli Sucuk) şenliği düzenliyoruz. Parkın açılışında yaptığım konuşmada; bu park bundan sonra zaman zaman Elazığ’lıların buluşma noktası olacağını ifade etmiştim. Bugün düzenlediğimiz ORCİK Şenliği ile bunun ilkini gerçekleştirmiş bulunuyoruz. İki gün sürecek bu şenlikte; üzümün yan ürünlerinden doğal ve lezzetli ve kış gecelerinin aranan yiyeceği olan orciğin (cevizli sucuğun), üzümün sıkılması sonucu elde edilen şıranın kaynatılarak bulamaç yapılması ile başlayan yapım serüvenini izleyecek ve yapılmış olanlarını alıp, yiyebileceksiniz. Coğrafi bölge işaret tescilinin verilmesi amacı ile kentimizin kültürel bir değeri olan ORCİK “Türk Patent ve Marka Kurumu” tarafından Elazığ adına tescil edilmiştir. İki gün sürecek şenlikte, katılımcılar sadece Türkiye genelinde çokça talep gören orcikle tanışmayacak, bu kentin bir marka değeri olan ÖKÜZGÖZÜ üzümünün yanı sıra Elazığ’ a özgü farklı bir lezzeti “Peynirli Ekmeği” de tatmış olacaklardır. Özetle, yöremizin önemli ürünleri ile mevsiminde buluşmak adına Elazığ’a vakit bulup gidemeyenler için Elazığ’ı Ankara’ya taşımayı ve Ankara’ lılarla buluşturmayı amaçladık. Güzel ve keyifli bir hafta sonu geçirmek dileği ile tüm Elazığ’lıhemşehrilerimizi ve Ankara’lıları ORCİK şenliğine davet ediyoruz.                    Mehmet ÇAĞLAR            Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı                Yönetim Kurulu Başkanı  

Elazığ Basınından!
Elazığ Avusturya'da Gençlik Kampında Tanıtıldı
Ankara’da tıp eğitimine devam eden Serra Kent Avusturya’da düzenlenen gençlik kampına katıldı. Katıldığı kampta Serra Kent Elazığ’ı ve yöresel ürünlerini tanıttı. AVUSTURYA EV SAHİPLİĞİ YAPTI Her sene Avrupa’nın farklı bir ülkesinde düzenlenen ve gençlerin farklı kültürleri tanımaları ile kültürler arası kaynaşmayı amaç edinen uluslararası bir organizasyon çerçevesinde düzenlenen Avrupa Gençlik Kampına bu sene 5-12 Temmuz tarihleri arasında Avusturya ev sahipliği yaptı. Avusturya, Almanya, İsviçre, Ukrayna, Macaristan, Türkiye ve Norveç gibi birçok Avrupa ülkesinden gençlerin katıldığı Avusturya-İsviçre sınırında Bregenz’de Alplerin eteklerindeki kamp yerinde gençler organizasyon programı çerçevesinde her gün çeşitli etkinliklerde bulundular. Yüzme, çevre yürüyüşü, yarışmalar ve ülke tanıtımları bu etkinliklerden bazılarıydı. HARPUT VE YÖRESEL ÜRÜNLER AVUSTURYA’DA TANITILDI Türkiye’den 3 gencin katıldığı kampta, ülke tanıtımında Türkiye’ye sıra geldiğinde birçok yöremizin kültürel ve tarihsel değerlerimizin yanı sıra aslen Elazığlı olan ve Ankara’da Tıo eğitimini sürdüren Serra Kent, İngilizce olarak Türkiye’nin sahip olduğu değerlerin yanı sıra Elazığ ve Harput’un tarih, kültürel ve turistik değerlerini de anlattı. Kent, Harput’un UNESCO Kültürel Dünya Mirası Geçici Listesinde olduğunu ifade ederek; Ankara’daki Elazığ Vakfının UNESCO çalışmaları için Türkçe-Fransızca hazırlattığı Elazığ Dergisini de incelemeleri için sunumda kullandı. Harput ve Elazığ’ın Türkiye’de görülmesi gereken yerlerden biri olduğunu, bununla beraber Hazar gölünün ve Kayak Merkezinin de şu andaki kamp alanının bulunduğu bölgeye benzerliğini anlatan Kent, Elazığ orciği()cevizli sucuk ve Ağın leblebisini de katılımcılara ve organizasyon yetkililerine ikram etti. Elazığ sekiz köşe şapkasını da gençlere hediye eden Serra Kent, bu sayede Avrupa’nın birçok ülkesinden gelen gençlerin ve organizasyon yetkililerinin de dikkatini çekerek Elazığ ver Harput hakkında bilgi sahibi olmalarını sağladı ve kampta bulunan herkesi Elazığ’a davet etti. Böyle bir organizasyona da Elazığ’ın ev sahipliği yapabileceğini ifade etti. ELAZIĞ HAKKINDA BİLGİ ALDILAR Sunumdan sonra Avusturya’daki gençlik kampındaki gerek gençler gerekse de organizatörler Türkiye’ye birçok defa geldiklerini İstanbul, Antalya, bodrum-Marmaris ve Kapadokya gibi yerlere gittiklerini fakat Elazığ ve Harput’u ilk defa söyleyerek; Kent’e çeşitli sorunlar yönelttiler. Elazığ ve Harput’un tarihi ve turistik özellikleri, Ağın leblebisi, Harput’un UNESCO Geçici Listesi, Kayak Merkezi, Hazar gölü ile Elazığ’a ulaşım ve konaklama imkanları hakkındaki sorular bunlardan bazılarıydı. YÖRESEL ÜRÜNLERE BÜYÜK İLGİ Avusturya Gençlik Kampı organizatörleri, diğer ülke gençlerine Türkiye’nin tanıtımını örnek göstererek Türkiye’den götürülen cevizli sucuk(orcik), Ağın leblebisi, baklaca, Antep fıstığından övgüyle bahsederek geleneksel kıyafetler arasında sekiz köşe şapkayla da ilgi gösterdiler.

HARPUT, Unesco Dünya Miras Geçici Listesine Alındı
Binlerce yıllık tarihi ve kültürel mirasıyla açık hava müzesini andıran Elazığ’ ın tarihi Harput mahallesi UNESCO Dünya Geçici Miras listesine alındı. Pisa kulesinden daha fazla eğik Ulu Camii minaresi ve kalesi başta olmak üzere birçok tarihi içerisinde barındıran ve çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapan Harput için süreç geçen yıl Şubat ayında başlatılmıştı. Ankara’ da Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı ile Elazığ Belediyesinin ortak projesi olarak başlatılan projede yapılan müracaat sonuçlanmış olup, Harput geçici listeye alınmıştır. Böylece Türkiye’ nin UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’ ndeki kültür varlığı sayısı 78’ e yükselmiştir. Geçici listede geçtiğimiz yıl 71 olan sayıya Harput tarihi kenti ile birlikte 7 miras daha eklenerek sayı 78’ e yükselmiş oldu. HARPUT’u bizim dışımızdakilere ve özellikle yabancılara tanıtmak için 14 aydır çok önemli çalışmalar yaptık. Bu süreçte geçen yıl Şubat ayından itibaren yurt içinde ve yurt dışında birçok çalışmamız oldu. Vakfımızla Elazığ Belediye Başkanlığımızın ortak projesi olarak Harput’ un UNESCO Dünya Miras Listesine girmesi ile ilgili müracaatımızın üzerinden 14 ay geçti. Önce bizden Harput’un Dünya Miras kriterlerinden tümünü karşılayıp, karşılamadığı soruldu. Bunu gerçekçi verilerle, gerek ulusal ve gerekse uluslararası düzeyde benzer alanlarla karşılaştırıldığında hangi kriter ya da kriterler kapsamında benzersizliğini; başka bir ifade ile ayrıcalığını ortaya koymaya çalıştık. Böylece niye Harput sorusunun cevabını doğru vermeye özen gösterdik. Özellikle sanat ve kültür değerlerini, en önemlisi Harput müziğini de öne çıkararak müracaat dosyamızın mükemmelliğini sağladık. Bütün bunların hepsini kapsayan dosyamızla Paris UNESCO yolculuğuna başladık ve 14 ayın sonunda geçici listeye girdik. Bu yolculukta 16 Mayıs 2017 tarihinde Paris’te UNESCO’ nun kendi konferans salonunda “Harput Konferansı”nı gerçekleştirdik. Tarihçilerle, Fransız akademisyenlerle bir araya geldik. UNESCO yetkilileri ve Prof. İlber OLTAYLI ile binlerce yıllık medeniyet birikimi, tarihi ve kültür zenginliğini dünyaya tanıtmaya çaba gösterdik. Bu bağlamda “Harput Senfonisi” ile vizyonumuzu ortaya koymaya çalıştık. Doğru yöntemlerle çalışıldığında sonuca nasıl hızlıca varıldığını gösterdik. Çok titiz çalıştık ve hızlı bir şekilde sonuç aldık ve geçici listeye girdik. Bundan sonraki süreçte hedefimiz kültürel ve tarihi varlıklarımızı evrensel bir boyuta taşımak adına Harput’un “Dünya Miras Listesi” ne alınmasıdır.   Mehmet ÇAĞLAR Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı ​Yönetim Kurulu Başkanı

UNESCO Dünya Miras Listesi
Vakfımız ile Elazığ Belediye Başkanlığımızın ortak projesi olarak Harput'un UNESCO Dünya Miras Listesine girmesi ile ilgili müracaatımız 02.05.2018 tarihinde sonuçlanmış olup, Harput geçici listeye alınmıştır. Bu mutlu haberi tüm hemşehrilerimize müjdeliyoruz.   Historic City of Harput Turkey  Date of Submission: 02/05/2018 Criteria: (iii)(iv)(vi) Category: Cultural  Submitted by: Permanent Delegation of Turkey to UNESCO  State, Province or Region: Elazığ, Harput Coordinates: N48 43 E39 15 Ref.: 6349   Description Harput is located to the south of the Upper Euphrates Division of Eastern Anatolia Region. The "Harput Plateau" is located on the southern edge of the high mass. 1280 m from the sea. at 48° 43' north latitude and 39° 15' east latitude. According to excavations and researches made in and around Harput, the first settlement goes down to Paleolithic Age. Karasu, Arabkir creek and Murat river valleys and rocks in the work done by the people of the Palaeolithic era; Among the Elazığ-Pertek, a large rock-shelter underground called Karataş, flint and obsidian flint tools from the Early Bronze, Chalcolithic and Late Upper Paleolithic ages and hand axes are important finds. Harput, BC VIII. a hundred years, under the dominance of the Urartians, which were established in Eastern Anatolia and centralized in Tushpa (Van). Harput Castle was also built during the Urartian period. B.C. In the beginning of the 6th century, the Assyrians and then the Urartians were destroyed by the pressure of the Medes and the Persians, and the Harput region was dominated by the Persians. Sasani King II. Saphur totally captured the Euphrates region including Harput. A.D. At 379, the Roman Emperor had included the Harput district of Valens in the Roma dominion zone. After the Arab conquest in the 7th century, Harput entered the sovereignty of the Büveyhoğulların (930-984) in the continuation of the Hamdan (930-980) until the Xth century. The dominance of Mervani in Harput was between 954-1085. Afterwards, Harput, which went to Byzantine administration, came under the domination of Turks together with Malazgirt Victory. The dominance of the Çubukoğulları Principality in Harput ended in 1113 with Artukids. 1203/1205 Harput Artukids, recognizing the Seljuk domination. After the invasion of Anatolia by the Mongols XIV. Up to the mid-18th Century, Harput, under the rule of Ilkhanians, was later dominated by Dulkadiroğulları. Uzun Hasan (Tall Hasan), the sovereign of the Akkoyunlu State, ruled in Harvut in 1465 and continues until 1507. When the Akkoyunlu State is destroyed by Shah Ismail, Safevi period begins in Harput with many cities in Eastern Anatolia. Yavuz Sultan Selim defeated the Safavid army in Çaldıran in 1514 and seized a large part of the region. In 1515, the region was completely under Ottoman rule. As the population in Harput began to descend from Agavat Mezras, the city became a new city center and later the name of the city was changed to Ma'muratü'l-Aziz with the name of the Sultan Abdulaziz. In the post-republic period, the deputy executive committee dated 10.12.1937 took the name "Elazık". Elazig showed a great improvement during the Republican era and became one of the most developed cities of Eastern Anatolia Region. Justification of Outstanding Universal Value Harput is located 5 km north-east of Elazığ city in Eastern Anatolia region of Turkey. Historical Harput City is a settlement center built on important trade routes (silk road) with watery and fertile landscapes in Upper Euphrates Basin. Harput, which was established as a sheltered castle city on the rocks and overflowed out of the castle over time, has come forward as a culture and art city with educational institutions. XI. has developed with various cultures up to a hundred years and has brought a very rich and meaningful life style with the self-values brought by the Turks from Central Asia. For this reason, Harput is very rich in terms of cultural elements. It has taken its immortal place with its special features in our national culture with its historical buildings, customs, traditions and customs, ceremonies, folk songs and folklore, folk medicine, traditional handicrafts and folk dances that reflect public experience. Criterion (iii): Harput has been one of the important settlement centers of Anatolia since the first era, especially Urartu, afterwards Persian, Roman, Byzantine, Seljuks, Emirates and Ottomans. The monumental constructions that the civilization, which had dominated the region, had built as a significant cultural heritage day by day. The most important of these are; Founded in May 2016; Harput relief, Harput inner castle, Roman Rock tombs, Mary main church, Harput Ulu mosque, Sare Hatun mosque. It is located 500 meters east of the castle in 2016, With the relief dated to the end of the 3rd millennium, the central settlement date of Harput was over four thousand years old. According to current historical sources, the oldest inhabitants of Harput are the Hurrilers who settled in Eastern Anatolia from 2000 BC. After the hurries, the region entered the Hittite domination. It was named as the Isuwa region during the Hittites period. In the inscription of the Hattusha period I, the idea that the site referred to as Henzuta City was probably Harput was accepted. After the Hittite domination BC. IX. Urartuians, which established the state in Eastern Anatolia since the 19th century, ruled for a long time in Harput. Today, the Inner Fort of Harput carries traces of the Urartu period. There are stairs carved into the rock, tunnels and cells, waterways, military equipment, daily life tools in the castle. A.D. From the 1st century until the 3rd century, we see that the Romans remain in political and military influence. A.D. III. Century. From the time of Emperor Dioclatianus, the Harput region was completely connected to the Roman Empire. The first period of Byzantine domination in Harput ran into the middle of the fourth century. We see that the Arabs captured Harput and its surroundings towards the middle of the fourth century. Harput ran into the ninth century, the second time in the Byzantine rule. In the Byzantine history, Harput is called "Harpote" very close to today's discourse. In fact, the Harput region is also called "Mesopotamia". Byzantine domination in Harput continued until about the end of the eleventh century. The tomb monuments belonging to the Ahi organization in Harput belonging to the Ahi fathers are also meant to indicate that the system can be implemented to the desired extent. This systematic economic, political and social life has made "Culture", the name given to the whole of material and spiritual things, an understandable and continuously developing field. The cultural interaction that has emerged as an indispensable element of a social life has made it possible to reinforce itself with various organizations in communities living in centers with deeply rooted backgrounds such as Harput, creating a living, visible, tangible network of relationships. Criterion (iv): Harput was originally established as a castle settlement on a ridge surrounded by craggy cliffs for the purpose of protection and defense during the periods of war, invasion and confusion. It can also be described as a natural castle consisting of a large limestone block. This castle, which emerged in the Urartu era as a castle city with its original style, became one of the most fortunate castles of the region and, as mentioned before, has been preserved for a long time and served as a trade center. Harput Castle has been a permanent residence by hosting Urartu, Byzantine, Artukids, Seljuks and Ottoman state. The existence of an Ottoman Quarter built in the 17th century is known and there are water cisterns, dungeons, inner fortress mosques, magnificent remains belonging to the Artuklu Palace, hidden tunnels that allow passage to the outside. Lehmann Haupt gives information about someone in these secret tunnels in his book. One of the secret passages provides connection between the castle and the Church of the Virgin Mary, while the other writes in historical sources that provide links between the Castle Bath and the Inner Castle. The dungeon in the castle was built in 1123 by Belek Gazi, the King of Jerusalem II. It is known that Boudouin captured a large number of Counts and Knights. In May 2016, a relief found during the afforestation work in the field called the Harputta Nevroz Forests, the history of Harput known in BC. He has gone to 2200 years. In May 2016, in the area called the Nevroz Forests in Harput, a relief found during the afforestation work, the known history of Harput, He has gone to 2200 years. In the work called Harput relief, a storytelling expression style is used. In the relief, the main subject is depicted as the conquest of a fortress and the arrival of prisoners before the king. The relief, measuring 2.72 x 2.42, was processed on a local sandstone rock. In the middle of the embossment separated by the horizontal bands are depicted the burning of the tower with a wheeled tower approaching the city walls. In the relief, it has been observed that the principle of general movement is from the left to the right, while the prisoners brought to the top of the king are opposite in the scene. In addition, another highlight of the relief is the figure of the goddess, which is similar to the head of the Egyptian Pharaohs, with two naked figures on his head, the legs of which have been twisted with their legs raised by pressing their feet. At the outermost of these scenes, there are two figures on a river that go boating, which reinforces the idea that the conquered castle may be located on the edge of a river. Excavation work was initiated by the Elazığ Museum Directorate with the discovery of the relief. In the studies conducted, it was determined that the area where the brick was removed had a heavy fire. In addition, the presence of the Middle Bronze Age (BC2500-2000) pottery in this area revealed the presence of a strong political authority in Harput at the beginning of the 2nd millennium BC. Another important cultural asset of Harput is Harput Ulu Mosque. Today, worship is still open. It is possible to date from 1156-57 / 1165-66 on the way to a tax levy located in the north of the courtyard with no construction book. It is an important artifact with the brick minarets standing still despite the 7 degree angle of inclination and the fact that the open Selcuks of the Great Seljuks are one of the first examples in Anatolia. The unfinished bricks are assembled in various forms, and this structure is seen in the minarets of the minarets and unique ornaments made with a very subtle pleasure in the body. It has been proven by recent research that it is more oblique with a slope ranging from 3.5 to 7 degrees from the famous Pisa tower, which is known all over the world and attracts millions of tourists. Evliya Çelebi wrote about the great mosque in his travels; Ulu Mosque is big and beautiful mosque. There is a minaret of worship and a place of artistic and genre-style. "Famous German traveler and archaeologist Lehman said about this inscription: "There is an inscription written in the mosque's courtyard with a küfi (ancient kufi writing). This inscription is Fahreddin Karaaslan. Harput has hosted many civilizations for thousands of years, embracing many different dynetics with tolerance. One of the best examples of this is the Virgin Mary Church which is still active today. The Mother Mary's Church, Harput, is located south of the inner road leading to the shrine under the eastern fortification walls. The church is one of the oldest Christian churches in Anatolia, and the year of construction is shown as M.S 179. Before the Mother Mary was built in the neighborhood of Harput, Harput was the center of Katakom's first gathering place of Christianity.The story of the construction of Mary's main church is also really different. Abgar kingdom, Urfa, Diyarbakir, Harput regions have been operating in the geography. This kingdom is surrounded by the Persians in the west, the Roman state in the east, the buffer zone is established and its activities are not obstructed so much that the kingdom is prepared to move in a comfortable manner. The pilgrims, who were pagans in the beginning, moved away from these ideas with the coming of the Prophet Jesus. In 32 BC, Abgar king V. Abgar Hz. He began to correspond with Jesus and wanted to cure him for his illness. This situation caused the Abgars to abandon the paganism completely and accept the Christianity. The first kingdom to accept Christianity is known as the Kingdom of Abgar. M.S. In 179, the Abgar Kingdom assembled in Harput with the Syriac community and founded the Church of the Virgin Mary. Today the church is reached by descending from the main road by stairs. The entrance of the church is a low and small structure which was later added to the northern wall. This small structure contains some reclamation materials. The north wall of the church is partly based on rocks and the western wall is carved into natural rock. The plan lies on the east-west axis. In the east direction there is a 3 divisional aps. The Church of the Virgin Mary is still active today and serves the Assyrian community. Besides, it is known that the doors of everybody who is looking for healing are open because the view that the church is healing some mental health diseases is common. Every year on 15th August Asdvadzadzin (the celestial ascension) celebration is celebrated in the church with a great ceremony. Criterion (vi): The beginning of Divan poetry in Harput is based on Hasan Burhaneddin-i Cihangiri born in 1563. Another important personality Harput raised is the poet Rahmi. He is also known as Rahmi-i Harputi or Rahmi Hodja. Rahmi, who was born in 1802 in the country village, saw the medrese treasure in Diyarbakir, Antep and Kayseri together with Kaside-i Bürde poet Ömer Naimi Efendi. Among the 47 poetry Divan poets we have found are Kanbalak-zade Hazmi and Rahmi, and Divani have a well-organized Divan. In Harput, we need to relate to the reason for the continuation of the tradition of Divan poetry, to the excess of the cultural level of the people of the region and to the future in the field of science. Because, since ancient times, people who are dependent on the excesses of the masses here are spreading to the Ottoman geography and taking nose that they are working on every side, we come to the conclusion that Harput is a scientific and cultural center. Acting on the fact that the Divan poetry style flourishes in culture, life and science, we find over forty poets in Harput and his airy who bring the poetry of the Divan poetry style and its rules. It is known that these literary and poetry poems which are known as "High Class, Divan, Havas, Classical Literature, Palace Literature" which keep their existence in Turkish Literature in their own way for more than six hundred years and continue to survive in accordance with the rules today, it is a matter. The poets of Harput and Harput, who have an important place in the field of Divan poetry in the eastern side of this literature, have also performed their arts and exhibited their works and continued this tradition in their own fields. Harput is certainly the most unique of traditional folk dances, Çayda Çıra. Çıra çıra folklore; At weddings and henna nights, it is a game played absolutely and in time, completely identified with Elazığ region. Together with the handling of the candles held in the plate, mixed groups of women and men dressed in local costumes perform this game by keeping up with the tempos of music. When the game is played, the Çayda Çıra song is also sung. In addition to the folk dances, Harput is also a cultural event that is peculiar to Kürsübaşı tradition. Kürsubasi events have created a kind of social environment for the people of Harput in the long winter nights. Housewives gathered around the Kürsübaşı Circle were telling stories, legends, stories, chants and singings in long winter nights. Located in the middle of the living room floor, the lectern heads are 30-60 cm in size. The central part of the structure is hollow and the room is heated with charcoal placed in this pit. Coals burned in the open air or in the cooking hobs are covered with ashes to make them effective for a long time when brought to the Kürsübasi. It is known that the environment is heated in this way for 4-5 hours according to the weather conditions. Households and guests, often gathered on the rostrum, warmed up this way during snowy winter nights. The tradition of Kürsübasi, unique to Harput, entered UNESCO World Abstract Cultural Assets List in October 2010. Statements of authenticity and/or integrity Harput Quarter is protected by the Law on Conservation of Cultural and Natural Property No. 2863. Harput Castle and its surrounding were registered as 1st Degree Archaeological Site with the decision of relevant Regional Conservation Board dated 30.05.1985 and numbered 1089. Harput was declared as “Cultural and Tourism Conservation and Development Zone” in 2005. Urban Design Project has been approved by the relevant Regional Conservation Board with the decision dated 19.02.2009 and numbered 2057. Harput includes all attributes that reflect Outstanding Univeral Value and the nominated property is large enough to sustain its integrity. Harput has preserved its originality till today. Comparison with other similar properties The most similar city to the historical Harput City is the old city of Halep (Aleppo). Aleppo, one of the two great cities of Syria, was established at the crossroads of major roads from Anatolia to Mesopotamia and from the Mediterranean to Iran. Due to its geographical location it has become one of the frequent destinations of the Aleppo caravans and has also been occupied by many states throughout history. If this is a similar situation Harput lives. Due to its geographical richness and sheltered high position in Harput, it has been attracted by many states and has become a frequent destination of important caravan roads. The entrance of Harput into the Ottoman domination took place in 1514 when Yavuz Sultan Selimin Çaldıran expedition, and after this domination the city showed great improvement. In Aleppo, after Yavuz Sultan Selim won the Merc-i Dâbik war in 1516, he passed from the Mamluks to the Ottoman administration. With the Ottoman domination, a great developmental cycle that did not occur in the past of the city began and this period constituted the brightest period of the history of Aleppo in many respects. Around the Aleppo fortress, a similar trench system is located around Harput Castle. Harput Fortress has a fortification system like Aleppo Castle and suitable neighborhoods according to the demographic situation have been established around this fortification. The mosques, water cisterns, dungeons, houses, workshops, palace remnants of the Aleppo interior are also found on the Harput Fortress. Harput, XIX century, is also a cultural and commercial center. Just like old Aleppo City. Aleppo has lived tolerantly with people from different beliefs as they were in Harput when Muslims formed a large part of the people who lived in XIX century. Similar colleges with the same activities as the American, French and German Colleges established in Harput are located in Aleppo City and are in the forefront of education. Harput was one of the major trading centers in the Anatolian period and reputed silk fabrics played an important role in international trade. This situation is similar in Aleppo. It is known that it has a significant place in the geography where it is located as a commercial center in Aleppo and it directs the flow of trade. Harput and Aleppo also show similarities in terms of civil architecture. Traditional Aleppo houses are located around the inner courtyard separated by high stone walls from the street, which is also seen in the similar traditional Harput houses. Aleppo is surrounded by Adana Province and the Mediterranean in the west, Beyrut and Syria in the South, Diyarbakir in the North, and Elazig and Sivas in the North, and proximity to Harput in the geographical direction is two neighboring geographies is that perhaps the Harput conqueror Belekgazi can be linked to the sovereignty of the region as far as Aleppo. It is known that in 1123 Belek Gazi took a stronghold of Aleppo and placed a strong garrison here. Today, the grave of Belekgazi is also located in the city of Aleppo. While Harput provides a complex unity with the mosques, churches, historical fountains, inner fortresses that it houses in the city, a similar situation applies to the old city of Aleppo. Unfortunately, this complex structure in Aleppo has lost its vitality throughout history as it has turned into an abandoned city suffering great destruction as a result of the civil war in Syria. Having similarities in many respects, Harput may perhaps continue its original structure as a similar in the different geographical areas that can be preserved.

Harput'un UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesine Girmesi
Son dönemlerde İlimizin en çok konuşulan konularından biri Harput’un Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’ne başvurusu oldu. Konuya ilişkin özellikle Elazığ Belediyesinin yoğun çalışmaları var. Bu çalışmalar içinde yer alan ve projenin fikir babalarından Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Başkanı Mehmet Çağlar, Paris seyahatleri esansında bir dizi görüşmeler gerçekleştirdiklerini ve bu görüşmeler vesilesi ile çok ciddi temaslarda bulunduklarını aktardı. Temaslara ilişkin değerlendirmeler yapan Çağlar, “Oradaki temaslarımız çok iyi oldu. Bizleri adeta kucakladılar. Ayrıca iş adamları ve ticaret müşavirliğimizin organize etmiş olduğu toplantı yapıldı. O toplantı da çok verimli geçti. Fransa’da hemşehrilerimizle bir araya geldik. Hemşehrilerimize Belediye Başkanımız Mücahit Yanılmaz bir Elazığ tanıtımı konuşması gerçekleştirdi.16 Mayıs 2017 tarihinde UNESCO’nun merkezine girmemiz ve etrafta Harput ismin sıkça geçmesi bizleri çok heyecanlandırdı. UNESCO binasında her yer Harput kokuyordu. Bu çok önemliydi. Salon hem yerli hem yabancılarla doluydu. Toplantıda UNESCO Daimi Temsilcimiz Altay Cengizer, OECD Daimi Temsilcimiz Erdem Başçı, Paris Büyükelçimiz İsmail Hakkı Musa, Paris Başkonsolosumuz Görkem Barış ve Prof. Dr. İlber Ortaylı da katılım gösterdiler. Vakıf olarak 19 kişilik bir heyetle bu toplantıya katıldık. Vakfımızın yönetiminden Başkan Mehmet Çağlar, Mustafa Turan, Erdinç Fırat, Murat Katiboğlu, Vedat Kent ve iş adamlarımızdan bir heyet katıldı.  Ayrıca Fransız Profesör Pierre Pinon ‘un toplantıda bir konuşma yapması ve Türkiye ile ilgili özellikle Türk –Fransız kültürel ilişkilerinde bir Fransız profesörün çok sıcak şeyleri gündeme getirmesi de bu toplantının havasını ve şeklini güzelleştirdi. Özellikle bu konuşmaların hem yerel hem ulusal hem de uluslararası basında yer alması tabi ki çok önemli oldu. Toplantıda adeta hafızalara, kulaklara Harput kazındı. Paris Büyükelçimiz İsmail Hakkı Musa, Paris Başkonsolosumuz Görkem Barış, OECD Daimi Temsilcimiz Erdem Başçı ve özellikle Elazığ’lı olmayan insanlar da çok etkilendi diyebilirim.”dedi. Ayrıca Paris’te Türk iş adamlarımızla ve hemşehrilerimizle de bir araya geldik. Dolu dolu yaşadığımız 3-4 gün içinde hep Elazığ ve Harput konuşuldu” dedi. Paris’te bulundukları temasların sıcak tutulması gerektiğini de vurgulayan Mehmet Çağlar, “Birinci projemiz Harput Senfonisi oldu. İkinci proje de UNESCO yoluydu. Toplantıya adeta Harput Senfonisi’nin damga vurduğunu anlatan Mehmet Çağlar, “Harput Senfonisini Paris’te çalmak hayalimizdi. Toplantıda Harput kültürel ve tarihi varlıklarının tanıtım sinevizyon görseli gösterimdeyken; fonda Harput Senfonisi eşlik etti. Bu duruma toplantıya katılanlar çok şaşırdılar. Senfoni çok ilgi gördü. Senfoninin CD’lerini orada bulunan herkese verdik. Paris’e yapacağımız ikinci çıkarma artık bir konferans şeklinde olmaz. Olursa Harput Senfonisi ile olur. Şimdi hayalimiz, hedefimiz bu. Opera salonunda çalınsın ve Harput bu şekilde gündeme gelsin.

Değerlendirme Toplantısı
30 Nisan 2017 tarihin de Harput’un Unesco Dünya Miras listesine girmesi için yapılan çalışmalar hakkında bilgi vermek için Vakfımız da, Elazığ’dan da il yöneticilerinin katıldığı bir değerlendirme toplantısı gerçekleştirildi. Ankara Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı'nın ev sahipliğinde gerçeleşen toplantıya Ak Parti Elazığ Milletvekili Ejder Açıkkapı, Elazığ Belediye Başkanı Mücahit Yanılmaz, Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kutbeddin Demirdağ, Ankara Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Başkanı Mehmet Çağlar ve davetliler katıldı. Programın açılış konuşmasını yapan Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Başkanı Mehmet Çağlar, “Bugün baktığımızda şehrimizle ilgili çok özel ve güzel bir olayı sizlerle paylaşmak ve basınımız aracılığıyla kamuoyuna aktarmak ve bilgilendirmek için ‘UNESCO Kültür Mirası Yolunda Harput’ konulu toplantıya ev sahipliği yapıyoruz. Elazığ Belediyemizle birlikte kültürel varlıklarımızı evrensel bir boyuta taşıma girişimiyle devam ediyoruz. İlk önce Elazığ daha sonra Ankara en sonda İstanbul’da Türkiye’ye tanıttığımız Harput Senfonisini, kendi ülkelerinde çaldırmak için yurt dışından teklif almaktayız. 4 bin yıllık tarihi, kültürü ve doğal varlıklarıyla bugüne kadar kaderine terk edilmiş bu sessiz ve suskun şehri dünyaya takdim etmeye ve tanıtmaya çalışacağız. Bu projeyi kendisine takdim ettiğimde heyecanlanan ve bizimle birlikte koşmayı kabul eden sayın belediye başkanımız Mücahit Yanılmaz beye tekrardan huzurunuzda teşekkür ederim. Harput’u Dünya Mirası Listesine almak için büyük çalışmalar gösteriyoruz. Bugüne kadar Türkiye’den 16 varlık UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer oluyor. Bu listeye baktığımızda bu varlıklarla Harput’u mukayese ettiğimizde, karşılaştırdığımızda onlarla beraber Harput’unda bu listede yer alması gerektiğini görüyoruz” diyerek Harput’un bu listeye alınmasıyla insanlığın ortak mirası olarak kabul göreceğinin ve dünya mirası statüsü kazanacağına vurgu yaptı.  

Çayda Çıra Parkı Açılışı
28 KASIM 2016 ÇAYDA ÇIRA PARKI AÇILIŞI Ankara’nın en yüksek bölgelerinden olan Mürsel Uluç Mahallesi’nde, Elazığ’ın tanıtımı açısından büyük önem arz eden, tüm şehre hâkim konumundaki Çayda Çıra Parkı’nın açılışı, Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen tarafından gerçekleştirildi. Açılışa; Milli Savunma Bakan Yardımcısı Şuay Alpay, Ankara Vali Yardımcısı Hurrem Aksoy, Elazığ Belediye Başkanı Mücahit Yanılmaz, CHP Ankara İl Başkanı Adnan Keskin, CHP Çankaya İlçe Başkanı Selçuk Dereli, Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Başkanı Mehmet Çağlar, Elazığ Kültür Derneği Başkanı  Prof.Dr.Haşim Çakırbay, Elazığ Kültür dernekleri yetkilileri, muhtarlar, çok sayıda davetli ve vatandaşlar katıldı. Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı’nın katkılarıyla hazırlanması nedeniyle Elazığ bölgesinin meşhur halk oyunu Çayda Çıra ismini alan parkın açılışı öncesi Çankaya Belediyesi Hoy-Tur Halk Dansları Topluluğu bölgenin oyunlarını içeren bir gösteri sergiledi.  ‘ELAZIĞLILARIN BULUŞMA NOKTASI OLACAK’ Açılış öncesi konuşma yapan Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Başkanı Mehmet Çağlar, Çankaya Belediyesi ile birlikte projenin içinde yer almaktan mutluluk duyduklarını belirtti. Çağlar; “Bu park Elazığlıların buluşma noktası olacaktır. Bu park sadece Elazığlıları buluşturmayacak Ankara’da yaşayan tüm Ankaralıları ve bütün şehrimizin insanlarını da aynı zamanda misafir edecektir. En önemlisi bu park, bundan böyle Elazığlıların buluşma noktası olacaktır. Zaman zaman düzenleyeceğimiz piknikler, peynirli ekmek günleri gibi etkinlikler ile burada Elazığlılar buluşacak ve hasret gidereceklerdir.Zaten parkın konumu da Elazığ’ı ve özellikle Harput’u andırdığından hemşerilerimiz burada sıla özlemini gidereceklerdir.Şehirlerin ve ülkelerin dışında onların isim ve simgelerini taşıyan fazla mekanların olmaması bu parkın ne denli önemli olduğunu ortaya koymaktadır.Emeği geçenlere teşekkür ederim” diye konuştu. TAŞDELEN:“BU PARK; BİRLİĞİ, BÜTÜNLÜĞÜ, KARDEŞLİĞİ TEMSİL ETMELİ” Park fikrinin ortaya çıkması sırasında Elazığ’ı temsil edecek parkın yerinin Harput gibi yukarıda olması gerektiğini düşündüklerini belirten Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen ise yaptığı konuşmada; “Elazığ’ı temsil eden park, Harput gibi yukarıdan bakarak birliği, bütünlüğü, kardeşliği temsil etmeli. Elazığ insanının hoşgörüsünü ve duygu birliğini temsil etmeli” ifadelerinde bulundu. Parkın, Ankara’nın en yüksek bölgesinde inşa edildiğini belirten Taşdelen, 360 derece Ankara manzarasıyla Harput’u andırdığını belirtti. Taşdelen tüm yatırımların insana ve doğaya yönelik yapıldığını belirtirken açılışların da bir biri ardına süreceğini söyledi.  

Elazığ Basınından!
Elazığ - Çin Buluşması
04.Haziran.2016 Cumartesi akşamı “Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı” ile “Türkiye – Çin Dostluk Vakfı”nın birlikte organize ettiği Elazığ-Çin buluşmasına Elazığ Belediye Başkanı Sayın Mücahit Yanılmaz, Milli Savunma Bakan Yardımcısı Sayın Şuay Alpay, Elazığ Milletvekilleri Sayın Tahir Öztürk ve Sayın Ömer Serdar ile Elazığ’ lı iş adamları ve bürokratlarımız katıldı.  Çin Halk Cumhuriyeti tarafını ise Büyükelçi, Kültür Müsteşarı ve diğer yetkililer temsil etti.  Toplantı Elazığ ile Çin Halk Cumhuriyeti arasında sosyal, kültürel ve ekonomik işbirliği oluşturmak amacı ile gerçekleştirildi. Özellikle Elazığ’ lı iş adamlarının Çin Halk Cumhuriyeti ile ticari ilişkilerinin geliştirilmesi ve yaşanan bürokratik sorunların giderilmesi konusunda görüşmeler yapıldı.  İleriki günlerde Çin Büyükelçisi ile Çinli yatırımcı iş adamlarını Elazığ’ da tüccar, sanayicilerimiz ve yetkililerle buluşturma davetimiz olumlu bulundu. Böylece Çin sermayesinin Elazığ’ a finansman katkısı yaratması konusunda olumlu adımların atılabileceği ve özellikle madencilik ve mermer alanında Elazığ’ ın önemli bir potansiyel olduğu karşılıklı olarak görüşüldü.  Sonuç olarak;pazar ve dış ticaret potansiyeli itibariyle Çin Halk Cumhuriyeti ile Elazığ ilişkilerinin bir fırsat olacağı düşüncesi ile bu toplantının atılmış önemli bir adım olduğunu düşünüyoruz.

Neden Harput Senfonisi
Uzun zamandır üzerinde özenle emek ve zaman verdiğimiz,en önemlisi gönül verdiğimiz "Harput Senfonisi" ni ilk önce 31.Mayıs.2013 tarihinde Elazığ Kültür Sarayının açılışında, daha sonra da 26.Mayıs.2014 tarihinde Ankara' da icra ederek Elazığ' lılarla buluşturma olanağı bulduk. İlgi ve beğeni aldı. Bu sonuç, yapılan çalışmanın ne kadar doğru ve önemli olduğunu göstermiş oldu. Ayrıca, bu konserlerin TRT Müzik kanalı ile yayınlanarak geniş bir izleyici kitlesi tarafından izlenmesi bizi mutlu etti.              Burada üzerinde durulması gereken konu, bu çalışma ile Elazığ – Harput müziğinin tanıtılmasıdır.Zira, sanat ve kültür zenginliğimiz içinde önemli bir yeri olan musikimizi ancak bu çalışma ile dünya müzik sahnelerine taşımak mümkün olacaktır.Geleneksel müziğimizin dünyaya tanıtılmasında türkülerimizin senfonik düzenlemeleri büyük bir önem taşımaktadır. Harput senfonisi de bunun ilk örneklerinden biridir.               Bu çalışma ile müziğimiz yerel olmaktan kurtulacak ve evrensel bir boyut kazanacaktır. Yaklaşımımız da buna yöneliktir. Bu arada üzerinde durulması gereken önemli bir konu veya amaçlardan biri de, geçmiş tarihte yaşanmış güzellikleri, dostluk ve aşkları bu sanat eseri ile anlatmaktır. Toplumlararası anlaşmazlıkların ve sorunların çözümünde spor ve sanatın uzlaşıcı ve yakınlaştırıcı bir rol üstleneceğine inanıyorum. Bu nedenle "Ahçik" in de yer aldığı "Harput Senfonisi" ni önemsiyoruz. Böylece 4 bin yılı aşkın bir tarihe sahip olan Harput' un kültürel zenginliğini, sosyal hayatın ve paylaşımın sırlarını ve güzelliklerini dünyaya tanıtarak, geçmişte müslüman ve ermenilerin uzun bir süre kardeşce ve beraber yaşadığı, başka bir ifade ile toplumlararası dostluğunu anlatma fırsatı bulacağız.                Bu nedenle "Harput Senfonisi" nin çok yönlü olarak değerlendirilmesinin gerekliliğine ve tanıtım için önemli ve doğru bir adres olduğuna inanıyorum. 2014 Mayıs ayında değerli dostumuz Sayın Mustafa Turan' ın 50nci sanat yılı ile ilgili kutlamalar da  gündeme geldi. Gerek Elazığ' da ve gerekse Ankara' da yapılan etkinlikler ona yakışan şekilde ve güzellikte gerçekleşti. Yaşanan güzellikleri birlikte paylaştık. Bu nedenle söylenecek çok şey var. Ancak, özetlemek gerekirse; bazı duyguları zamanında söylemek, vefa borcunu temerrüde düşürmeden ödemenin doğru bir yaklaşım olduğuna inanıyorum. Bu bağlamda Sayın Mustafa Turan' ın 50nci sanat yılı için gündeme getirilen etkinlikleri önemsiyor, bu tür vefalı davranışların başka değerlerimiz için de gösterilmesini diliyorum. Sayın Mustafa Turan' ın kendisine ve ailesine bundan sonraki yaşamında  sağlık ve esenlikler diliyoruz.   Mehmet ÇAĞLAR      

Kongre Çağrısı
KONGRE ÇAĞRISI Elazığ  Valiliği  himayelerinde;  Başbakanlık Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı, Fırat Üniversitesi Rektörlüğü, Dışişleri Bakanlığı Yurtdışı Tanıtım ve Kültürel İlişkiler Genel Müdürlüğü, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Ankara Elazığ Kültür Derneği, Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı ve Elazığ Dernekler Federasyonu iş birliği ile 17-19 Kasım 2014 tarihleri arasında “17 Kasım Atatürk’ün Elazığ’a Gelişinin 77. Yıldönümü Anısına – Tarihten Günümüze Elazığ” konulu Uluslararası bir Kongre düzenlenecektir. Binlerce yıllık kültür ve uygarlıkların topraklarında harmanlandığı Elazığ kenti, Doğu Anadolu ve Türkiye’nin önemli bir tarih ve kültür merkezi konumundadır. M.Ö. 2000’li yıllarda Doğu Anadolu’ya yerleşen Hurriler’den başlayarak Hititler, Urartular, Romalılar, Bizanslılar, Çubukoğulları, Artukoğulları, Selçuklular ve Osmanlı Devleti Elazığ kentinin üzerinde barındırdığı uygarlıklardan belli başlılarıdır. Elazığ şehrinin örf, adet, gelenek ve görenekleri, törenleri, türkü ve manileri, halk tecrübesini yansıtan halk hekimliği, geleneksel el sanatları ve halk oyunları, mutfağı vb. milli kültür içinde kendine has nitelikleriyle çok özel bir yer almıştır. Elazığ bugün kültürel ve tarihi değerlerinin yanı sıra turistik değerleri, gelişmekte olan ticaret ve sanayi hayatı, zengin maden yatakları ve doğal güzellikleri ile bölgenin hızla kalkınmakta olan önemli şehirlerinden biridir. Kongre çerçevesinde, Elazığ kenti ve yöresi ile ilgili her türlü tarihsel, toplumsal, kültürel, ekonomik, coğrafi ve çevresel konuların akademik bir anlayış ile ele alınması amaçlanmaktadır. Bunun yanı sıra, Elazığ şehrinin tanıtımına katkı sağlanması ve kentin mevcut sorunlarının tespit edilmesi, bu sorunlardan yola çıkarak çözümleri için yeni stratejilerin geliştirilmesi ve vizyon oluşturulması da hedeflenmektedir. İlgili akademisyen ve araştırmacıların bir araya gelmesine vesile olacak bu Kongrenin, Elazığ kenti ile ilgili bilgi üretimine katkı sağlaması, yeni bakış açıları oluşturması ve karar vericilere bilimsel bilgi desteği sunması beklenmektedir. Bildiri özetlerinin, araştırma konusunu, kapsamını, kullanılan kaynakları ve bilime katkısını gösterecek şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Aşağıda, kongrede yer alması planlanan konu başlıkları sunulmuştur. Bildiri konuları bu başlıklarla sınırlı değildir. Kongrenin genel çerçevesine uyulması ve ana tema dışına çıkılmaması şartıyla farklı konular da teklif edilebilir. Bildiri Konuları; Geçmişte Harput Cumhuriyet Öncesinde Harput ve Elazığ Harput’tan Mezreye İniş Sebepleri ve Sonuçları Cumhuriyet Döneminde Harput ve Elazığ Atatürk’ün Elazığ’a Gelişi Tarihten Günümüze Verilerle Elazığ Sanayi Ticaret ve Hizmet Tarım Nüfus ve Demografi Gelir, Tüketim ve Yoksulluk Eğitim, Kültür, Spor ve Turizm Sağlık ve Sosyal Koruma Ulaştırma ve Haberleşme Elazığ’da Sosyal Yapı ve Değişim Kent Hayatı ve Yaşanabilirlik Elazığ ve Depremsellik Tarihten Günümüze Elazığ’da Ekonomik Gelişmeler Elazığ ve Kamu Yatırımları Elazığ ve Özel Sektör Yatırımları Elazığ Ekonomisine Yön Veren Sektörler Geçmişten Günümüze Harput Mimarisi Elazığ ve Geleceğe Yönelik Perspektifler Kongreye katılmayı arzu eden bilim insanlarını ve araştırmacıları yukarıda ana başlıkları belirtilen alanlarda bilgi, belge ve değerlendirmelere dayalı akademik çalışmalarıyla aramızda görmek istiyoruz. Kongreye katılmak isteyen bilim insanlarının başvuru formunu doldurarak özgeçmişleri ve yayın listeleri ile birlikte en az 300 kelimeden oluşacak bildiri özetlerini elazigkongresi@atam.gov.tr adresine mesai bitimine kadar göndermeleri gerekmektedir. Özetlerin Kongre Bilim Kurulu’nca değerlendirilmesinden sonra, kabul edilenlere ilişkin ikinci bir duyuru yapılacaktır.  Kongreye katılmanızı diler, saygılar sunarız. Elazığ Valiliği Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı Fırat Üniversitesi Rektörlüğü Dışişleri Bakanlığı Yurtdışı Tanıtım ve Kültürel İlişkiler Genel Müdürlüğü Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Ankara Elazığ Kültür Derneği Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Elazığ Dernekler Federasyonu    VAKFIMIZIN CEVABI: TARİHTEN GÜNÜMÜZE ELAZIĞ ULUSLARARASI KONGRESİ Elazığ Valiliği himayelerinde; Başbakanlık Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı, Fırat Üniversitesi Rektörlüğü, Dışişleri Bakanlığı Yurtdışı Tanıtım ve Kültürel İlişkiler Genel Müdürlüğü, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Elazığ Kültür Derneği, Elazığ Dernekler Federasyonu ile vakfımızın işbirliği ile 17-19 Kasım 2014 tarihleri arasında Elazığ' da düzenlenecek olan "Tarihten Günümüze Elazığ Uluslararası Kongresi" ne ilişkin yazınız ve kongre duyurusuna ait açıklamalar incelendiğinde; yapılacak kongrenin başarılı sonuçlar yaratması ve özellikle uygulanabilirlilik oluşturması açısından ve şehrin ekonomik kalkınmasına yardımcı olması düşüncesiyle aşağıda belirtmeye çalıştığımız görüş ve önerilerin dikkate alınmasını arzu etmekteyiz.          1. Son 10-15 yıllık süreçte çok sayıda yapılan toplantı, sempozyum ve kurultayda Elazığ' ın ekonomik durumu ve kalkınması ile ilgili konuların sıkça görüşüldüğünü, çoğunluğunda aynı şeylerin konuşulduğunu, ancak fazla bir şey yapılmadığını ve somut adımlar atılmadığını görmekteyiz. Şimdi yapılması planlanan kongrenin içeriğinde de şehrin ekonomik sorunlarının ve kalkınmasına yönelik konuların yer alması nedeniyle bu konuların akademisyen ve araştırmacılar tarafından akademik bir anlayış ile ele alınması ve bildiri sunulması istenmektedir. Planlanan bu içerikle büyük bir olasılıkla daha önceki yıllarda düzenlenen toplantı, sempozyum ve kurultaylarda iletilen görüş ve önerilerin aynen gündeme geleceği ve tekrardan öteye gidilmeyeceği endişesini taşıyoruz. Bu nedenle daha somut adımlar atılması için yukarıda belirtilen akademik çalışmaları içeren bildiri sunumlarına ilaveten şehrin sanayici, turizmci, çiftçi ve tüccar kesimlerinin temsilcileri ile meslek örgütlerinin ve sivil toplum kuruluşlarının da kongreye davet edilerek görüş ve önerilerinin alınmasının  doğru bir yaklaşım olacağı görüşündeyiz. Ayrıca, Fırat Kalkınma Ajansının uzun yıllardır yaptığı çalışmaların göz ardı edilmemesi, bu konuda görüş ve önerilerinin talep edilmesi uygun olacaktır. Özetle, daha faydalı sonuçlar elde etme adına akademisyen ve araştırmacıların yanısıra uygulamacıların veya bir başka ifade ile girişimcilerin de bu kongrede yer alması sağlanmalıdır. 2. Kongre çerçevesinde, şehrin veya yörenin kültür ve sanat değerlerinin ele alınarak şehrin tanıtımına katkı sağlaması açısından sorunların tespit edilmesi ve çözüm yollarının araştırılmasının hedeflendiği belirtilmektedir. Bugüne değin sadece sanat, kültür ve tarihi değerlerinin sunumu ile öne çıkan Elazığ' ın bu değerlerini de yeterince tanıtamadığı görüşündeyiz. Bu argümanın iyi kullanılması açısından Elazığ' ın kültürel ve sanat değerlerinin ayrı bir başlık altında incelenmesi ve tartışılmasının doğru olacağını düşünüyoruz. Bölgenin en zengin kültür ve sanat değerine sahip olan Elazığ' da ne yazık ki, bu değerleri sahiplenen ve bu konuda çalışmalar yapan kişi veya kuruluş sayısı yok denecek kadar azdır. Özellikle şehrin yazar, şair, ressam ve müzik adamlarını bünyesinde taşıyan MANAS Yayıncılık bu anlamda gizli bir kahramandır. Bu nedenle kongrenin konuları içerisinde yer alması gereken sanat ve kültür konuları ilgili sorunların tespit ve değerlendirilmesinde, MANAS ve diğer sivil toplum kuruluşlarının görüş ve önerilerinin alınması uygun olacaktır. Yukarıda belirtmeye çalıştığımız konular ve özellikle kongrenin başarılı olması ve sonuçları itibariyle uygulanabilirlilik yaratması açısından kongre çalışmalarının esas, usul ve işleyişi ile ilgili olarak vakfımızın yıllardır gerçekleştirdiği etkinliklerden elde ettiği ve yaşadığı deneyimlerden yararlanılmasını, bu nedenle işbirliğini oluşturan kurum ve kuruluşların görüş ve önerilerinin alınmasının uygun olacağını düşünüyoruz. Kongrenin gerçekleştirilmesi için öncelikle işbirliği yapmaktan duyduğumuz memnuniyeti ifade ederken, bu işlevi sadece kamuoyuna duyuru yapmak gibi bir kolaycılık içinde değerlendirmediğimizi belirtmek istiyoruz. Yukarıda açıkladığımız gibi kongrenin başarısı, Elazığ' ın tanıtımına katkı yaratması ve ekonomik kalkınmasına yardımcı olması için vakfımızın bu organizasyonda etkin ve verimli bir rol oynamasını istiyoruz. Bunun için ciddi ve anlamlı bir işbirliği öneriyoruz.   Mehmet ÇAĞLAR Yönetim Kurulu Başkanı 

Vakıfta Elazığ Buluşması
ElazığValisi Ömer Faruk Koçak, 4 Nisan 2014 Cuma günü Ankara Vakfındalar... Elazığlılar Vakıf Başkanı Mehmet Çağlar, Yönetim Kurulu Üyeleri Salih Özbulut, Mustafa Turan ve Murat Katipoğlu... Ve Vakıf Üyeleri ile bir araya geliyorlar! Başkentte, Elazığ'ı, Şehrimizi konuşuyorlar... Elazığlılar Ankara Kültür ve Tanıtma Vakfı, Buşehrin Ankara'daki çok önemli lobisi! Kuruluşunun (1988) 26. Yılında; 26 yıl boyunca çok güzel hizmetler ürettiler! Kültürden Sanata, Edebiyattan Sağlığa, Turizmden Tanıtıma kadar, Akılları, fikirleri, düşünceleri, söyleşileriyle; Elazığ oldular... 26 Yıllık sevdalarını, Gelecek Yıllardaki Hedeflerini, ElazığValisi Ömer Faruk Koçak ile paylaştılar... Asrımız,'Bilgi ve Tanıtım...' Asrı! Şehri, sadece 780 bin km2'yi bulan Vatan Coğrafyamıza değil; Öncelikle,'Gönül Coğrafyamıza...' taşıyacağız... BeşKıtada, "Çayda Çıramızı..." seslendirecek; Vakar Dolu Duruşumuzla, Renklerimiz, Çizgilerimiz, Motiflerimiz ve Nefeslerimizle Yürüyeceğiz! Bizimle birlikte; Tarih yürüyecek, zaman yürüyecek... ElazığValisi Ömer Faruk, Ankara Vakfındaki Sohbetlerinde; Elazığ'ın zengin Kültürüne, Sanatına, Edebiyatına, Musikisine vurgu yapoyorlar... "Harput Senfonisini" önemsediklerini ifade ediyorlar! Bu Zenginliği; Berlin, Londra, New York, Paris gibi önemli merkezlere taşıyabileceklerini belirtiyorlar! ElazığBölgesinde, coğrafyamızda çok güçlü, Ses ve Nefese Sahip! Bu Nefesi, Bu Soluğu, Bu Güzel İklimi, Küresel Dünyamıza Birlikte Taşımalıyız! Benşuna inanıyorum ki, 'gönüller fethedecek...' Bir,'fütüvvet diline...' sahibiz! Harput, 13. yylarda, "Ahiliğin İlk Merkezi..." Harput, 13. yylarda, "Hz. Mevlana'nın İlk Durağı..." Harput, 12. yylarda, "Belek Gazi'yle Fırat Havzasının İlk Savunma Hattı..." Harput, 12. yylarda, Gazilerin, Alplerin, Erenlerin Yurdu..." Harput, Musikimizin Atar Damarı... Harput, Coğrafyamızın 'İlim ve İrfan Ordusu...' ElazığSevdası bizleri yüreklendiriyor! Daha güzel işler yapmamızı teşvik ediyor! Ankara Kültür ve Tanıtım Vakfının bu yolda harcadığı çabalar yakından biliniyor. Ankara Vakfının 26 yılı bulan çalışmalarını özetlersek; Fikret Memişoğlu'nun "Harput Ahengi" "Nebiler Mesnevisi" İshak Sunguroğlu'nun "Harput Yollarında" gibi eserlerin yeni baskıları yapılıyor! Tarihi, Kültürel, Edebi ve Temalı Sohbet Toplantıları... Kermesler, Balolar, Defileler, Kokteyler, Konserler... Üniversite Öğrencilerine Burslar... KürsübaşıGeceleri... Anma Geceleri... Elazığ-Urfa-Kerkük-Bakü Müzik Buluşması... Harput Müziğinin "çok sesli" olarak icrası,"Harput Senfonisi..." Ankara'da,"Elazığ Tanıtım Günlerinin..." Organizasyonu! Ve burada ismini sayamadığımız faaliyetler... Şüphesiz ki, Ankara'da bir, 'Evimiz...' var! Hisleriyle, Heyecanlarıyla, İlkeleriyle Sımsıcak... Orada, Elazığ var! ElazığBakışlı, ElazığDuruşlu, ElazığSevdalı, 'canlar...' var! O sevda dolu yüreklerle, Buşehir daha nice hizmetlere 'birlikte...' imza atacaklar!   Bedrettin KELEŞTİMUR

Elazığ Basınından!
Harput Konağı Hizmete Girdi
Elazığ'ın en büyük eksikliklerinden birini karşılayacak olan Harput Konağı Aile Çay Bahçesi hizmete açıldı. Harput Konağı Aile Çay Bahçesi'nin açılışına Elazığ Valisi Muammer Erol, EmniyetMüdür Yardımcısı Emniyet Müdür Yardımcısı İlhan Sabah, Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanı Cemil Erdem ve çok sayıda vatandaş katıldı. Abdullahpaşa Minibüs Durağı yanında hizmete açılan Harput Konağı Aile Çay Bahçesi, geniş mekanı, terası ve otantik kapalı alanıyla aileniz ve misafirleriniz için aranılan bir mekan oldu. İşletme sahibi Alpay Akgül, gazetecilere yaptığı açıklamada, "Elazığımızın böyle bir mekana ihtiyacı olduğunu, insanların ailesiyle, dostlarıyla, dışarıdan gelen misafirleriyle vakit geçirecekleri, muhabbet edip, oturabilecekleri bir yerin olmadığı kanaatine ulaştık. Bu eksikliği gidermek için elimizden geleni yapmaya çalıştı. Yaklaşık 400 kişilik bir mekan hazırladık. 500'e yakın ağaç diktik, yeşil görüntüsü ve su sesiyle Elazığ'ı yansıtan, Harput'u yansıtan, kale kapımız, konağımız ve terasımızla halkımız için güzel bir şeyler yapmaya çalıştık. İnşallah halkımız beğenir, teveccüh gösterir. Şuanda sadece çay, kahve, nargile gibi içecek türü servislerimiz olacak. Bayramdan sonra yemek servisimiz de olacak. çok fazla çeşit olmasa da yemek çeşitlerimiz de olacak. Hizmetin en iyisi, en güzeli neyse bunu burada Elazığ'a sunmaya çalışacağız." dedi.  

Dergi Son Sayı
Fotoğraf Galerisi
Video Galerisi
Son Yayınlar